“DUYGUÖTESİ TOPLUM” VE GAZZE

Orada, Gazze’de bir gencin kısa videosu, içinde bulunduğu acı yüzüne vurmuş bir şekilde konuşmaya çalışıyor. “Şu an çok tehlikeli bir aşamadayız, sadece ölüm aşaması değil, açız… Bu sözleri sadece etkilenmeniz için söylemiyorum. Bu kâbustan çıkmamız gerekiyor. İnsanlar korkudan ölmediler, açlıktan öldüler. Sizinle çok bitkin bir halde konuşuyorum. Sağlık ve güç kalmadı. Ben bir insanım, insan! Sizinle insanlık adına konuşuyorum. O sürekli süslü cümlelerle kullandığınız insanlık adına… Bizi unutmayın…”

Gazze ah!.. Kaç yazı oldu, daha kaç yazıya ah Gazze, diye başlayacağım. Acı ve ama maalesef durumumuz bu. Ah demenin ötesinde bir şey gelmiyor elimizden. Utanç, kocaman bir utanç Gazze’den bize kalan. Ne zaman Gazze ah, demenin ötesine geçeceğiz. Her gün yeni görüntüler, her gün öncekinden daha acı. Bakmaya, dinlemeye, bilmeye tahammül edemiyoruz, tahammül edemediklerimizi orada insanlar yaşıyor. Ve biz görüntülere alışıyoruz. Sanki bir simülasyonun içindeyiz ve acılara alıştırılıyoruz. Artık hiçbir şeyin bizi etkilemeyeceği bir duruma doğru gidiyoruz. Alışıyor ve unutuyoruz. Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyoruz. 

“Bugün hiçbir şey olmamış gibi mi yaşayacağız?..

Herşey yolundaymış gibi, kimse ölmemiş gibi mi davranacağız?

Mutluymuşuz gibi mi güleceğiz? 

İnsan olan yerlerim çok ağrıyor...!”

Evet, acıtmalı, evet unutmamalıyız, evet insan kalabilmek adına hatırlamalıyız her dem. Evet, Şair Birhan Keskin’in dediği gibi kalmışsa insan kalan bir yanımız ağrımalı...

“Batılı toplumlar, önce Bosna’da Müslüman halkın, ardından Kosova’da Arnavutların Sırplar tarafından soykırımdan geçirilmesini televizyondan naklen izledi. Televizyon muhabiri, kısa bir süre önce Sırp kurşunlarına hedef olan çocuğunun cesedi başında ağlayan Kosovalı anneye mikrofonu uzatıp, “Ne hissediyorsunuz?” diye sorduğu sırada, Batılı aile ekran karşısında mutlu bir biçimde yemeğini yiyordu… Artık, seyretmekle yetinen, tepkisiz ve sinmiş insanların çoğunluğu oluşturduğu bir çağda yaşıyoruz. Dünyaya dair bilgimiz arttıkça, umulanın aksine duygularımız köreliyor, öfkemiz zayıflıyor, kayıtsızlığımız artıyor…” “Duyguların McDonaldlaştırılmasını, “Duyguötesi Toplum” olarak tanımlıyordu, Stjepan Mestroviç. Bütün dünya Gazze’den sonra da aynı duygu ötesi bir hali yaşamıyor mu? 

Gazze bir mihenk taşı ve insanın ve insanlığın Gazze imtihanını geçtiğini söylemek mümkün değil. Gazze’deki feryada sağır kesilenler, oradaki acıları hissedemeyecek kadar hissizleşenler, bütün dünya, insanlık… İnsanlığı Gazze’de düşürdü dünya…

Gazze’deki acıya, gözyaşına, ölümlere, yokluğa ve açlığa alışmamamız gerekiyor.  Gazze’deki acıların bizde oluşturduğu kalp yorgunluğudur belki bize şahitlik edecek olan,  bizim bu süreçte, bütün çaresizliğimize ve utancımıza rağmen en azından duygularımızla onları hissediyor oluşumuzdur belki bizi kurtaracak olan, zalimlerden yana olmadığımızın, mazlumun yanında olduğumuzun karinesi olacak olan… Ve Gazze’den sonra insanlıktan düşürmeyecek, insan/lığ/ı kal’dırabilecek olan… O yüzden daha fazla gündemimizde olmalı Filistin. Daha fazla gündemimizde olmalı Gazze. Hiçbir şey yapamazsak da utancımızı tövbeye çevirerek, duamıza katmalı, sözümüzle, özümüzle hissetmeli Gazze’yi,  Aksâ’yı anmalı her dem.

Evet, Gazze’den sonra sanki Gazze’yi anmadan geçirdiğimiz günün hesabını veremeyeceğiz gibi bir duygu sizi de sarmıyor mu? Bu duygudan da başka bir şey gelmiyor elimizden. Çünkü Gazze yok oluyor ve her şeye rağmen biz bu duyguyu yaşayarak insan kalabileceğiz. Gazze karmakarışık etse de duygularımızı o duyguları yaşayacağız, yaşamalıyız. İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan, Dursun Ali Erzincanlı’nın duygularımızı Gazze’de tutacak ve düşünmemize vesile olacak paylaşımı ile sonlandıralım. 

“Günün başında; Müslüman devletler müdahale eder diye bir ümit vardı; olmadı. 

Ortasında; insaflı dünya devletleri müdahale eder diye bir ümit oluştu; o da olmadı.

Akşamında; canhıraş bir şekilde herkes herkesi harekete geçmeye çağırdı. Malesef o da olmadı.

Günün sonunda; yeryüzünden ümidi kesince insan, elini semaya uzatacak.

Günün sonundayız ve benim yeryüzünden bir beklentim kalmadı. 

Bundan sonraki süreç: Allah’ın yardımı nerde? Diye başların öne düşeceği günlerdir.

O günler bitince imtihanın süresi de bitmiş olur. 

Yer ehlinde ümit edilecek sebeplerin tükenmesi, sema ehlini harekete geçirir.

Sonra?! Sonrasını yaşayarak öğreneceğiz.”