SİMGELER

Kısaca anlatılamayan ya da sıkça hatırlanması gereken önemli hakikatlere işaret etmek amacıyla kullanılan kısa bir söz, kelime, harf, şekil, hareket gibi söz konusu hakikatleri ima özelliği kazandırılan nesnelere samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'e denir. Samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'e bir araçtır; ima ettiği, hatırlattığı hakikatlere ulaşmak ise amaçtır. Küçük samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'elerde büyük hakikatler gizlenmiştir. Bir toplu iğne başı büyüklüğündeki bir çekirdeğe kocaman incir ağacını yerleştiren Allah, samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'e ve sembollere de büyük hakikatleri saklamıştır. Asıl amaç o hakikatlere ulaşmaktır. İncir ağacını elde etmedikten sonra çekirdeğiyle oyalanmanın hiç bir yararı olmaz. Bir teknik resim yahut teknik eserin maketi, o esere ulaşmak içindir, eser yapılmadıktan sonra maketiyle oyalanmanın anlamı yoktur. Bilgisayardaki samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'elere tıklamakla iş bitmez. O samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'enin altında bulunan onlarca sayfayı okuyup incelemek gerekir. Yoksa bir faydası olmaz. Samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'e veya sembol, Kur’an’da “şiâr” (çoğulu şeâir) kavramıyla ifade edilmiştir. Ka’be’nin, Mescid-i Haram’ın, Safa ile Merve’nin, Mina’da kesilen kurbanlığın hatta kurbanın boynuna takılan ve “Kalaid” tabir edilen gerdanlığın “Allah’ın şiârlarından olduğu” bildirilmiştir. (Bakara, 158; Maide, 2,97) Kur’an’da “Beytullah: Allah’ın evi” olarak vasfedilen Kâ’be sembol olarak değerlendirilmediği takdirde “Allah’ın mekândan münezzeh olduğu” sıfatına aykırı düşer. Bu nedenle Kâ’be, ibadetlerde ve bütün yönelişlerde esas alınan bir semboldür. İnsan, cismani bir varlık olduğundan, yönelişlerinde cismani bir merkeze ihtiyaç duyar. Aslında Kâ’be, kâinatta arzdan Arş’a uzanan nuranî ve manevî bir sütundur. İnsanların yaratılışından önce melekler “Beyt-i Ma’mur” adı verilen Arş-ı A’lâ’daki Kâ’be’nin tavanına yönelip ibadet ve tavaf yapıyorlardı. Ancak insanlar için görünür olsun diye yer üzerindeki bölümüne bina yapılmıştır. Bunun içindir ki, ayette Ka’be’yle ilgili olarak, “insanlar için mübarek ve hidayet olarak Bekke’de (Mekke’de) konulan ilk evdir” (Al-i İmran, 96) buyrulmuştur. İbadetlerin de samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'esel unsurlar olduğu unutulmamalıdır. Namaz, tesbihat Hac ve Umrede yapılan ibadetlerin hepsi Allah’a itaatin samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'eleri durumundadır. “Ayet” kelimesinin anlamlarından biri de “sembol ve samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'e”dir. Buna göre Kur’an ayetleri Cenab-ı Hakkın varlığının ve sıfatlarının samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'eleridir. Ayetin anlamlarından alamet, delil, nişane kavramları da aynı şeyi ifade etmektedir. Samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'elere bakış açısı ve görünüşleri onların mahiyetini bilmekle orantılıdır. İçindeki hakikati bilmeyen kimse, samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'eyi anlamsız,  basit bir şekilden ibaret sanır. Cahilin bakışı sadece gözlerinin gördüğüyle sınırlıdır. Yıldızlar ehl-i ilim nazarında dünyadan kat kat büyük olmalarına rağmen nokta kadar görünürler. Samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'eler de yıldızlara benzer. Ona vakıf olmayanlar, ondan uzaklaşmış olurlar ve içindeki gerçek mahiyetini kavrayamazlar. İbadetlerdeki sembolik hareketleri ve mana yüklü kutsi sözleri basite alanlar ne yazık ki ondan uzak oldukları içindir. Melay-é Cızirî’nin buna uygun şöyle güzel bir sözü vardır: “Qedré gülé çı zanı; kelbeş dıvé keré reş” (Gülün kıymetini ne bilir; eşekdikeni ister kara eşek) İslam’ın samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'eleri İslam sarayının kapıları yahut kapılarının tokmağı durumundadır. Onlarla bu saraya girilir ve istifade edilir. Hepsinin amacı ise iyi bir kul olmak ve rızay-ı ilahî’yi kazanmaktır.