ANLAMSIZLIK

Kelimeler bizi söyler, bizi anlatır, tutar bizi, bizimle bağ kurmak için bağlamlarına bağlar. Kelimelerle bağ kurabilmemiz, bizim kelimelere bağlanmamız ile ilgili, temas edebilmemiz ile ilgili. Bunun için işin en başında yapılması gereken; kelimelerin ihtiva ettiği anlamı kavrama çabasını ortaya koymaktır. Tam da bu noktada kavram; kavi olarak, sağlam ve sahih bir şekilde anlayabildiğimizdir, anlamlandırabildiğimizdir. Yorumlayabildiğimizdir; yorumlayabilmek için yormak gerekecek kelimeleri dahası yorulmamız gerekecek. Kelimelerin izinde bir yol yürümemiz gerekecek…

Yazımıza kelimelere yaklaşım tarzımıza ilkin bir girişle başlamamızın nedeni yine bir kelimeyi yorma, dahası bir kelimenin ardına düşerek yorulma ve yorumlama isteğimizdir. Kelime yara izidir diyordu ya İbn Arabi, izinden gideceğimiz bizde iz bırakmasını istediğimiz kelime: “anlamsızlık”. Kelimenin içindeki kelimeleri keşfedelim. An, anla, anlam, ansızlık, anlamsızlık. Sizce de dikkate değer değil mi? Buyurun o zaman birlikte kelimenin izinde bir yol yürüyelim.

An; bir yönüyle zamanın en küçük birimi. Bir başka yönüyle ise anmak, hatırlamak demektir. İnsanın anlam arayışının başı ve sonu anı anlamaktan, anmaktan ve anı anlamlandırmaktan geçecektir. Yaşamı anlamlandırmanın önündeki en önemli engel insanın anı anlamlandıramaması yani an/lam eksikliğidir. Modernizmin insanı düşürdüğü haldir can sıkıntısı.  Bugün insan, “an”ını anlamlandıramadığı için, anlam yetmezliğinden sürekli bir c/an sıkıntısı yaşıyor. Hayatımızın anlamı en küçük zaman dilimi olan “an”dan itibaren zamanı, mekânı ve elbette insanı ne ile doldurduğumuz, nasıl yaşadığımız, ne kadar değerli kılabildiğimiz ile ilgili. O yüzden en küçük zaman birimi olan andan başlayarak, değerli kılamadığımız, değerle buluşturamadığımız “an’ın bizi götüreceği yer c/an sıkıntısı olacaktır...

An; anmak gerekiyor, hatırlamak gerekiyor. İnsanın bu dünyada öteyi, öte âlemi anmadan, hatırlamadan yapamayacağını anlamak gerekiyor. İnsanın metafizik âlemle irtibatı olmadan, fiziki olarak et ve kemikten başka bir şey ifade etmeyeceğini anlamamız gerekiyor. Onun için insanın aşkın olan, müteâl olan, yüce olanla irtibatı; yaşamdan hayy/ata çıkabilmesi içi hayati. İnsan dünyaya yabancıdır. Dünyada gariptir insan. Gurbette garip olan insan; “kaybolmuşluk” duygusundan kurtulabilmek için hatırlamak zorunda. Gurbette, uzaktayız. Dünyada yabancıyız. Sılaya, oraya, O’na yakın olarak hâsılı gurbetten “kurbet”e bir y/ol bularak; olma imkânına, var olma imkânına ulaşabileceğiz. Ötesi yok zira Öte var. Bunu her an anarak yaşamak durumundayız. 

Anla; insan yabancısı olduğu bu dünyada gariplik duygusundan dünyaya bağlanarak kurtulamayacaktır. Bu dünyada kalan insan, bu dünyada milyon sene yaşayacak gibi davranan insan olamayacaktır. Bunun için “an”la olarak, her an hatırlamak duygusunu azığı kılarak anla birlikte yaşayacaktır. Ve bu hayati esası anlayacaktır. Evet, azizim an/la! Bil ki “an”la olmadan, anı hatırlamadan, anlamadan an/lanmadan, O’nu, O’rayı hatırlamadan yaşamın içinde bir hayat bulamayacağız. Unutma; insan “Hak”sızlık edemez, “Hâk”sız olamaz, O’ndan uzak kalamaz. 

Anlam; an ile bir bağ kurduğumuzda, anı anladığımızda ancak anlama varabiliyoruz. İnsan ünsiyet kurarak, temas ederek tesir ederek varlığı anlamlandırabiliyor ve var oluşu gerçekleştirebiliyor. Bunu anlayarak hayatı anlam üzerine bina edebiliyoruz. Ve Azizim, anlam olmadan olamayacağız, anlam olmadan yapamayacağız. “İnsan Ne İle Yaşar” sorusuna “anlam”dan başka bir cevap sunamayacağız.  

Anlamsızlık;  “İnsanın Anlam Arayışı” yolculuğunda, an’ı anlamlandıramamasının götüreceği yer anlamsızlık olacaktır.  Oysa hatırlaması gerekiyordu; “kopmuş olduğu özvarlığı ve insanın en derin yarasının köksüzlük” olduğunu” hatırlayarak, yeryüzüne anlam katarak kurtulabilmesi gerekiyordu anlamsızlıktan. İlk ucunu unuttuğu serüveninin; hatırlamadan, başıboş bir şekilde yaşamak isteğinin son ucu olan anlamsızlığın sebebinin “ansızlık” olduğunu idrak etmesi gerekiyordu.  Anlamsızlıktan ancak anda, O’nu hatırlamanın gerekliliğini anlayarak ve anlam yükleyerek, anla olarak ol/anı anlamsızlıktan kurtarabileceğiz. Evet azizim, ne diyorduk; "Var"lığı/nı an/lam/landıramayan, "yok"luğ/una mahkûm olacaktır… İnsan yaşamı anlamlandırabildiği kadar insandır. Sözün özü; hayat boyu yürüdüğümüz y/ol ya “an/la/m/landırma olacak ya da elde kalan bir hiç olarak anlamsızlık olacaktır. Tercih bizim…