YALAN ÇAĞI

  Yalan o denli sıradanlaştı ki. Oysa bütün ilahi ve kadim dinlerin en başat ilkesi doğruluk/hakikattir ve yalan bu öğreti ve sistemlerin hepsinde büyük bir kötülüktür. İslam’ da yalan en büyük günahlardan biri olarak kabul edilir. Peygamber, insanları, onlara hiç yalan söylemediğini teyit ettirerek, davet eder.  İblis’ in Adem’ e söylediği ilk yalan, yalanın etkisi, ayartıcılığı ve etkisine; insanın buna kanması ve yalana göre hareket etmesinin de nelere yol açabileceğine dair ilkeler sunuyor. İnsan-Allah arasındaki güvenin en küçük bir sarsıntı geçirmemesi ve doğrunun/hakikatin kaynağının Allah olduğu resmediliyor. Bu kıssada; sadece yalanı söyleyen odak kınanmıyor; yalan ile hareket edenler de suçlu sayılıyor. Yani biz, sadece yalan söylememekle kalamayız; yalana ve yalancıya uymamak, yalan ile harekete geçmemek gibi sorumluluklarımızı da dikkate almalıyız. Zira yalan, yalan söyleyenlerden dolayı değil; ona inanıp, ondan etkilenip ya da onu araştırmayıp veya yalan olduğunu bildiği halde onunla hükmeden ve bu yalana binaen harekete geçenlerden dolayı galip gelmektedir. Eğer biz, yalana karşı bilinçli ve donanımlı olursak; yalan, üzerimizde etkili olamaz. “Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” Hucurat: 6 Yüce Rabbimizin bizi uyardığı bu ayet, ne yapmamız gerektiğini de belirtiyor. Ayette üç temel husus var: Birisi; haberin odağı, kaynağı, haberi getirenin niteliği. Yoldan çıkmış biri. Buna kısaca güvenilmez olan diyebiliriz.  Diğeri; bu haberin oluşturacağı sonuçlar. Pişman olunabilecek sonuçları olabilir. Diğeri ve belki de en önemlisi; haberin doğruluğu. Bunun mutlaka ama önceden, ama harekete geçmeden araştırılması. Bunlar birer uyarıdan ibaret olmayıp; çok temel sorumluluklar yükler. 2. Dünya Savaşı sırasında Hitler'in baş propagandacısı olan Joseph Goebbels' in; "Bir yalanı yeterince sık tekrarlarsan gerçeğe dönüşür." Dediği rivayet edilir. Aslında yalan için böyle, yalanın işi kolay. Zor olan doğruyu etkin kılmak, dillendirebilmektir ki; yalanın safında olanlar buna, tüm yöntemleri kullanarak imkan tanımıyor. Bugün daha başka bir sorun var aslında bunları da aşan: Doğrunun bilinmesine rağmen önemsizleş/tiril/mesi, etkinliğini kaybetmesi. Açalım: Yalanın bu denli etkin olmasının nedeni sadece tekrar mı? Tekrar ise nasıl bir tekrar? Yapılan ve zihni şekillendiren, insan kitlelerini etkileyen ve hareket ettiren ya da durduran algıların ve yönlendirilmelerin nedeni sadece bu basit yöntemin kullanılması mı?   Basit ve cılız bir tekrar ne derece etkili olur ki? Öyle ise rakiplerini bastıran, yüksek ses ve çoklu sunucular gerekir. Bir yalanı bir değil; birçok kaynak birden seslendirirse etkili olabilir ve insanlar da bunların hepsi aynı şeyi söylediğine göre ile başlayan kanaat oluşturabilir. O yüzden, küresel bir eşgüdüm önceden hazırlanmış olmalı. Mesela bizim ana akım medya da kendine referans olarak aldığı bazı/malum yabancı medya kuruluşlarının herhangi birinin onayı/doğrulaması/haberi vermesi gerçekleşmeden bir haberi yayınlanmaz. Tüm haberler için değil tabii, ama dünyadaki önemli gelişmelere dair haberlerde bu durum böyle ve bunu zaten kabul ediyorlar ancak bu haberin doğru olup olamayacağına, insanlığın yararına olup olmayacağına dair bir değerlendirmeye tabi tutmazlar. Haber, bu ajanslardan birinde geçmişse, onlar da düğmeye basarlar ve işin makyaj kısmını zaten kendileri de yapabilmekteler. Bu bağlamda dünyada etkin olan ve küresel kışkırtma ve toplumsal olayları terörize etme, provokasyon oluşturma ve destekleme ve her türlü sapkınlığı ve taşkınlığı körükleme, algı oluşturma, oluşmuş algıları canlı tutma ve benzeri işlevleri olan bu profesyonel operasyon odakları masum birer medya kuruluşu değillerdir ve küresel muktedirler tarafından fonlanmaktadırlar. Körfez Savaşı, Irak’ ın işgali ve daha bir sürü önemli suçlara baktığımızda; odağında bir yalan vardır. İran’ da ki son olaylarda ve bizdeki Gezi' de olduğu gibi. Bu örnekler o kadar çok ki...Gençlerimizi ve geleceğimizi, ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızı geciktiren bir sürü yalan her gün söyleniyor. Her gün ve ne yapsalar da toplumun 'yoldan çıkan biri' olarak görmemekte ısrar ettiği kişilerce/kurum ve kuruluşlarca söylenen bir sürü yalan… Öyle ise bu bağlamda bir defa yalan söyleyen birinin, bundan böyle getireceği haberlerin araştırılması gerekir. Yani politikacımız, öğretmenimiz, cübbeli sakallı tiplerimiz, annemiz veya babamız bile olsa; onların her ifadesinin doğruluğunu araştırmamız gerekir. Oysa anne ve babanın yalanla ilgili örnek olunarak çocuğu eğitmesi, çocuğun anne ve babasından emin olması ve ailenin kutsal bir kale olduğu resim oldukça büyük bir nimettir ve toplumların kurtuluşu için gerekli ve önemlidir. Yalanın böylesine komplike ve profesyonel söylendiği ve etkili olduğu bir çağda, onun araştırılması da profesyonelce olmalı. Bu konuda ailelerin, çocuğun ve gencin sürü gibi güdülmemesi ve çağın tehlikelerine karşı donanımlı olabilmesi için bu yönde eğitimler alması zorunlu ve gereklidir.  Haber ajansları, televizyonlar, sinema, sosyal medya ve eğitim süreçleri gibi haber odaklarının neredeyse tümü, ayette geçen ‘yoldan çıkmış biri’ mesabesindedir. Dolayısıyla yalanla mücadele gerçekten de zordur. Sadece bize benzeyenlerin yalanlarının bile bize ve bizden sonraki nesle büyük kötülükler yapılmasına sebebiyet vermesinden anlayabiliyoruz bunu. Bugünün yalanları algı ve yaşam tarzı, bakış açısı, muhakeme şekli oluşturma kodlarını da barındırdığından; zihni programlayan özellikler taşırlar ve sonradan gelecek yalanlara ve benzeri nitelik taşıyan ve/veya aynı merkezlerden gelecek yalanlara da peşinen inanmayı gerekli gösterecek şekilde kişiyi formatlar. Zihnin muhakeme mekanizmasını öylesine tahrip eder ki; sunulanın yalan olduğunu bilmen dahi, seni, talep edilen eylemden caydırmaz.  Sapkınlığı, işgali, terörü hoş gösterebilir. İstediği telefonu, arabayı aldırabilir, istediği pantolonu giydirebilir, saçını nasıl keseceğini belirleyebilir ve tüm bunları yapıyor da zaten.  Şimdilik çok güçsüz olduğumuz bu alanda zihnimizi Kuran ile inşa etmekten başka bir seçeneğimiz olmadığını düşünüyorum. Yalan cephesine karşı dik durabilmek için ölçülerimizi, kıstaslarımızı, muhakeme sistematiğimizi Kuran’ ın ilkeleriyle yeniden inşa etmeliyiz.   Selam ve dua ile.