ŞEHİTLERİN ÖLÜMSÜZLÜĞÜ

Kur’an-ı Kerim’de, şehitlerin hayatı ile ilgili olarak şöyle buyurulmuştur: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklanmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar, Allah'ın nimetini ve lütfunu, bir de müminlerin ecrini Allah'ın asla zayi etmeyeceğini de müjdelerler.”

Başka bir ayette de şehitlerin hayatını bizim bilemeyeceğimizi bildirmektedir: “Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız.”

Ayette “anlayamazsınız” şeklinde çevirdiğimiz “lâ teş’urûn” kelimesi, “hissetmemek, farkında olmamak” anlamlarına da gelir. Buna göre dünya hayatında olanlar, şehitlerin hayatını hissedemez, fark edemezler. Bu itibarla bizler, dünya hayatının aklıyla şehitlerin hayatını anlayamayız, demektir. O halde şehitlerin âlemi, bizim anlayabildiğimiz, algılayabildiğimiz ve hissedebildiğimiz her anlatımın dışındadır. Çünkü Yüce Allah peşinen, şehitlerin hayatının  “bizim anlayamayacağımız bir hayat” olduğunu bildirmektedir. 

Şehitler vefat etmiş diğer ölüler gibi ölü görünüp mezara defnedilseler de, diğer kabir ehli insanların gittikleri Berzah âlemindeki hayat tabakalarından farklı olarak şehitlere mahsus bir hayat tabakasına geçtikleri ayetlerden anlaşılmaktadır.

Bediüzzaman, şehitlerin hayat tabakasını şöyle anlatmaktadır: “Dördüncü tabaka-i hayat: Şüheda (şehitler) hayatıdır. Nass-ı Kur’ân‘la, (Kur’ân’ın açık ve kesin hükmü ile) şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde (kabir halkının üstünde) bir tabaka-i hayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarik-i hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak,  kemâl-i kereminden, (lütuf ve cömertliğin mükemmelliği, kusursuz ikram ediciliğinden) onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar, (mükemmel bir mutlulukla lezzet alıyorlar) ölümdeki firak (ayrılık) acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan (her ne kadar) ruhları bâkidir; fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez. Nasıl ki, iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir; aldığı keyif ve lezzet pek noksandır. "Ben uyansam şu lezzet kaçacak" diye düşünür. Diğeri rüyada olduğunu bilmiyor; hakikî lezzet ile hakikî saadete mazhar olur. İşte, âlem-i berzahtaki emvat ve şühedanın hayat-ı berzahiyeden istifadeleri öyle farklıdır. Hadsiz vakıatla ve rivayatla, şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sabit ve katîdir. (Mektubât, Birinci Mektup.)  

Duyduklarımız ve halk arasında anlatılanlardan hareketle, şehitlerin hayatıyla ilgili olarak çoğu Müslümanların yanlış bir anlayış içinde olduklarını düşünüyoruz. Ayetteki “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridirler” cümlesini referans göstererek anlatılan hikâyelere dayanak yapıyorlar. Ayetin “onlar diridirler ama siz anlayamazsınız” kısmını dikkate almıyorlar, kendi anladıkları bir hayat tarzıyla anlatıyorlar.

Geçen gün sosyal medyada dolaşan bu tür bir hikâyeye rastladım. İsrail askerlerinin şehit ettiği kız ve erkek Filistinli iki gencin cenaze töreni sırasında güya erkeğin babası, şehit kızı şehit oğluna istemiş, kızın babası da kabul edince “Firdevs cennetlerinde düğünleri olsun” diyerek evlilik akdini gerçekleştirmişler. 

Filistinlilerle ilişkilendirilen bu hikâyeler, şehitlikle dalga geçen, Filistinlileri alaya alan, magazine çevirmeye çalışan İsrailci veya İsrail ajanı vicdansız ve aşağılık şahıslar tarafından uydurulup yaygınlaştırılıyor. Bunların aslı astarı yoktur. Onun için bu tür hikâyelere itibar edilmemelidir.  Ne Asr-ı Saadette, ne İslam tarihinde, Fıkıhta da bunu mümkün kılacak bir hüküm yoktur. Bir de bütün dünyevi faaliyetler kabir kapısına kadardır. Ölüm, bulunan nikâh akdini dahi düşürür. 

Şehitleri evlendirmenin mantıklı ve geçerli bir temeli de bulunmamaktadır. Çünkü dünya hayatından uhrevi âleme müdahil olunamaz. Ayrıca Filistin davasına da olumlu bir katkısı yoktur. Bu tür uydurma hikâyelerin yaygınlaştırmanın da hiç kimseyi bir yararı yoktur. Bir müminin ancak canını feda ederek ulaşabildiği Allah katındaki yüksek mertebeye magazinsel bir bakış katarak değersizleştirmek ve o yüce kuruma saygısızlık yapmaktan başka bir şey değildir.