TARAFINI BELLİ ET

  Muhterem Kardeşlerim… Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Süleyman aleyhisselam, hem padişahtı hem peygamberdi. Padişah olduğu zaman devlet reisleri hediyeler götürmeye başladı. Karıncanın biri de, bir çekirgenin kopmuş bacağını ağzına almış, o da saraya gidiyormuş. Nereye gidiyorsun diye sormuşlar. Karınca demiş ki: — Süleyman aleyhisselam padişah oldu, ona hediye götürüyorum. — Yahu sen aklını başına topla, devlet adamları gidiyorlar, çok büyük hediyeler götürüyorlar, senin çekirgenin bacağına mı kaldı bu iş? — Öyle demeyin, Süleyman aleyhisselama, kim hediye getirdi diye listeye yazacaklar. Ben adımı yazdıracağım. Bacağı yazdırmayacağım! Orada, kimler geldi, kimler gelmedi diye listeye bakacaklar. Efendim; Herkes tarafını belli edecektir. Başka çare yoktur; çünkü ahirette iki yer var: Bir Cennet var, bir de Cehennem var, üçüncü bir yer yok. Diyecekler ki, sen hangi taraftasın?   İbrahim aleyhisselamı ateşe atılacağı zaman, yine bir karınca, ağzıyla su taşıyor. Mübarek bir zat diyor ki: — Sen yaklaşamazsın bile bu ateşin yanına, bu suyla bu ateş söner mi? — Sönmez elbette, sönmeyeceğini ben de biliyorum. — Peki, niye taşıyorsun? — Tarafımı belli ediyorum. Ben ateşi söndürmek tarafındayım.   Diğer tarafta ise yılan devamlı üflüyor. Yılana diyor ki: — Sen ne yapıyorsun böyle? — İbrahim yanacak, ateşi büyüsün diye üflüyorum. Ateşi körüklüyorum — Neden yapıyorsun? — Tarafımı belli ediyorum, ben bu taraftayım. Zulmedenler, sokanlar tarafındayım.  Herkes bir vasıtaya biniyor, herkes bir yola giriyor. Ne mutlu bize ki, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin gösterdiği yola girdik. Bu yol, düşsek de, kalksak da, yürüsek de, sürünsek de bizi Cennete götürür. Bu çıkar yoldur, sonu güzeldir! O kadar çok güzeldir ki, Şah-ı Nakşibend hazretleri, “Biz o yolun sonunu, en başa koyduk” buyuruyor. En başa koyduk demek, sizi uyandırdık demektir. Herkes bu işin sonunda uyanırken, onlar işin başında bizi uyandırdılar. Yani, doğruyu, yanlışı, iyiyi kötüyü öğrettiler. Dünyada en zor iş budur, hangisi doğru, hangisi yanlış bilmektir. Bunu bilmek mümkün değildir; ancak biri söylerse, biri öğretirse insan bilebilir. Bize, elhamdülillah bunu öğrettiler. Aradaki fark, görenle görmeyen arasındaki fark gibidir. Yani ilk başta gözümüzü açtılar. Dediler ki, bakın, sizin gözünüz artık görüyor, iyiyi kötüyü görebiliyorsunuz, onun için yanlış yapmayın!  Paranın gelip gittiği yer  Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Helal para helal, haram para haram yere gider. Bunlar birbirlerine gitmez. Bir talebe hocasına gelir, “Hocam biraz param var, hayır hasenat yapmak istiyorum, kime vereyim?” diye sorar. Hocası da, “Git köşe başına, ilk gelen fakire ver” der. Talebe peki diyerek, köşe başına gider. Çok fakir, iki gözü âmâ biri gelince, tam adamını buldum diyerek paralarını ona verir. Ertesi gün tekrar oradan geçerken, âmânın arkadaşına bir şeyler anlattığını görünce, bu ne diyor diye merak edip, yanına gelir. Âmânın, “Dün, bu saatlerde, burada dururken, bir adam geldi, bana bir avuç para verdi. Aldığım gibi, doğru meyhaneye gittim, akşama kadar içtim” dediğini duyar. Bunun üzerine, benim param meyhaneye gitmiş diye üzülür. Doğru hocasına gider: — Hocam ben perişan oldum. Dediğinizi yaptım, köşe başına gittim, iki gözü âmâ, fakir bir adama paralarımı verdim. Ertesi gün geçerken, dinledim ki, aldığı paraları gidip meyhanede bitirmiş. — Bunda bir hikmet var. Al şunu, bu da benim param, aynı köşeye git, bir fakire ver!  Talebe, yine peki diyerek, köşe başına gider. Bekler, çok fakir bir adam görünce, Allah rızası için, al şunu der, parayı ona verir; ama içinden, “Takip edeceğim, hangi meyhaneye gidecek bakalım” der. O önden, bu da gizlice peşinden gider. Adam bir eve yaklaşınca, koynundan ölmüş bir keklik çıkarıp çöplüğe atar ve eve girer. Bu da arkasından girip der ki: — Arkadaş, bir şey soracağım. — Allah Allah, sen az önce bana para veren kimse değil misin? — Evet benim. Nedir bu çöplüğe attığın keklik, sonra niye eve geldin, paraları nerede harcadın? — Para burada. Kekliğe gelince, biz 3–4 gündür açız. Hanımla ben sabrediyoruz; ama çocukların feryadına dayanamadık. Ben de dilenmekten nefret ediyorum. Onun için, ölmüş bir keklik eti buldum, zaruret dedim, bari çocuklar yesinler dedim, onu getirdim, onu pişirip onlara verecektim; ama sen parayı verince, Cenab-ı Allah helal para gönderdi diye onu çöplüğe attım. Hem ailemi sevindirmek, hem de, evin ihtiyacı nedir diye sorup önce onları satın almak için buraya geldim.  Bunları duyunca, doğru hocasına gider. Hocası, “Para nereye gitti?” diye sorunca, olanları anlatır. Bunun üzerine hocası der ki: İmam-ı A’zam hazretlerinin bir sözü var. Paranın gittiği yerden, geldiği yer belli olur. Benim helal paranın nereye gittiğini gördün. Senin kazancın bozuktu, bozuk yere gitti. Kabahat kimin?  Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)