SANATA NOTLAR 

  Sanat, insanın güzelliği arayışıdır. Sanatın asıl vazifesi dünyayı güzelleştirmektir. Zira güzelliğin özgürlüğünü ortaya koyamayanlar, tutkunun esaretine kapılacaktır. O yüzden sanatçı bir güzellik işçisidir. Sanatçının yapmaya çalıştığı, hayatın eksikliğinin, bozulmuşluğunun, kirlenmişliğinin karşısına güzelliğin, saflığın, masumiyetin konulduğu duruma ulaşma çabasıdır. Sanatçı arayışın gerilimini yaşayan kişidir. Hakikat arayışının gerilimini taşıyordur. Sanatı ve sanatçıyı trajediden öteye taşıyacak olan yol, cihanda, cihanın canını aramaktan geçecektir. Sanatı ve sanatçıyı trajediden öteye taşıyacak olandır aslolan. Necip Fazıl’ın dediği gibi; “Anladım işi; sanat Allah’ı aramakmış/Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.” Evet, başlıktan anlaşılacağı üzere bu yazımızı sanata dair notlarımıza, dolayısıyla kitaplara bırakacağız. Sözü daha fazla uzatmadan sanata dair okumalar için tavsiye edeceğimiz kitaplardan notlarla baş başa bırakalım. “Însan bu dünyada bir zindandadır. O gerçek yurdunu aramaktadır. Bunun farkında olsa da olmasa da arayış fıtridir. Kamışlıktan koparılan ney yurdunu aramak derdiyle inler durur. Fakat insan bu dünyadan bir kapı açıp da çıkıp gidemez. O halde bir pencere açarak oradan nefeslenmek yolunu seçer. Pencerenin, Farsça penc/rah kelimelerinden türemiş olması tesadüfi değildir. Penc/rah beşinci yol demek. Dört duvarın arasından kurtulmak için beşinci yoldur o. Sanat işte bu pencere. Varlık zindanından anlam arayışına açılan bir dehliz...” (Mustafa Yılmaz; 59 Yüz Portreler Kitabı) “Sanat eserinde görünen güzel ancak ve ancak cemal tecellisidir. Bu, kavramsal olmadığı için anlatılmaz, sadece hissedilir. Ruh ezelde cemal ile birlikteydi, sonra cemalden ayrılarak yeryüzüne indi. Yeryüzündeki hayatı cemale büyük bir özlem ve iştiyak içinde geçmektedir. Allah kulunun bu derin ve coşkulu arzusunu ve ihtiyacını, güzelin aşikâr ve mestur (gizli) tecellileri ile lütuf ve inayet göstererek yerine getiriyor… Sanatkâr soyuta yaklaştıkça Hakkın her an vaki olan (meydana gelen) cemal tecellileriyle tanışmaya başlar. Bu tecelliler ona o vakte kadar hissetmediği heyecan ve ürperişleri tattırır... Cemal tecellilerine mazhar olan sanatkâr bazı kereler "Burada kal, dünyaya dönme." emriyle olduğu yerde kalır… Cemal tecellilerine mazhar olan sanatkâr için artık söz ve varlık olarak "ben yoktur. Sadece "O" vardır. Bu yüzden İslâm sanatkârı derin manasıyla kul olduğunun bilincindedir. Tanrı ile yarışmaya asla kalkışmaz…” (Sadettin ÖKTEN: Aslında Sanat Var) "Kızdıran, ayıran, düşman eden sanatı sevmiyorum. Öylesine zaten sanat da denemez; burada sözgelişi kullanıyorum. Sanat bir savaş mesajı, bir eylem bildirisi, derekesine hiçbir zaman indirilemedi. İndirmeye çalışanlar, sanat künyesinden silindiler, zaman onları silkti attı ve sanatı temize çıkardı... Kavgayı, bayağılığı, şehveti, düşmanlığı hedef alan sanat, aczin, küçüklüğün, güçsüzlüğün bildirisi olmaktan öteye bir değer taşıyamaz." (Ahmet Kabaklı; Sanat ve Edebiyatımız) "Temâşa, bizi, ruhumuzu tabiatta, varlıkta dinlendirme tecrübesi, bir derinleşme durumu. Bu da görsel olan üzerinden gelişen bir tecrübedir. Derinleştiğimiz yerde biz öte ile bir irtibata geçeriz. İslam sanatlarının asıl gayelerinden biri de bizi öte ile buluşturmaktır. Görünenin arkasındaki görünmeyenle bizi tanıştırma arzusu..." (Turan Koç; Zamanın Gözleri) “Varlık-kâinat tasavvurunun yapılana yansımasıdır. Eserini ortaya koyarken aldığı her karar, sanatkârın varlık ve varlığın güçleri hakkındaki tasavvuruna göre şekillenir. Bu özellikleri ile sanat, din ve ahlâk alanında yer alır.” (Turgut Cansever) “Sanatın Seyri, içinde yaşadığımız cemiyet ve sahip olduğumuz medeniyet idraki çerçevesinde; felsefe ile edebiyatı, edebiyat ile felsefeyi birlikte düşünerek, yaşadığımız çağ hakkında kendi bastığımız topraklar üzerinden ulaşılan bazı çıkarımların sizlerle paylaşılması çabasıdır. Sinema, şiir, müzik, resim, fotoğraf gibi sanat dallarının dehlizlerinde gezinirken; seyre konu olan iç gözlemlerin bir tasavvur olarak satırlara düşmüş hâlidir. Millet olarak, felsefe ve edebiyat ilişkisi aracılığıyla; sanat zemininde nerede durduğumuzu ve durabilme ihtimallerini arz etme gayretidir. Doğu-Batı arasındaki, araftaki felsefi ve edebî seyirlerin/theōriaların yıllardan beri kâğıda dökülen izdüşümleridir. Çağın bedeninin, çağların ruhunu çarmıha germe zorbalığına karşı bir başkaldırıdır.” (Mehmet Sabri Genç; Sanatın Seyri) Fuzûli'nin Leyla ve Mecnûn'u İslâm estetik ve sanat anlayışının tevhit ve tenzih ilkesini dil düzeyinde temsil eden en güzel örneklerden biridir. Burada Leylâ aşkı mevlâ aşkına ulaşmada sadece bir köprü görevi görür. Bu yüzden, Mecnun sonunda Leyla'yı tanımamıştır. Fuzûlî'nin bu eseri, teşbihten, yani Leylâ'dan yola çıkarak tenzihe, yani aşkın hakikate ulaşma yolculuğunun son derece etkileyici allegorik bir anlatımıdır...”(Turan Koç; İslâm Estetiği) "Güncel sanatın parayla olan ilişkisi hakikatle ve güzellikle olan ilişkisine göre daha fazladır. Zaten hepimiz hakikatten daha fazla parayla ilişkiliyiz, hemen her şeyi parasal değerine göre karşılaştırıyoruz, para temel belirleyici ilkedir bugün. Sanattan önce insanların hakikatle ilişkisi kopmuştur. İçinde bulunduğumuz postmodern dünyada hakikat olmadığı için, sanatın hakikatle ilişkisinin ontolojik imkânları da yoktur. Öyleyse bize kalan sadece hakikati arayıştır. Hakikat ölmemiştir; ama kaybolmuştur, o zaman onu aramak gerekir, her zaman umut vardır ve sanat bir "umut vaadi" olarak ütopik karakterini korumaktadır..." (Süreyya Su; Güzelin ve Çirkinin Ötesinde, Estetiğin Halleri) "Can ile ruh arasındaki bağ her gün biraz daha kopuyor. Üzerimize serpilen ölü tohumları süpürmek için ille ölçüsüz bir çirkinliğin ve başıbozuk bir kötülüğün dilini kullanmamız gerekmiyor. Bazen sadece güzele niyet ederek de kötülükle mücadele edebiliriz. Sanat bunun için var..."(Leyla İpekçi; Güzelin 1001 Yüzü) "Muhabbet bir kuşun uçmasıdır, aşk kanadı kırılırcasına uçmasıdır, şevk ise kanadı kırıldıktan sonra da uçmaya devam etmesidir. Kanadı kırılan kuş bilir ki, varmak istediği menzile kendi kanatlarıyla ulaşması imkânsızdır. Ve şevk, bu anlamda aşktan da üstün bir yetkinlik düzeyidir. Sanatı besleyen en dinamik şeydir..." (Sadık Yalsızuçanlar; Benlikten Hiçliğe)