PARADİGMANIN İFLASI

Paradigmanın İflası. Yazar Fikret Başkaya. 366 sayfa. Yeni bitti. Yıllar önce göz atmıştım. 1991'de yayınlanmış. Sayısız baskı yapmış. Cesur bir kitap, ezber bozan bir kitap. Yayınlanır yayınlanmaz yirmi yıl hapis cezası almış. Resmi ideolojinin ilmi ve entelektüel bir eleştirisi. Dili akademik soğukluktan ve sevimsizlikten uzak oldukça anlaşılır, açık ve akıcı. Kitapta çok çarpıcı tespitler var. Bilhassa dördüncü bölümde "Milli Mücadele'nin 'Ulusallığı' Sorunu" isimli başlıkta söylenenler. İnanmak istemiyor insan. İlginç olan bu eleştirilerin sosyalist dünya görüşüne sahip olan bir ilim adamından gelmesi. 

 

Cemil Meriç, Hikmet Kıvılcımlı, İdris Küçükömer, Niyazi Berkes, Şerif Mardin, Kasımlo kitabı süsleyen yıldız isimlerden sadece birkaçı. Milli Mücadele, başından sonuna kadar emperyalizmle uzlaşma yanlısı bir hareket. Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet, Cumhuriyet hepsi güdümlü ve kontrollü bir sürecin devamı. Cumhuriyet döneminde kişi kültü etrafında oluşturulan hurafe zinciri tarihin hiçbir devrinde yok. İslam'ın içindeki hurafeleri her fırsatta dile getiren ve bunun üzerinden şöhret devşiren malum bazı zevatın bu hurafelerden hiç bahsetmemesi, bilakis bunlara sığınması, bunları müdafaa eder bir konuma gelmesi dikkat çekicidir. 

 

"Gerçekten Mustafa Kemal ve onun inkılaplarıyla ilgili yaratılan efsane, yedi yüz yıllık hilafet ve saltanat devrinde yaratılmamıştır. İlginç olan bir şey de, bu efsane üreticilerinin, sözde efsaneleri yıkmak, hurafeleri yok etmek amacıyla yola çıkmış olmalarıdır! Topluma, rasyonel düşünceyi egemen kılmak amacıyla yola çıkanlar, hiçbir dönemde görülmemiş düzeyde hurafe ürettiler, putları yıkmak için yola çıkanlar, hiçbir dönemde görülmemiş düzeyde put ürettiler. Cumhuriyet aydını, put üreticiliği ve bekçiliğine koşulmuştu..." (s.54) 

 

"Tanzimatla başlayan dışarıdan düşünce ve kurum ithal etme süreci, 1920 ve 2930'lu yıllarda fanatik bir inkarcılıkla sürdürüldü. Merkezi otoritenin güçlendirilmesinin sağladığı olanakların da yardımla Kemalist iktidar, tarihte eşine az rastlanır bir inkarcılığı dayattı. Bu, kendi geçmişimizi toptan inkar etmek biçiminde tezahür etti. Bu yüzden Takrir-i Sükun terör rejimi altında insanlara şapka giydirildi. Arapça-Farsça melezleşmesidir diye Osmanlıca bir çırpıda yok sayıldı. Arap alfabesi Latin alfabesiyle değiştirildi. Bütün bunlar 'inkılap' sayıldı. Terör rejimi koşullarında gerçekleştirilen bu inkılapların bekçiliğini yapmak da, Cumhuriyet aydınlarına düşecekti..."(38-39)

 

Kitabı bitirdikten sonra mevcut iktidarın bütün eksikliğine ve çürümüşlüğüne rağmen neden hala iktidarda olduğunu gayet iyi anlıyor insan. Yazarın 2018 tarihli önsöz yazısında mevcut iktidara getirdiği eleştiriler çok daha haşin ve acımasızdır: "Eğer bugün yazsaydım kitabın ismi Paradigmanın İflası değil, herhalde "Çöküş" olurdu. (s.12) Metalaşma, paralılaşma, soysuzlaşma görülmemiş boyutları ulaştı. Emek sömürüsü skandal düzeylere ulaştı, iş kazaları tam bir katliama dönüştü, ülkenin varı yoğu yerli-yabancı bir avuç soyguncu çetesi tarafından yağmalandı, talan edildi. O kadar ki geride kalan yaklaşık 100 yılda, son 15-16 yıldaki gibi bir sömürü, yağma ve talan görülmedi. Bu bir rekordu..." (s.16) 

 

Ve anlıyoruz ki inandığımız birçok şeyin aslı astarı yokmuş, koca bir yalandan, aldatmacadan ve kurgudan ibaretmiş hepsi. Boşuna demiyor Emerson: "tarih herkesin üzerinde ittifak ettiği bir yalanlar bütününden ibarettir." Ve yine anlıyoruz ki bu ülkede yüz yıldır değişen bir yok, bu gidişle olmayacak gibi. Çok yazık! Gerçi yazar sadece eleştirmiyor kendince bazı çareler de teklif ediyor: 

 

"Toplumu sosyal eşitlik, demokrasi ve sosyalizm zemini üzerine çekmeden, ekolojik kaygıyı önceliklerden biri yapmadan, ortaklaşmayı, bölüşmeyi, paylaşmayı, dayanışmayı, karşılıklılığı ve demokrasiyi esas alan, kavramın jenerik anlamında komünist bir toplum perspektifi ortaya koymadan, sorunları çözmek, yeni ve farklı bir şey yapmak artık mümkün değil. O halde işe düşünce ve yaşam tarzımızı değiştirerek başlamak gerekecek. Ya daha geç olmadan bu sefil durumdan, bu yıkım tablosundan çıkılacak ve yeni bir rotaya girilecek ya da insanlığın ve uygarlığın bir geleceği olmayacak. Vahşet ve barbarlık ortamına sürüklenmek kaçılmaz olacak. Ve bu ikisi arasında üçüncü bir seçenek, bir orta yol yok." (s.20) 

 

Yazık ki yazarın teklif ettiği bu çarelerin mevcut şartlar altında hayata geçirilmesi imkansız. Paradigma gerçekten iflas etti mi? Pek sanmıyorum. Çünkü bütün işlevselliği ile alttan alta  devam ediyor hala. İflas etse bile yerine gelecek olan paradigmanın öncekinden bir farkı olmayacak. Bu, bu toprakların kaderi belki de. İslam tutunmak için kendisine bir cahiliye inşa etti, aydınlanma tutunmak için kendisine bir cahiliye inşa etti, Kemalizm tutunmak için kendisine bir cahiliye inşa etti, siyasal İslam tutunmak için kendisine bir cahiliye inşa etti... Kısaca her çağ ve her düşünce her şeyden önce kendi cahiliyesini inşa eder.