ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR

  Yaşadığımız coğrafyada, sosyal münasebetlerin çoğunun hısım ve akrabalık bağlarına dayandığını biliyoruz... Acı ve kederde, zorluk ve darlıkta, sevinçte ve üzüntüde; özellikle birinci derecede akraba olanların, birbirlerinin yanında oldukları/bulundukları bilinmektedir. Söz konusu akrabalık ve yakınlıklar, sırasıyla; diğer insanlarla karşılıklı kız alıp vermeler, gönül dostluğu, mesai arkadaşlığı, yol/dava arkadaşlığı neticesinde de, sıkı bir bağ oluşturmaktadır... Özellikle, bölgemizde hala cari olan toplu halde ve iki üç günü bulan taziye merasimlerinin olması; tasvip edilmeyen bir kısım uygulamalarıyla birlikte, hala dost ve akrabalar arasındaki söz konusu sosyal dokuyu koruduğu bilinen bir gerçektir. Buraya kadar, her şey güzel ve yerinde. Kimsenin bu tür şeylere müdahale edip, karşı çıktığı pek görülmemektedir...   Ancak, sayılan tüm bu olumlu davranışlara rağmen; yöremizde cahiliyye devrini aratmayacak türden bir kısm uygulamaların hala revaçta olması, toplumu günden güne insanlıktan uzaklaştırdığı gibi  birbirlerine karşı acımaz hale de getirmektedir... Misal olarak, kız alıp verme ve becayiş uygulamalarının bir çoğunda; çıkan ufak tefek sorunların, büyütülmeden çözülmesi gerekirken, tam aksine büyük mesele yapıp, boşanmalara, hatta birçok yerde adam yaralanmalarına ve kanın dökülmesine kadar vardığına şahit olmaktayız... Bu çok ama çok ilkel bir durum olduğu gibi, aynı zamanda cahiliyyenin karanlık yüzünün hala toplumumuzda tedavülde olduğunu da göstermektedir!   Almış başını gidiyor, saçmalığın biri bin parça... Geçen günlerde, Eyyubiyenin bir mahallesinde, kız alıp verme meselesinden dolayı; öz amca çocukları arasında çıkan kavgada, on beş yaşındaki çocuğun amcasını öldürmekle sonuçlanan olayın, insani ve İslâmi hiçbir yanı var mıdır? Yirmi birinci asırda, bu gibi nahoş hadiselerin azalmasını beklerken; tam tersine her gün tırmanış göstermelerine, toplum olarak kötüye gittiğimizin göstergesi değilmidir?   Özellikle son dönemlerde baş gösteren boşanma hadiselerinin çoğalması, soyal hayatta derin yaralar açmaktadır... Boşanma olaylarının çoğunun, okul okumuş ve tahsil görmüş kimseler arasında daha çok yaygın olması; modern eğitim ve öğretim müfredatlarının, insanları olgunlaştırma yerine cahil bıraktığını göstermiyor mu? Kırsal kesimlerde ve özelikle, görücü usulü diye eleştirilen (tabi ki görücü usulü yerine İslâmi usul ile evliliklerin olmasından yanayız. Bununla ilgili açıklamalar fıkıh ve hadis kitaplarında mevcuttur) evliliklerin daha sağlıklı bir şekilde devam ettikleri, kabul edilen bir gerçektir. Fakat Özellikle, üniversite ortamlarında tanışıp ve yıllarca birlikte nikahsız yaşadıktan sonra; (çoğu nikahsız flört vb.) evlenmeye karar verenlerlerin büyük bir kısmın evlilikleri başlamadan yarı yolda bittiğinin birçok örneği vardır. Peki, nereye doğru gidiyoruz? Mahkeme koridorları, boşanma davasını açan insanlarla dolup taşarken; geride boyunları bükük kalan masum çocukların bir kısmı çocuk yurtlarına, bir kısmı nine dedelerinin yanına, bir kısmı da üvey annelerin insafına bırakılmaktadır... Gel de altından çık, çıkabiliyorsan?   Olumsuz bunca parçaların birleştirmeleri karşısında olumlu olan durumların çok cılız ve az kaldıkları bir toplumda; sağlıklı nesiller beklemek, beyhude bir bekleyiş değil midir? Bu tür hadiselerin önüne geçmek için, başta aileler olmak üzere, yöneticilere büyük görevlerin düştüğünü ve her birimizin de söz konusu durumlardan az veya çok mesul olduğumuzu hatırlatmak, insani ve İslâmi vazifelerimiz arasında olduğunu unutmayalım! Âli Şeriati: "anne baba biz suçluyuz" boşuna dememişti galiba... kalın sağlıcakla efendim. 29 Aralık 2022.