DOYUMSUZLUK

  Hızlı bir şekilde tüketim toplumu haline geldik ve gelmeye de devam ediyoruz. Bundan dolayıdır ki, mallar doğal kullanım değerlerinin dışında kendilerine verilen değerlerle ölçülüp değerlendirilir bir durumdadır.  Bu durum beslenme ve yemek alanında da farklı değildir. İnsanlar karnını doyurmak veya yaşamını sürdürebilmek için yemekten uzak bir amaç içine girmişlerdir. Bunun doğal bir sonucu olarak da, Yemek tarifleri olağanüstü bir çoklukta olup çoğu zaman akıl almaz bir durumda izlenebilmektedir. Daha açık bir deyişle, İnsanlar artık ne yiyeceğini değil, neyi nasıl yiyeceğini ve ne kadar fazla yiyebileceğinin çabası içerisindedirler. Bu durum artık insanların “yaşamak için yemek yeme” yerine “yemek için yaşama” ilkesini benimsediğini ve bu durumun gittikçe arttığını göstermektedir. Yiyeceklerin vücuda sağladığı faydalar deği organoleptik değerleri ön planda tutulmaktadır. Yemek kültürümüzü artık belli çevreler şekillendirmeyen başladı. Saatlerce süren bazı yemek programlarında ileri çıkan temel mantığı beslenme ile bağdaştırmak mümkün mü? Bu programların çoğunundu öne çıkan tablo sağlıklı beslenme, yemek yapma veya benzer amaçların dışında beslenmenin magazinleştirilmesi çabasıdır. En basitinden bizim yemek kültürümüzün hangi aşamasında ve neresinde uzun uğraşlar sonucunda elde edilen bir yemeğin sudan bahanelerle atılması veya çöpe dökülmesi var? Kemal Özer, “Müslüman’ın Diyeti” adlı kitabında şöyle diyor: “Bir toplumun mutfağı o toplumun aynasıdır. Mutfak derman yerine dert üretiyorsa o toplum medeniyet üretemez. Bir mutfağı popüler kültür veya medya gibi araçlar belirliyorsa, o mutfaktan sağlıklı nesiller yetişmez.” Gerçekten de artık sağlıklı nesillerin yetişmesi oldukça zor olmuştur. Zira bu çağda, insanın başına gelebilecek en büyük belalardan biri ve beklide en önemlisi çarpık beslenmenin sonucu olan aşırı kiloluluk veya diğer adıyla “Obezitedir. Obez kişi hastadır ve bu hastalığın tedavisi oldukça zordur. Obezite, Kur’an-ı Kerimin “yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz” şeklindeki büyük fermanına karşı gelecek şekilde hazırlanan sofraların ve oluşturulan mutfakların sonucu olan bir hastalıktır. “İnsanın dini şiarı ve sağlığının en belirleyici yeri mutfaktır. Prof. İbrahim Canan, Kamil manada Müslüman olmak ya da Müslüman kalmak için, İslam’ın mutfağından beslenmesi şarttır. Gayrimüslim bir mutfaktan beslenerek, Müslüman kalmak zordur, kendi kendisini aldatmaktır. Demiş (Kemal Özer, Müslümanın Diyeti, S.10).  “Her kültürün, her medeniyetin kendine has bir kıyafeti, kendine has mutfağı vardır. İslâm’ın da özel bir mutfağı, yemek kültür ve adabı vardır. Müslüman kalmanın şartları arasında, İslâm kıyafetinin muhafazası gibi, mutfağının da korunması icap eder. Kâmil manada Müslüman olmak için İslâm mutfağından yemek şarttır. Başka bir ifade ile gayr-ı müslim mutfaktan beslenerek Müslüman kalmak zordur, kendi kendisini aldatmaktır. İslâm mutfağında haram yiyecekler ve haramla elde edilmiş gıdalara yer yoktur. İslâm mutfağında sözgelimi, şarap, domuz, leş, yırtıcı hayvan eti, besmelesiz kesilmiş hayvan eti, böcek, haşerat yoktur. İslâm, kendine has bir medeniyettir. Kur’an ve hadis, bu kültürel müesseseye geniş yer verir. Sadece haram helâl konulara değil, en küçük âdâbına kadar her şeyini ele alır. Kendi hükmünü eksiksiz verir, bir başka kültürden taklit ve iktibasa yer bırakmaz. Müslümana, yeme içme ile hükümleri, sünnet ve edepleri öğrenip tatbik etmek düşer. (Ahmed Kalkan-Kavramlar tefsiri, Yeme içme maddesi). Hülasa,“insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ (canının istediği gibi) hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta manevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne (İsyan edercesine) dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.(Said Nursi, Ramazan Risalesi)   Afiyette kalın