SURİYELİLERDEN PAYIMIZA DÜŞEN HAKKI İSTİYORUZ

Şanlıurfa, Suriye savaşı başladığı 2011’den bu yana en fazla sınırından geçiş olan bir şehir. Yaklaşık 3,5 milyon Suriyelinin geçtiği tahmin ediliyor. Suriyelilerin akademisyenleri, yatırımcıları ve sanatkarları gelip geçti buradan. Kimi Avrupa’ya kimi de ülkemizin batısına yerleşti. Şanlıurfa’da geriye kalan ise meslek sahibi olamayan ve yoksullar oldu. 1 milyon Suriyelinin ülkesine geri dönüşü tartışmaları gündemdeki yerini korurken, Şanlıurfa’da yaşadığı bilinen yaklaşık 600 bin Suriyelinin buraya yerleştiği ve gitmek istemedikleri hepimizin malumu. Şanlıurfa’nın nüfusu 2 milyon 181 bin 118. Suriyeli nüfusu da resmi rakamlara göre 430 bin 3 ama kayıtsızlılarla birlikte yaklaşık 600 bin. Suriyelileri de kentteki nüfusa eklediğimizde yaklaşık 2 milyon 800 bin eder. Ülkelerinin durumu değişeceğe benzemiyor ve biz onların gitmeyeceklerini, burada yaşayacaklarını kabullendik. Ankara’nın da kabullenmesi gerekiyor. Veya bizi orada temsil edenlerin bu durumu kabullendirmesi ve o yönde çalışması gerekiyor. Şimdi bu gerçekliğin ardından Suriyelilerle ilgili en kritik konuya gelecek olursak… Şanlıurfa’ya merkezi bütçeden ayrılan pay 2 milyon 181 bin 118 nüfusa göre. Oysa 10 yıldır yaklaşık 600 bin Suriyeli de Urfa’da yaşıyor ve yaşamaya da devam edecek. Dolayısıyla nüfus resmiyette kaç ise ona göre Urfa’ya bütçe ayrılması ve gönderilmesi gerekmektedir. Başta belediyelerin bütçesi olmak üzere, tüm resmi kurumlara Suriyeli nüfus için yüzde 20 oranında bütçe ilave edilmeli. Örneğin Büyükşehir Belediyesine aylık 100 milyon gönderiliyorsa artık 120 milyon gönderilmeli. Bu bir lütuf değil zorunluluktur. Hakkımızdır. Şanlıurfa, kendi kendine yetemeyen bir şehir... Gelir düzeyi 2 bin lirayı bulmayan onbinlerce yoksul aile var. Özellikle belediyeler bu ailelere yardım yetiştirmeye çalışmaktan ve önemli bir bütçeyi buraya ayırmaktan asli işlerini aksatıyor. İstihdam alanı açmak için fabrika açmak bile belediyelerin işi değildi ancak işsizlik o kadar korkunç boyutlara ulaştı ki Vali Abdullah Erin, belediyelere sağladığı destekle fabrika yapmaya başlamalarını sağladı. Suriyelilerin, kentteki her türlü hizmetlerden ve alt yapıdan yararlandığını bir Ankara görmüyor galiba. Ya da görüyor ama ek finansman göndermemek için bu gerçeğin üzerini örtüyor, tartışılmasını dahi istemiyor. Ama asıl ötekileştirme burada başlıyor. Ankara, Suriyeli nüfusu barındıran illeri, illerdeki halk da kendi almaları gereken hizmetlere ortak olduğu için Suriyelileri ötekileştiriyor. Sağlık, eğitim, ulaşım, temizlik ve bunun gibi her türlü hizmetlerden Urfalılar gibi Suriyeliler de faydalanıyor. Ama bütçe sadece kentte yaşayan nüfusun 5’de 1’ine göre gönderiliyor. Bu hem Urfalılara hem de ağırlamakla övündüğümüz Suriyelilere haksızlık. Hükümet, misafir olduklarında inat ededursun ve biz de öyle varsayalım o zaman misafir oldukları süre içerisinde Suriyelilerin yaşadığı illere hak ettikleri paylar gönderilmeli. Bakalım o zaman insanların bakış açısı nasıl değişecek Suriyelilere karşı. Hani Ankara, sürekli Suriyelilere karşı bakış açısını değiştirmeye çalışıyor ya. İşte buradan başlayabilir. Çünkü payımıza düşene ortak oldukları gerçeği ortada dururken kimse onlara bakış açısını değiştiremez. Vatandaş onların otobüse bindiklerini gördüğünde de, temizlik görevlisinin evlerinin önünü süpürdüğünü gördüğünde de, hastanede kuyrukta gördüğünde de kendi payına düşene ortak olduklarını düşünüyor.   Geldikleri ilk günden bu yana Suriyelilerle ilgili maalesef bir yol haritası ortaya koymadı Ankara. Bu sebeple bir yol haritası çıkarılmalı ve bunun ilk adımı bütçe düzenlemesi olmalı. Ondan sonra atılacak adımlar da sırasıyla gelmeli. Mesela hırsızlık, dilencilik veya çeşitli gayri meşru yollara sapmamaları için meslek sahibi edindirmek gibi. Ankara bu adımları attığında kendileri de diken üstünde oturmak zorunda kalmayacak. Aksi halde Suriyelilere bakış açısı bir politika belirlenmeden düzelmeyecek. Ve her an sosyal patlamaya hazır bir sorun olarak önümüzde duruyor Suriyeli gerçeği. Ankara derken bir kez daha hatırlatmakta fayda var. En fazla bizi orada temsil edenler ve onları buna zorlayacak olan Sivil Toplum Kuruluşu (STK) temsilcilerine iş düşüyor. Anladık artık ağlamayana meme yok!