KAYIP EŞYA

Geçenlerde bir yakınımız, bir işi nedeniyle gittiği resmi bir kurumdan çıktıktan sonra arabasına doğru gittiği sırada elinde tuttuğu ve içinde bazı belgeler, kart ve bir miktar da para bulunan cüzdanı kısa süreli bir dalgınlıkla düşürmüş. Bir kaç adım attıktan sonra fark edip dönmüş, olabilecek her yere bakmış, her tarafı aramış ama bulamamış. Muhtemelen kendi gibi yoldan geçen, belki de arkasında yürüyen biri bulup cebine koymuştur. Bu kadar kısa süre içinde cüzdanın buharlaşıp yok olmasının başka bir izahı yoktur. Düşünün, içindeki para dışında, bulan şahsın işine yarayacak bir şey yoktur. “Belki bulan parayı alıp diğer kısmı kenara fırlatmış ya da çöpe atmış” düşüncesiyle yol kenarlarına ve çöplere bakmış ama bulamamış. Unutkanlık, dalgınlık, dikkatsizlik gibi bir nedenle insan bazı eşyasını kaybedebilir. Değer verdiği bir eşyasını kaybetmek insana pek ağır gelir. Üzüntüsü yetmiyormuş gibi çevresi ve yakınları “keşke’lerle”, “...seydin, ..saydın”’lı sözlerle iyice onu bunaltırlar. Yapılacak bir şey kalmayınca akıl veren çok olur. Bu durum herkesin başına gelebilir düşüncesiyle kayıp eşyayı bulan kimse mutlaka soruşturmalı, adresini öğrenip gereken yere teslim etmelidir. Ancak ne yazık ki tüm insanlar aynı düşüncede olamıyor, başkasını üzüntüye boğan eşya ile sevinebiliyorlar. Başkasını üzen bir dünyalıkla sevinebilenler insanlıktan nasibi olmayan kimselerdir. Bulunan eşya sahiplenmek için değil, sahibine ulaştırmak için alınmalıdır. Bulduğu eşyayı, sahibini aramadan kendi zimmetine geçirmek büyük bir vebaldir, emanete ihanettir. Peygamber (ASV): "Müslüman’ın yitiği, ateş alevidir! Müslüman’ın yitiği, ateş alevidir! Müslüman’ın yitiği ateş alevidir, ona yaklaşmayın!" buyurmuş; bir sahabinin: "Yâ Resulullah, biz buluntu buluyoruz, onu ne yapalım?" diye sorması üzerine, Peygamber (ASV) şöyle buyurmuştur: "Onu ilân et, gizleme! Sahibi gelirse ona geri ver! Eğer gelmezse, o Allah'ın malıdır, onu dilediğine verir!" (Darimi, Buyu’, 61, Hadis no: 2630.) Halk arasında kayıp eşya ile ilgili şöyle yanlış bir kanaat var: “Eğer helal ise geri gelir, bulursun” Bu iddiaya göre bulunamayan, geri gelmeyen kayıplar haramdır. Bu yanlış bir düşüncedir. Doğrusu “Eğer helal birine rastlarsa gelir, haram birine rastlarsa gelmez” şeklinde söylenebilir. Yani yitiğin bulunamaması onun haram olduğunu göstermez ancak o yitiğin haramdan kaçınmayan birilerinin eline düştüğünü gösterir. Müslümanlar buluntu eşya konusunda çok hassas olmalı. Yitik sahibinin üzüntüsünü düşünüp sahibini aramalı ve onu sevindirmelidir. Bu hem kişiye uhrevi sevap kazandırır hem de sevindirmekle sevinir. Unutulmamalıdır ki gerçek ve helal sevinç başkasını sevindirmekle elde edilen sevinçtir. Ünlü nüktedanlardan Hebenneka adındaki adam bir gün devesini kaybetmiş. Çevreye ilan etmiş: “devemi bulana iki deve vereceğim!” Bunu duyanlar şaşırmış, gelip kendisine: “Yahu iki deve vereceğine o kayıp deveden vazgeç, bir deve kaybetmiş olursun, iki deve vermekle iki deve kaybediyorsun!” demişler. Adam şöyle cevap vermiş: “Siz yitiği bulmanın ne büyük bir sevinç yaşattığını bilmiyorsunuz!” İslam hukuku kaynaklarında buluntu eşya ile ilgili hükümler, “Lukata” başlığı altında incelenir. Ayrıca İslam hukukuna göre yitiği sahibine ulaştırmaya çalışmak bir görevdir. Buluntu eşya bulanın elinde emanettir; Sahibi belli ise, yani üzerinde isim ve adresi yazılı ise, (sözünü ettiğimiz belge, değerli evrak gibi) hemen sahibine ulaştırmalıdır. Bununla ilgili olarak yaptığı masrafları yitik sahibinden tahsil edebilir. Ancak sahibi bilinmiyorsa, çevreye duyurmalı ve bir yıl süreyle saklayıp korumalıdır. Çünkü o, bir emanettir. Sahabeden Zeyd ibnu Halid el-Cuhenî (RA) şöyle demiştir; Bir bedevî Hz. Peygamber (ASV)’a geldi ve bulup da kaldırdığı buluntu bir şeyin hükmünü sordu. Peygamber (ASV): "Onu bir sene ilân et, sonra bunun çıkınını ve ağız bağını bağlayıp koru. Bu müddet içinde birisi gelir de o buluntuyu ve onun sıfatlarını sana haber verirse onu kendisine ver; kimse gelmez ise kendin onunla nafakalan." buyurdu. (Buhari, Lukata, 2, Hadis no: 2426.)