DÜNYALIK HIRSI

Geçen gün otobanda arabamla seyir halindeyken yolun sağ ve sol taraflarında bulunan tel örgülerin yer yer kesildiğini gördüm. Bu teller yolun sağ ve solundan en az 30-40 metre yoldan uzağa yerleştirilmiş, kamuya ait alanı belirlemek, hayvanların ve yakın köylerdeki çocukların yola çıkmalarını engelleyerek hem onların güvenliğini sağlamak hem de trafikte olası tehlikeleri önlemek amaçlıdır. Bir yerde geniş birer kapı kadar kesilen tel aralığından koyun sürüsünün tehlikeli bir şekilde yolun kenarına kadar geldiğine şahit oldum. Bazı yerlerde kesilen tellerden yola doğru arazinin çift sürüldüğünü gördüm. Bitişikteki tarla sahibinin yola doğru ve devlete ait araziden bir buçuk iki metre kendi arazisine kattığı anlaşılmaktadır. Oysa devlet bu alanı istimlak etmiş ve mülk sahiplerine bedelini ödemiştir. Tellere kadar devlet arazisidir, yolun bitişiğindeki arazi sahiplerinin bunda hiçbir hakkı kalmamıştır. Ama haksız bir şekilde, gizlice ve dünyalık hırsının kışkırtmasıyla bir iki metre dahi kazanma derdine düştükleri anlaşılıyor.  Oysa bu araziler nesilden nesile sayılamayacak kez el değiştirmiş, ebediyyen kendilerinin olacağını vehmedenler dahi ister istemez başkalarına bırakıp gitmişlerdir. Çok değil yüz yıl önce bu arazilerin sahipleri başkalarıydı. Onlar da bu arazilerin bir gün ellerinden çıkacağına ihtimal vermiyorlardı. Onların da bu arazilerle ilgili geleceğe dönük hayalleri vardı. 6 Şubatta yaşadığımız geniş bir coğrafyayı sarsan yıkıcı korkunç deprem, iki dakika içinde birçok mülkleri arazileri sahipsiz bırakmadı mı? O gece ölümden kurtulan binlerce insan her şeyi olanlar olarak uyumuşlardı ancak hiçbir şeyleri olmayanlar olarak sabahladılar. Sahip oldukları her şeyi bir anda kaybettiler. Ziya Paşa şu veciz dizelerinde durumu özetlemiştir: Dehrin ne safa var acaba sim u zerinde İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde “Dünyanın altın ve gümüşünde ne mutluluk var ki?.. İnsan bir anlık yolculuğunda (ahirete yolculuğunda) hepsini bırakıyor.” Seyr etti hava üzre denir taht-ı Süleyman Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde “Süleyman’ın tahtı hava üzerinde uçuyordu derler, o saltanatın bile yerinde şimdi yeller esiyor.”  Dünyanın fani, insanların da burada geçici olduğunda hiçbir şüphe bulunmamasına rağmen insanoğlu dünyaya düşkünlüğü nedeniyle bu faniliği aklına getirmemeye çalışıyor. İnsanın zihninde dünyaya fazla dalmamasını sağlayacak, dünyanın faniliğini ve insanın burada geçici olduğunu sürekli hatırlatıp gösterecek bir pencere vardır ancak hırs derecesinde dünyaya düşkün bazı kimseler, başını kuma sokup avcıdan saklandığını zanneden deve kuşu misali bu pencereyi kapatıyorlar, zihinlerinde bunu görmemeye çalışıyorlar. Yüz binlerce dönüm arazisi olanlar ile bir karış arazisi olmayanların farklılığı bir ömürle sınırlıdır; sonuçta ölüm gelip çatınca her ikisi de eşit olur. Her ikisinin de hiçbir şeyi kalmamış olur. Yunus Emre'nin şu sözleri her asırda mal-mülk düşkünlerinin kulaklarını çınlatmaktadır: "Mal sahibi mülk sahibi  Hani bunun ilk sahibi  Mal da yalan mülkü de yalan  Var biraz da sen oyalan." İnsanların dünya hırsı ve hırsızca malına mal katmak, bitişiğindeki araziden haksızca bir-iki metre aşırarak mülkünü genişletmek, insanla beraber var olan bir özelliktir ancak din bunu durdurmaktadır. Allah ve ahiret inancı haksızca mal edinmeyi engellemektedir. Günümüzde ise dinin etkinliği büyük ölçüde kalmadığı için haksızlıkları önlemek sadece dünyevi mahkemelere kalmıştır.  Avrupa kaynaklı ve onun dayattığı beşeri yasaları uygulayan dünyevi mahkemeler, kısmen az bir başarı gösterse de genel olarak haksızlıkları durdurmaktan acizdir. Allah’ın her şeyi görüp bildiği, kayıt altına aldığı ve mahşerde Mahkeme-i Kübrâ’da insanın mutlaka yargılanacağı inancı olmayanlar, kendi gibi insanların denetiminden korkmazlar. Çünkü insanın görmesi, bilmesi, tesbiti hem sınırlıdır hem de görünen delil ve sebeplere dayanır. Suçlu şahıs görünen delilleri yok etse, masum görünür ve hiç kimse onun suçuna muttali olamaz.  Onun için beşeri yasalar ve yargı caydırıcı değildir, gerektiği şekilde hükmünü icra edememektedir. Demek ki dinin inanç sistemi ahirette cenneti kazandırdığı gibi, dünya haksızlıkları önleyerek cennet tadında bir hayatı dünyada da yaşatır. Dünya mutluluğunun çaresi dindir. O halde eğitim sistemi topluma tahkiki imanı kazandıracak formatta düzenlenmelidir.