KORKUYORLAR…

Korkuyorlar…

Çocuklardan bile korkuyorlar, kadınlardan, yaşlılardan, hastanedeki hastalardan, birkaç günlük bebeklerden bile korkuyorlar…

Kan akıtmaktan zevk alanlar, çağın yamyamları, vahşette sınır tanımayanlar, insanlık düşmanları, çocuk katilleri, bebek katilleri… Katliama devam ediyorlar…

Çünkü kötülükten besleniyorlar, çünkü acıdan, kandan, gözyaşından besleniyorlar. 

Bombalıyorlar, yıkıyorlar, öldürüyorlar. Gözyaşı hiç dinmesin istiyorlar, savaş hep sürsün, kan hep aksın istiyorlar, ölümler devam etsin istiyorlar... 

Öldürerek korkutacaklarını zannediyorlar ama öldürdüklerinin ölümü korkuttuğunu göremiyorlar…

Bütün acımasızlıklarına ve vahşiliklerine rağmen korkuyorlar, bütün bombalarına, füzelerine,  tanklarına, silahlarına, bütün “güç”lerine rağmen korkuyorlar aslında.

Korkuyorlar yaşatmaktan, korkuyorlar aydınlıktan... Korkuyorlar güzellikten... Korkuyorlar iyilikten…

Korktukları içindir bütün sözde “değer”lerinin yok oluşuna şahit oluşumuz. İnsanlıkta birleşenler dünyanın her yanından haykırıyor!

Batsın insan haklarınız!

Hümanizminiz batsın...

Batsın çocuk haklarınız!

Helvadan puta dönüştürdüğünüz,

Batı/l değerleriniz batsın.

Batsın aydınlanmanız!

Çağdaşlığınız, modernliğiniz batsın...

Gelişmişliğiniz, kalkınmışlığınız...

Batsın küreselleşmeniz!

Çevreciliğiniz batsın…

Siyo/naziniz batsın.

Batsın batı/llarınız, uygarlığınız batsın...

Size insan diyenin, insanlığı batsın...

Korkuyorlar, hiçbir şey yapamayan, elinden hiçbir şey gelmeyen insanların, gönüllerinde oluşan Filistin sevgisinden korkuyorlar. Sahip oldukları bütün medya güçlerine rağmen, bütün yalanlarına, algı oluşturma girişimlerine rağmen, istedikleri gibi konuşturdukları bütün “devlet adamlarına” rağmen Filistin’in ve Gazze’nin aleyhlerine bir şekilde gündem olmasından korkuyorlar. Aksâ’ya sevgimizden, Gazze için döktüğümüz gözyaşından bile korkuyorlar. “Kahrolsun İsrail”, “Kahrolsun Siyonizm” dememizden korkuyorlar…

Korkuyorlar insandan, korkuyorlar insanlıktan; onun için hep korkutmak istiyorlar. Korkutarak, yok ederek, yıkarak var olmak istiyorlar ama insanlığın nazarında her geçen gün daha fazla yok oluyorlar. Bütün vahşiliklerine, bütün güçlerine rağmen insanlık Gazzeli çocuklar için, Gazzeli anneler için ayağa kalkıyor. Ne diyordu Mehmet Görmez; “Mazlum Gazzelilerin yanında yer almak için Müslüman olmaya gerek yok.  Sadece insan, sadece insan olmak gerekir. Gazze ehli, izzet ehlidir. İzzet sahibi olmak isteyen her insan, aziz olmak isteyen her Müslüman, mazlum Gazzelilerin yanında olmak zorundadır..."  İnsan olan, insanlığa dair derdi olan herkes çağın uru olan siyonaziye karşı çıkıyor. Batılın, batı uygarlığının siyasi tüm sözde değerleri yok olurken, coğrafyalardan bağımsız tüm insanlık insani değerlerde birleşiyor.

Evet, hep birlikte biliyor ve görüyoruz ki; Mesele, sadece Gazze değildir, sadece Filistin değildir, sadece Müslümanlar değildir. Mesele, tüm insanlıktır. Mesele, kendi vahşi ideolojisi için tüm insanlığa kasteden ve kastetmeye devam edecek olan küresel siyonazi terörüdür. Ve çağın en vahşi, çağın en küresel, çağın en acımasız terörüne karşı tek yol: bütün insanların küresel mücadelesi olacaktır...

Yaşattıkları acıların ahının altında kalacaklarını unutuyorlar,  bu kadar ahın, bu kadar feryadın altında kalacaklarını, bunca kanın, acının, gözyaşının; bunca enkazın üzerine bina kurulamayacağını unutuyorlar. Çağın firavunları; doğan her çocuğu öldürerek zulümlerinin, iktidarlarının devam edeceğini zannediyorlar. Ama her ne olursa olsun firavunların sonlarının Musalardan olacağını unutuyorlar.

Bütün çaresizliğimize rağmen umutluyuz. Çünkü görüyoruz ve biliyoruz ki; vahşette sınır tanımayarak insana ve insanlığa kastedenler, esasen bütün kibirlerine ve güçlerine rağmen korkuyorlar. İnsandan ve insanlıktan korkuyorlar, iyilikten ve güzellikten korkuyorlar. Ve yine biliyoruz ve inanıyoruz ki eninde sonunda bu savaşı insanlık kazanacak, iyi kötüyü yenecektir. Sözü Diriliş Şairinin kulağımıza ve yüreğimize umudu fısıldayan cümleleri ile sonlandıralım. "Kötülüğün zafer günleri varsa iyiliğin zafer günleri de vardır. Yıkım varsa, büyük yapım medeniyeti de vardır. Ne kadar güçlü olursa olsun, zulüm ebedi olamaz. Yanlışın hükmü geçicidir. Çirkin ebedi olarak güzel diye kabul ettirilemez. Eninde sonunda bir gün, doğru yanlışı, güzel çirkini, iyi kötüyü yener ve tasfiye eder..." (Sezai Karakoç; Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı-ll)