KUR'ÂN-I KERİM’DEN HÜKÜM ÇIKARMAK

  Muhterem Kardeşlerim… Zamanımızda çok kimse, “Herkes Kur’andan okur, anlar ve amel eder” diyor. Efendim; Mısırlı mezhepsiz Reşîd Rızâ, El-Muhâverât ismindeki kitabında, Ehl-i Sünnet Mezhebine ve Fıkıh kitaplarına saldırmış ve Diyanet İşleri eski Başkanlarından Hamdi Akseki, bu zararlı kitabı Arabiden Türkçe’ye tercüme etmiş Mezâhibin Telfîkı ve İslâm’ın bir noktaya cemi yani İslâm’da Birlik ve Fıkıh Mezhepleri ismini verip, 1916’da İstanbul’da bastırmıştır. Bunlar ve benzeri mezhepsizlerin yazıları dikkatle okunursa, sapık düşüncelerini ve bölücü görüşlerini, çürük mantık zincirleri ve yaldızlı kelimelerle süsleyerek Müslümanları aldatmaya çalıştıkları hemen görülür. Cahiller, bu yazıları mantık, akıl çerçevesinde, ilme dayanıyor sanarak inanır, arkalarına takılırlar ise de, ilim ve keskin görüş sahipleri, asla bunların tuzaklarına düşmez.  Müslümanları sonsuz felakete sürükleyen mezhepsizlik tehlikesine karşı, Yusuf Nebhânî hazretleri Huccet-ul-lahi Alel-Âlemîn kitabında buyuruyor ki: “Kur'ân-ı Kerim’den hüküm çıkarmak, herkesin yapabileceği bir şey değildir. Müctehid İmamlar bile, Kur'ân-ı Kerim’deki hükümlerin hepsini çıkaramamışlardır. Resulullah Efendimiz, Hadis-i Şerifleri ile açıklamıştır. Kur'ân-ı Kerimi, ancak Resulullah Efendimiz açıkladığı gibi, Hadis-i Şerifleri de, yalnız Eshâb-ı Kiram ve Müctehid imamlar anlayabilmişler ve açıklamışlardır.  Allahü Teâlâ, Müctehid imamlara akli ve nakli ilimleri, idrak, anlama kuvveti, keskin zihin, ziyade, çok akıl ve daha nice üstünlükler ihsan eylemiştir. Bu üstünlüklerin başında, takva, haramlardan sakınmak gelmektedir. Bundan sonra, kalplerindeki nur-u ilahi gelmektedir. Müctehid imamlar, bu üstünlükler yardımı ile, Allahü Teâlâ’nın ve Resulullah efendimizin kelamlarından onların muratlarını anlamışlar, anlayamadıklarını Kıyâs ile bildirmişlerdir. Dört mezhep imamının her biri, kendi reyi, görüşü ile konuşmadığını bildirmiş ve talebelerine; 'Sahih hadise rastlarsanız, benim sözümü bırakın. Resulullah’ın hadisine uyun!' demiştir. Mezhep imamları, bu sözü, kendileri gibi müctehid olan derin âlimlere söylemişlerdir. Bu âlimler, dört mezhebin delillerini bilen, tercih ehli olanlardır.”  Hâce Muhammed Pârisâ hazretleri, Tuhfet-üs-Sâlikîn kitabında, İmam-ı Gazâlî hazretlerinden alarak buyuruyor ki: “Üç kimse, Kur’ân-ı Kerim’in manasını anlayamaz: Birincisi, Arabiyi iyi bilmeyen ve tefsir okumamış olan cahil. İkincisi, büyük bir günaha devam eden fasık. Üçüncüsü, itikat bilgilerinden birini yanlış anlayıp, anladığına uymadığı için, hak sözü kabul etmeyen bidat sahibi.”  Ehl-i Sünnet itikadından ayrılmak büyük günahtır. Bunun için bidat sahibi olan Kur’ân-ı Kerim’in manasını anlayamaz. Çünkü bidatin zulmeti kalbi karartır. Görülüyor ki, Ehl-i Sünnet mezhebinde olmayan, Arabiyi çok bilse de, Kur’ân-ı Kerim’i doğru anlayamaz. Yanlış anladıklarını yazarak, herkesi felakete sürükler.  Peygamber Efendimizin tefsiri  Menâkıb-ı Çihâr Yar-i Güzîn kitabında Eshâb-ı Kiramdan Ubeyy bin Kâ'b hazretlerinden şöyle nakledilmektedir: “Bir gün Vel-Asr Sûresini, Resûlullah Efendimizin huzurunda okudum. Bitirince; -Ya Resulallah! Lütfeyleyip, bu Sûrenin tefsirini beyan buyurur musunuz, diye arz edince, Resûlullah Efendimiz buyurdular ki: -Birinci Âyet-i Kerimede mealen; “Allahü Teâlâ günün ahirine, sonuna yemin ederim” buyurmuştur. İkinci Âyet-i Kerimede mealen; “Elbette, Ebu Cehil'in işi ziyanda, zelil ve başı aşağıdadır” buyurmuştur. Üçüncü Âyet-i Kerimede mealen; “Ancak iman edenler” buyurması, Ebû Bekr-i Sıddîk içindir. “Amel-i Salih işleyenler” buyurulması, Ömer-ül Fârûk içindir ki, çok amel işleyici, şükredicidir. “Hakkı tavsiye ederler”; Osman-ı Zinnûreyn içindir ki, sabır ve hayâ sahibidir. “Sabrı tavsiye ederler”, Aliyyül Mürtedâ içindir ki, vefakârdır.  Resûlullah Efendimiz Hazreti Ebu Bekir'i imana, Hazreti Ömer'i Amel-i Salihe benzetti. Hazreti Osman’ı hak işte vasiyete denk etti. Hazreti Ali'yi, sabır işinde vasiyete benzetti.  Âyet-i Kerimede; “man edenler, salih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler, sabrı tavsiye edenler” buyurulması, önce Allahü Teâlâ’yı, sonra Muhammed aleyhisselamı bilesin ve İslâmiyet üzerine ilerleyesin. Hazreti Ebu Bekir'i, Hazreti Ömer’i, Hazreti Osman’ı, Hazreti Ali'yi hak üzere Halife bilesin. Ümit olur ki, onların hürmetine kıyamet günü Müslümanlar safında olup, Müslümanlar zümresinde haşrolur, dirilirsin. Bütün belalardan emin olasın. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: “Her kim bir kere namazda veya namaz dışında Vel-Asr Sûresini okursa, o kimse, Allahü Teâlâ katında iki şey bulur. Biri dünyevi, biri uhrevi. Dünyevi olan, Allahü Teâlâ, ona ömrünün sonuna kadar sabır mührünü vurur. Uhrevi olan, Allahü Teâlâ o kimseyi kıyamette hak ehli ve kendi has kulları ile haşreder. Bu Vel-Asr Sûresi hem hakkı zikreder, hem sabrı zikreder. Bu sûreyi okuyanın, dünyada ömrünün sonu sabır üzere olur. Ahirette haşrı, hak ehli ile olur. Her Âyetin sonunda çok Tahıyyat, Salevat ve her kelimenin sonunda çok berekat, hayrat, harflerinin mukabilinde çok derece ve hasenat vardır.”  Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)