NEFSİMİZ YARATICI DEĞİLDİR

Muhterem Kardeşlerim…

Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz. 

Efendim;

Ehl-i Sünnet kitaplarında, hem hayır şer Allah’tan deniyor, hem de kul işlediği günahlardan sorumlu deniyor. Bunu çelişki olarak anlayanlar da vardır. Ancak; Dinimizde çelişki olmaz. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü Teâlâ’dır, başka yaratıcı yoktur. Nefsimiz bir şey yaratamaz. Nefsimizi yaratıcı bilmek mutezilenin görüşüdür. Nefsimiz insan ve cin gibi mükellef bir mahlûk bile değildir. İnsan ölünce nefsi yok olacaktır. Mükellef bile olmayan ve yok olup gidecek bir şeye yaratıcı demek ne kadar yanlıştır. İmanın altı esasından biri de, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır. Buna inanmayan Müslüman olamaz.

Resulullah’ın vârisleri olan Ehl-i Sünnet Âlimleri buyuruyor ki:

Her şeyi yaratan, terbiye eden, yetiştiren, her iyiliği yaptıran, gönderen hep Allahü Teâlâ’dır. Kuvvet ve kudret sahibi yalnız Odur. O hatırlatmazsa, kimse, iyilik ve kötülük yapmayı irade, arzu edemez. Kulun iradesinden sonra, O da istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe, hiçbir kimse, hiçbir kimseye, zerre kadar, iyilik ve kötülük yapamaz. Kulun istediği her şeyi, O da irade ederse, dilerse yaratır. Yalnız Onun dilediği olur. İyilik ve kötülük yapmayı, çeşitli sebeplerle hatırlatmaktadır. Merhamet ettiği kulları kötülük yapmak irade edince, O irade etmez ve yaratmaz. İyilik yapmak irade ettikleri zaman, O da irade eder ve yaratır. Böyle kullardan hep iyilik meydana gelir. Gazap ettiği düşmanlarının kötü iradelerinin yaratılmasını, O da irade eder ve yaratır. Bu kötü kullar, iyilik yapmak irade etmedikleri için, bunlardan hep kötülük hasıl olur.

Demek ki, insanlar, bir alet, bir vasıtadır. Kâtibin elindeki kalem gibidir. Şu kadar var ki, kendilerine ihsan edilmiş olan İrade-i Cüziyye’lerini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen, sevap, kötülük yaratılmasını isteyen, günah kazanır. Allahü Teâlâ, insanların istekli işlerini onların iradeleri ile yaratmasını ezelde dilemiştir. İşlerin insan iradesi ile yaratılması, ezeldeki ilahi irade ile yaratılması demektir.

Nefsimiz şer işletir

Sebep olmak bakımından, şer yani kötülük elbette nefstendir, ama yaratmak bakımından, hayır da, şer de Allah’tandır. Nefs kötülüğü ister, sebep olur, Allahü Teâlâ da yaratır. Yani kötülükleri de Allahü Teâlâ yaratır, O irade eder. Allahü Teâlâ irade etmezse, yaratmazsa, sivrisinek kanadını oynatamaz. Başımıza gelen her türlü kötülük, Allah’ın iradesiyle ve yaratmasıyla meydana gelir. Hâşâ, nefsimiz yaratıcı değildir, şerri de, hayrı da yaratamaz. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü Teâlâ’dır. 

Kur’an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki:

“Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır.” [Saffat 96]

Kul belayı hak ederse, Allahü Teâlâ da ona bela gönderir. 

İşte bir Âyet meali:

“Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. [Bununla beraber] Allah çoğunu affeder.” [Şura 30] 

(Demek ki bela, günahlarımız yüzünden gönderiliyor, ama gönderen yine Allah’tır. Âyetin devamında, Allah çoğunu affeder deniyor. Demek ki belayı gönderen Odur, çoğunu da affediyor.)

“Sana gelen her iyilik, Allah’tan [bir ihsanı olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir.” [Nisa 79]

Görüldüğü gibi, bu Âyette, günahlarınız yüzünden kötülük geliyor buyuruluyor, ama kötülüğü yaratan yine Allahü Teâlâ’dır. Bundan önceki âyette, şerri de Allah’ın yarattığı bildiriliyor. 

O Âyet-i Kerimenin meali:

“Kendilerine bir iyilik dokununca, “Bu Allah’tan” derler, başlarına bir kötülük gelince de “Bu senin yüzünden” derler. “Küllün min indillah” [Hepsi Allah’tandır] de!” [Nisa 78]

Hayrı da, şerri de Allahü Teâlâ’nın yarattığına inanmak, imanın şartıdır. 

Bir Hadis-i Şerif meali şöyledir:

“Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmayan mümin değildir.” [Tirmizi]

Bid’at ehlinin kimi kaderi, kimi de hayrın ve şerrin Allahü Teâlâ’dan olduğunu inkâr eder. İmanın şartını altıdan aşağı indirenler olduğu gibi, yediye çıkaranlar da var. Hatta İslam’ın şartı diye bir şey olmadığını söyleyenler de var. Bu, eski Âlimleri suçlayıp böylece onların üstüne basarak yükselmek isteme hastalığından kaynaklanmaktadır. Çok çirkin bir iştir. Dinde reform yapmak isteyen türedilerin, önceki âlimleri suçlamasının kıyamet alameti olduğu, Hadis-i Şerifle bildirilmektedir. 

Yine Peygamber Efendimiz, “Âlimler, Resulullah’ın vârisleridir” buyuruyor. Resulullah’a vâris olan eski Âlimleri suçlamak, vârisin sahibi olan Resulullah’ı üzmez mi? Önceki Âlimleri suçlama hastalığından kurtulmalıdır.

Kişinin said ve şaki olacağı belli ise...

Bazı kimseler; “İnsanların said ve şaki olacakları ezelde takdir edildiği için ibadet yapmanın faydası olmaz, kendini boşuna yorma” diyorlar. 

Bu sözlerin, şeytanın hilelerinden olduğu Berika ve İslâm Ahlâkı kitaplarında anlatılırken deniyor ki:

Bu sözlere karşı, ben kulum, kulun vazifesi, sahibinin emrini yapmaktır, demelidir. 

Buna karşılık; “Emri yapmayınca, azap korkusu olursa, emri yapmak lazım olur. Ezelde said olan için bu korku yoktur” denirse, buna cevap olarak da, Rabbim her şeyi bilir ve dilediğini yapar. Dilediğine hayır, dilediğine şer verir. Kimsede, Ona sual sormak hakkı yoktur demelidir. 

İblis, İsa aleyhisselama görünerek;

-Ezelde Allahü Teâlâ’nın takdir ettikleri hasıl olur diyorsun, öyle mi? dedi.

-Evet, öyledir buyurdu.

-Öyle ise, kendini şu dağın tepesinden aşağı at. Eğer ezelde selametin takdir edilmiş ise, sana bir şey olmaz dedi. Cevabında;

-Ey melun! Allahü Teâlâ kullarını imtihan eder. Kulun, sahibini imtihan etmeye hakkı yoktur, buyurdu.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)