ALFABE BİR TOPLUMUN HAFIZASINI OLUŞTURUR!

Bir toplumu, asimile ve yozlaştırmanın en kestirme yolu; onun alfabesini ve dilini değiştirmekten geçer! Bilindiği gibi, son asırlarda; dünyada iki ulus devlet alfebelerini değiştirme yoluna gitmişlerdir. Bunlardan bir Türkiye diğeri İsrail'dır. Ama ne acıdır ki, Türkiye 1400 yıllık İslâmla özdeşleşmiş olan alfabesini terk edip onun yerine; 1 Kasım 1928 Latin alfabesine geçerken; İsrail tam tersini yaparak, geçmişteki bin yıllık İbranice alfabesini geri getirip onu resmi alfabe yapmakla, toplumunun hafızasına; gerek ulus, gerekse ideolojik dünyaya bakış fikrini yerleştirmiştir! Dil ve alfabe; bir toplumun hafızasını şekillendiren matası ve en temel taşını teşkil etmektedir...  Bakınız, merhum bilge adam Âliya İzzetbegoviç, takriben bundan ta altmış yıl önce, söz konusu tehlikenin farkına varıpta nasıl bir tespitte bulunmuş ve aynı zamanda tehlikeye de dikkatlerimizi çekmiştir?  "Japon ve Türk devrimcilerin felsefeleri arasındaki farklılıkların en belirgin şekilde ortaya çıktığı yer alfabedir.  Türkiye, dünyanın en kusursuz ve en yaygın alfebelerinden biri olan 28 harfli Arap alfabesini kaldırırken, Japonya, Romaji Latin alfabesi kullanma talebini reddetmiştir. Japonya, karmaşık alfabesini kullanmaya devam ederek, devrimden sonra 46 karakterin yanı sıra, Çin yazı sisteminde 880 karakteri de kendi alfabesine uyarlamıştır. Günümüzde Japonya'da okuma yazma bilmeyen yok, Türkiye'de ise Latin alfabesine geçişin üzerinden kırk (Türkiye de harf devrimi 1 Kasım 1928 de yapılmış) (demek ki, merhum Aliya bu tespitini, 1968 lerde yapmıştır ve hala da geçerlidir) yıl geçmesine rağmen ülke nüfusunun yüzde ellisi okuma-yazma bilmiyor. Bu öyle bir sonuç ki, bu durumu kör bile görebilir. (Aliya İzzetbegoviç. İslâm Deklarasyonu sh:25)  Gerçekten de öyle değil midir? Özellikle son, otuz kırk yıldan bu yana; ülkemizde gerek örgün eğitime yönelik ve gerekse gece ve yaz tatilinde açılan kurslarla başlatılan okuma yazma seferberliği, gösterilen bunca ihtimam, harcanan ödenekler ve görevlendirlen onca eğitimcilere rağmen; ne yazık ki istenen sonuç elde edilememiş ve hala okuma yazma bilmeyen insanlarımızın sayısının çok olduğu, resmi istatistiklerden öğrenilmektedir. Buna göre, 8 Mart 2021 yılında yapılan bir tespitte şöyle bir tablonun ortaya çıktığını görmekteyiz: Türkiye'de 41 milyon 698 bin kadından 2 milyon 877 bin 162'si okuma yazma bilmiyor. Herhangi bir eğitim kurumundan mezun olmayan kadın sayısı ise 3 milyon 85 bin 652 seviyesinde. Okuma yazma bilmeyen kadınların oranı yüzde 6,9 iken, herhangi bir mezuniyeti olmayanların oranı yüzde 7,4 (3 milyon 85 bin kişi) oldu.  Bu sonuç, sadece kadınların beli bir oranı üzerinde yapılan bir araştırmanın veri sonuçlarıdır. .. Ülkemizin kırsal kesimlerinde yaşayıpta hala resmi kayıtlara girmemiş olan kadın ve erkekleri de buna eklediğimizde, bu oranın toplumun % 20 sini teşkil ettiğini rahatlıkla söylemek mümkündür! Peki, yüz yıldır bunca zorunlu eğitime ve birçok dayatmalara rağmen, neden hala toplumun bu kadarı okuma yazma nimetinden mahrum veya yoksun haldedir acaba???  Japonya örneğinde de olduğu gibi, her toplumun ancak kendi öz değerleriyle ayakta kalabileceğini, kalacağını bize göstermektedir... Yaşadığımız toplumun yazı ve okuma dili olan Latin alfabenin, artı ve eksilerini yazmayacağız. Ancak, şunu ifade etmemiz gerekiyor ki, Arap alfabesi ile yazılan kısa bir metnin; Latin alfabesiyle yapılan izah ve açıklamasının asgari yarım sayfayı bulması; yabancı alfabenin bize nelere mal olduğunu bilmemiz açısından yeterli bir sonuç değilmidir?! 24 Nisan 2023