BİR YILIN BİLANÇOSU

Uzak bir görev. Cuma kaçtı. Öğle namazı seferi niyetine. Yol yoğunluğu. Yolda acı bir haber. Teyzeoğlu vefat etmiş. Yıllardır yatağa bağlıydı. Malulen emekli imam. Yirmi yaşından itibaren kırk yıldır cebelleştiği amansız bir hastalık. Bir hayat boyu hastalık, ilaçlar, hastane, yataklar ve kahrolası sefalet. Kurtuldu. Bazılarının imtihanı çok çetin geçiyor. Ölüm gerçekten büyük bir nimet. Tıpkı hayat gibi. Ölüm olmasa hayat hiç çekilmez. Yol boyu ölüm düşünceleri. İşin ucunda ölüm varsa hiçbir şey o kadar önemli değildir. Yollar, caddeler, şehirler, uygarlık, bilim, teknoloji, internet, sanat, edebiyat, doğa, insanlar, istekler, hayaller, tutkular ve ölüm. İçinden çıkılmaz bir diyalektik. Daha doğrusu bir paradoks. Güneşin altında yürürken hayat hiç bitmeyecek gibi. Ama insan antik bir kentin önünden geçerken hayatın ne kadar çabuk ve defalarca bittiğini anlıyor. İnsan kendisi için ölüme inanmıyor. Başkaları için inanıyor ölüme. İnansa da inanmasa da ölüm geliyor. 2124 yılında bugün yaşayan hiç kimse olmayacak büyük ihtimalle. Her yüzyılda bir dünyanın üzerine sanki bir sifon çekiliyor ve yaşanan her şey o sifonun altında kalıyor. Bu açıdan bakınca yaşanan her şeyin bir oyuncaktan farkı kalmıyor.

Bir yılın sonu. Nasıl geçti? Deprem, seçimler, zamlar, enflasyon, hukuksuzluk, hayal kırıklığı, yiten umutlar... Aya gidecektik ama olmadı. Kendi adıma en büyük kazancım "Düşünen Düşer" oldu. Bu yıl içinde çıkan binlerce kitaptan bir kitap. Müşterisi çok az belki ama olan müşteriler kesinlikle kaliteli ve kıymetli. Okunan yaklaşık on kitap. İsimlerini şimdiden unuttum. Çoğu ikinci okuyuşum. Düşünen Düşer'i nasıl bir gelecek bekliyor, göreceğiz. Bu akşam yılbaşı. İçimde hiçbir kımıltı ve kıpırtı yok. Yüzlerce geceden bir gece sadece. Hayatım boyunca kutlamadım, kutlamayı düşünmedim, kutlamayı sevmedim. Benim hayatım bir taziye gibi geçti. Düğünler, partiler, kutlamalar, şölenler, etkinlikler çok nadir oldu. Oldum olası sevmedim böyle şeyleri.

Yılın ilk günü. Tatil. Lanet olsun bu tatillere! Kendindesin. Oysa çalışınca unutuyorsun kendini. Nasıl bir gün? Anlatılması zor. Neye benziyor bilmiyorum. Hava güneşli, park cıvıl cıvıl. Bir durgunluk, bir sessizlik, bir ölüm havası hakim sanki. İki gün taziye. Gelenlerin hemen hepsi hoca. Ölen hoca çünkü. Okunan aşirlerden beynim şişti. Hayatımda hiç bu kadar aşir (Kur'an tilaveti) taarruzuna maruz kalmamıştım. Belki babamın taziyesinde. Onda ayakta olduğum, gelen misafirleri karşıladığım için pek farkına varmamıştım. Bunda oturuyordum ve sadece dinliyordum. Kur'anı ne kadar dinlerseniz sıkılmazsınız diyor alimlerimiz. Ama çok dinleyince ister istemez sıkılıyor insan. En azından ben sıkıldım. Az takvalı olduğum için belki de. Bu yeni yıldan sahici herhangi bir beklentim yok. Ümidim de yok. Ülkeden, yöneticilerden, insanlardan ümidimi keseli çok oldu. Ama Allah'tan ümit kesilmez. En büyük günah Allah'tan ümidimi kesmektir. Allah gökten bir şey yapmıyor, insana bakıyor. İnsanlar ne isterse o da onu yaratıyor. Savaş isterlerse savaştırıyor, barış isterlerse barıştırıyor. Bazen tersi oluyor ama çok istisna. İnsanlar barış ister, Allah savaş ister. Nasip olursa "Bilmek Azaptır" bu yıl içinde çıkacak, benim için en büyük mutluluk bu olacak galiba.