OTUZ ÜÇ YIL ARADAN SONRA

Efendim, bendeniz; çocukluğumdan bugüne kadar gerek maddi ve gerekse manevi anlamda şahsıma faydası dokunmuş olan gönül dostlarımı ihmal etmemeye gayret etmekteyim. Hatta, söz konusu arkadaşlarımı arada bir aramadığım zamanlarda, kendimi bir nebze de olsa suçlu gibi hissederim.   Bu hal hatır sorma ve gönül okşama, bir yönüyle her birimizin üzerine insani ve islami olan azad kabul etmez bir görevdir... 1987 yılında biz ailecek köyden Şanlıurfa ya taşındık. Çocukluğumun, gençliğimin çoğu hatta evlenip ilk çocuğumun dünyaya geldiği zamana kadar köyde ikamet etmekteydim.   O zamanlar, bizim köy camiisinin üç resmi kadrosu vardı. (Şimdi bire inmiş) Cami imamı, müezzin ve Kur'an kursu hocası. Bu münasebetle, köye gelen hocalarla aram çok iyiydi. Çok güzel şahsiyetlerle, güzel ruhlu insanlarla yolumuz kesişti. Hepsini burada tek tek yazmanın imkanı yoktur. Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim. İlkokul öğretmenlerimin bir kaç tanesinden, yol ve dava arkadaşlarıma, köyümüzde öğretmenlik yapan samimi dostlarımdan kendilerinden ders aldığım hocalarıma varıncaya kadar; arada bir telefonla özellikle arayıp hal hatırlarını sormak özel bir adetimdir diyebilirim. Siz isterseniz buna vefa duygusu diyebilirsiniz.   Neyse asıl mevzumuza geçelim. İşte gençlik yıllarımızda, (1985, 86, 87, 88, 89) gönül ve iman bağıyla birbirimizi sevip saydığımız değerli kardeşlerimden iki tanesi de Siverek ilçemizde ikamet etmektedirler. Ne ki, 1989 yılında köyden göç ettikten sonra, günümüzde olduğu gibi cep telefonları olmadığı için çoğu arkadaşımızın izini kaybettik. İşte o güzel insanlardan biri Bilal Şanlı hoca ki, O zaman köyümüzde Cami imamı idi. Diğeri ise Hasan Küçükyılmaz hoca kardeşimiz ise, onunla tanışmamız yanılmıyorsam 1985 lere dayanır ki, o; zamanlar Siverek İmam hatip lisesinde öğrenciydi. Fakat abisi Mahmut Küçükyılmaz bizim köyde müezzinlik yaptığından dolayı, Hasan hoca Ramazan aylarında bize yakın çevre köylerinde bir aylığına fahri imamlık yapmaya gelirdi...   Tabi cep telefonu hayatımıza girdikten sonra, özellikle sosyal medyanın olanaklarından istifade ederek, arkadaşlarımın izini sürmeye devam ettim. Birçoğunun telefonlarına ulaşmayı başardım. Onlardan biri Bilal Şanlı diğeri Cami imamı Hasan Küçükyılmaz kardeşimdi... Yıllarca telefonla konuştuğumuz halde, yüz yüze gelmek nasib olmamıştı. Halbuki Siverek ne ki, burnumuzun dibinde denilebilir. Ancak her şey niyet ve nasib. Bu gün söz konusu iki kardeşimin daveti üzerine (22 Mayıs 2022 Pazar günü) davetlerine icâbet etmek niyetiyle ziyaretlerine gittim. Bilal Şanlı, 1999 dan sonra, Milli eğitime geçiş yapmış ve din kültürü öğretmeni olarak halen görev yapmaktadır. Hasan Küçükyılmaz hoca ise, 30 küsür yıldan bu yana, DİB. bünyesinde imam hatip olarak vazifesini halen sürdürmektedir. Tabi, 30 küsür yıldır yüz yüze görüşmediğimiz için, özellikle Bilal Şanlı kardeşimi, hala o köydeki genç profili gözlerimin önünde canlanıyordu.   Saat sabahın 9.30 unda Hasan Küçükyılmaz hocanın vazifeli olduğu camisinin önünde arabamı park ettim. Ve her ikisine geldiğimi haber verdim. Hasan Küçükyılmaz hoca, illaki evine gitmem için ısrar ettiyse de ben hayır seni camide bekleyeceğim deyince, Peki bekle geleceğim dedi. Ondan hemen sonra, Bilal Şanlı kardeşim aradı, Nusret abi olmaz seni almaya geliyorum eve gidelim diye çok ısrar edince; çaresizce kabul ettim. Meğer ki, Bilal hoca ile Hasan hocanın evleri birbirine çok yakınmış... Biz Bilal hocanın evine avdet edince, beş on dakika sonra Hasan Küçükyılmaz hoca da geldi. Kucaklaştık, birbirimize baktık, saçlarımız dökülmüş, gençliğimizin en verimli anları geride kalmış, zaman bizi bir halyi yıpratmış, yormuş ama bir o kadar bize hayatta birçok tecrübeler kazandırmış...   Bilal Şanlı kardeşime, her ne kadar kahvaltı yaptım öyle geldim dediysem de; dinlemedi ısrarla sofrayı kurdu. Birkaç lokma almamak sofraya saygısızlık olur düşüncesiyle biraz atıştırdık. Çay eşliğinde, başladık eski, geride kalan, kaybettiğimiz yılları yad etmeye. Kimlerden konuşmadık ki!... Ah zaman bendeymiş ve mekan bana emanetmiş, nereden nereye? Bilal Şanlı kardeşiminin evinde epey oturduktan sonra, öğlen vakti yaklaştığı için Hasan Küçükyılmaz hocanın camisine gittik. Hasan hoca, maşallahı var yani. Vazife yaptığı caminin alt katı taziye evi ikinci katı ise Camidir. Yer geniş olduğu için, Hasan hoca ikinci katta, kapısı caminin içine açılan çok güzel geniş bir hücre yapmış. Duş yerinden abdest alma ve lavabosundan (wc) mutfağına varıncaya kadar her şeyi düşünmüş.   Tabi, küçükte olsa, mütevazi bir kütüphaneside mevcut. Hasan hocanın, camisinin hücresinde, misafirliğe giden bir insan rahatlıkla orada yatıp kalkabilir hiçbir sıkıntı çekmeden!... Abdestlerimizi tazeledik ve benden öğlen namazı için ezan okumamı istediler, kıramadım ezanı okudum. Hasan hoca namazı benim kıldırmamı teklif ettiyse de, kabul etmedim kendisine müezzinlikte yaptım Namazdan sonra, tekrar hücreye geçtik. Modern asırda, Müslümanların genel durumundan konuştuk. Bizlerin Kuran'a göre yaşamadığımızı, İslam âlemi olarak beşeri kanunlar yüzünde insanlarımızın maddi ve manevi yaşamlarının alt üst olduğunu, kurtuluşun tek çaresinin yeniden Allah'ın şeriatına dönüş yapmakla mümkün olabileceğini, uzun uzun, hüzün hüzün dile getirdik.   Konuştuk, dertleştik, üzüldük, sevindik, hatta bazen gözlerimiz bile yaşardı. Eh kolay değil tabi. Siz eğer kendinizi İslam gibi Rabbani bir davaya Nusret/nisbet etmişseniz; derdinize dert katmışsınız demektir. Modern asırda, düşüncesiz zekaların dünyalık olarak rahat ettiklerini söylemek mümkündür. Çünkü adamların dava, düşünce, sorumluluk bilinci diye bir dertleri yoktur. Ama İslam davasını dert edinmiş olan zekaların durumu öyle değildir. Değildir çünkü, onlar kendilerini öncelikle Rabblerine daha sonra tüm insanlığa karşı sorumlu hissederler!... işte bunun gibi yüzlerce meseleleri konuştuk. Tabi bu arada, MAİDE İSTİKAMET YAZILARI isimli eserimizi ve diğer çalışmalarım hakkında da konuşup Bilal Şanlı ve Hasan Küçükyılmaz kardeşlerimi bilgilendirdim... Evet, vaktin su gibi akıp geçtiğini fark bile etmedik, bir de baktık ki ikindiye az kalmış. Bu arada saat, 15.00 civarlarında güzel bir Siverek tepsini ayran ve Siverek ekmeği eşliğinde afiyetle yedik. Yemekten sonra çay içilmeden olmazdı tabi. Çay ve kısa sohbetten sonra, merkezi sistemden ezan okundu. Hep beraber ikindi namazımızı eda ettikten sonra; güzel ve vefalı kardeşlerimden destur istedim. Otuz küsür yıl aradan sonra olsa da, yan yana yüz yüze gelmek ne kadar güzel... O iki güzel insanla/kardeşlerimle helalleşip vedalaştıktan sonra, buluştuğumuzun sevinci ayrılığın hüznü ile karışık bir duyguyla ayrıldım... Çarşıya uğradım, evdekilerin ufak tefek siparişleri vardı onları aldım ve kuzeyden güneye doğru, yola revan oldum. Ömür sermayemizden, bir günümüzü de bu gün böyle harcamış olduk... Sevdiklerinize ve gönül dostlarınıza zaman ayırın Çünkü, Ömür kısa ve zaman azdır. Birde yük ağır ve yol çetindir... Kalın sağlıcakla, gönül dostlarınızla Kalın efendim... Tüm seven, sevilen dostlara Siverek'ten selam olsun.