SEBEPSİZ HÜZÜN

Bir taziye. Ardından bir akrabanın seçim bürosunun açılışına iştirak. Başkanlar sırayla konuştu. Usluca dinledik ve dağıldık. Akrabalık hukuku adına. Doğuda her şey bunun içindir. Yarın ramazan. Yine tekerrür. Aynı şeyler. Rutin. Sebepsiz hüzün. Bu akşam ilk teravih. Dün akşam Yılmaz Güney'in "Umut" isimli filmini izledim. Etkilendim. 1970 yapımlı. Siyah beyaz. Türkiye'nin gerçekleri, gerçek yüzü. Yoksulluk, geçim derdi, iltimaslar, çaresizlik ve hiç bitmeyen umutlar. Bir gün kısa yoldan zengin olmanın, köşeyi dönmenin umudu. 

Bir tarafta parayla oyun oynayanlar, her şeyi satın alanlar, diğer tarafta bir ekmek parası bile bulamayanlar. Her yerde en değersiz olan şey: dürüstlük. "Bilmek Azaptır" çıkıyor yakında. Onuncu kitap, onuncu çocuk. Sevinç mi, bir parça. Giderek azalıyor. Yaşama isteği azalınca yaratma isteği de azalıyor. Perşembe akşamı ne anlatacağım? Konu: İslam'ın geleceği. Bir geleceği var mı İslam'ın? İslam'ın belki ama Müslümanların yok. Ye's doğru değil, umuda kapılmak için de neden yok.

İslam'a ve Kur'an'a yöneltilen eleştirilere bakıyorum. Yapılan eleştiriler bazen bir ayete göre haklı gibi duruyor ama başka tam tersi bir ayet o eleştiriyi hemen çürütüyor. Mesela bir ayete dayanarak kadınların insan yerine konulmadığı haklı olarak ileri sürülebilir. Ama hemen tam tersi bir ayet bu iddiayı haklı olarak çürütebilir. İki ihtimal var karşımızda: ya önyargılı bakılıyor ya da Kuran'da çelişkili ayetler var. Ben naçizane birincisi olduğunu düşünüyorum.

Son zamanlarda bilhassa okumuşlar arasında İslam'a inanmaya devam etmek entelektüel bir ayıp gibi algılanıyor. İnanmak tam aydınlanmamak, karanlıklar içinde yaşamaya devam etmek demek. İlginçtir, aynı bakış açısı inananlarda da var. Onlar da inanmayanları aydınlanmamış, karanlıklar içinde yaşamaya devam eden zavallılar olarak görüyor. İtiraf etmek icap ederse bu konuda ikinciler biraz daha insaflı. En azından inananlara "pislik", "hayvandan aşağı" gibi sıfatları reva görmüyorlar.

Müslüman olmayan bir cariyenin gözüyle İslam ve Müslümanlar. Kardeşleri, babası, kocası savaşta öldürülen, esir düşen, köle pazarlarında elden ele satılan, istemediği, sevmediği, nefret ettiği erkeklerle birlikte olmak zorunda kalan bir cariyenin gözünde İslam ve Müslümanlar nasıl görünür acaba?

Dinin aslı adalettir, hakkaniyettir, dürüstlüktür, doğruluktur, yani insan olmaktır. Dinin kabuğu namazdır, oruçtur, hacdır, kandildir, tesbih çekmektir, yani ritüellerdir. Yazık ki dinin aslı çoktan öldü, geriye sadece kabuğu kaldı. Müslümanlar dinin aslını korumak için hiçbir şey yapmadılar ama kabuğunu korumak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.

Merhum Cemil Meriç’in dediği gibi söylersek: “Bize göre dava şu: bir yanda kafası işleyen, kainatın muammalarını anlamak için hem dinlerin hem felsefelerin ışığından yararlanmak isteyen, bütün bilgilere, bütün düşüncelere açık birkaç kişi. Ötede mutlak hakikati belli sloganlara irca ederek Müslümanlığı fıtri bir imtiyaz olarak kendilerine mal eden bir iki oportünist. Ve ikincilerin etrafında kümelenen adsız ve şuursuz yığın."