DEMA HESPÊN SERXEWŞ SARHOŞ ATLAR ZAMANI!

"Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?" (Nisa/75)

Evet, hepimiz için kulluk sınavının çok çetin ve zor geçtiği bir döneme tanıklık ediyoruz!

Şimdi de durup dururken, yazı başlığının konuyla ne alakası var dediğinizi duyar gibiyim! Doğrudur, ama bundan yıllar önce, bu isimle bir film seyretmiştim. 2000 yapımı olan film,

Türkiye deki, gösterime giriş tarihi: 2 Mart 2001'dir. Tabi biz sidisini alıp öyle seyretmiştik!

Filmin Yönetmeni ve senaristi Behmen Kubadi, dili Kürtçe / Farsça olan bu yapıt, özetle: "İran'da yaşayan, Kürt bir aileye mensup insanlar, babalarını kaybettikten sonra bir uçuruma doğru sürüklenmektedirler. Aralarından bir tanesinin acilen hayati bir ameliyata tabi tutulması gerekiyor. Henüz on iki yaşında olan Eyüp ise, örf ve gelenek/töre gereği; cinsiyeti nedeniyle, ailenin yeni lideri olmak zorundadır ama bu sorumluluğu alması için henüz çok genç bir yaştadır.

Tabi filmin seyri içerisinde, hatırlayabildiğim kadarıyla, bölge halkı sınır ticareti yapmakla geçimlerini sağladıkları için, çok zor şartlarda yaşam mücadelesi vermektedirler...

Ama benim asıl anlatmaya çalıştığım, size bu filmin konusunu anlatmak değil; çünkü bu ilgi alanıma girmeyen bir konu. Asıl anlatmaya ve anlatmak istediğim şey, "sarhoş atlar zamanı" filminin, dondurucu kış mevsiminde, hayvanların dahi soğuktan dolayı yürümekte zorlandıkları bir coğrafyada; sınır ticaretinin yalnızca atlarla mümkün olmasından çıkaracağımız ders veya sonuçtur. Dedik ya atlara dondurucu soğukta, bırakın yük taşıtmayı, zavallı hayvanlar yüksüz olan bedenlerini bile zor taşıyabiliyorlardı adeta! Peki, çare nedir? Çare, sınır ticaretinin zaruri olduğu bölge insanı için, atlarına şarap içirmekle onları sarhoş etmelerini karara bağlamalarıdır. Hal böyle olunca, hayvanlar acı ve sırtlarındaki yükün ağırlığını hiç hissetmeden, dağ, taş demeden yürümesini sağlamış olmalarıdır! Zavallı atlar, sarhoş olunca ne acı, ne soğuk umurlarında bile olmadığı gibi hissedemez duruma geliyorlar ve; dondurucu soğuğa aldırış etmeden yola revan oluyorlardı. 

Şimdi kıssadan hisse: "yaşadığımız asırda, kan gölüne dönmüş olan islâm coğrafyasında; bu kadar zalimliklerin, adaletsizliklerin, soykırımların, katlimaların, işgallerin, talanların, istila, gasıp ve hunharca yapılan bunca acı ve dramatik durumlara karşı; güçleri, etki ve yetkileri olduğu halde, susan, rahatsız olmayan, rahatı bozulmasın diye göz yuman, merhamet duymadan seyredenlere; acaba birileri tarafından merhametsizlik iksiri mi içirildi ki, bu kadar ruhsuz, duyarsız ve kayıtsız olmuşlardır diyesi geliyor insanın?

Evet, işte sarhoş atlar zamanı isimli sinema filminden, benim çıkarmaya çalıştığım sonuç budur! Yoksa, insan sıfatı üzerine yaratılmış olan kim olursa olsun, bu gün özellikle Gazze'de, doğu Türkistan'da, Afrika'nın birçok ülkesinde ve hasılı nerede olursa olsun işlenen bunca vahşete ve sistematik soykırım girişimlerine sessiz kalınmanın mümkün olamayacağıdır!

Kim ne derse desin, bu gün dünyayı idare edenlerin kahır ekseriyeti, (istisnaları hariç)merhamet ve acıma duygusu sınavında sınıfta kalmışlar... Yaşadığımız çağ; zulüm çıtasının dip dalga yaptığı, hukuksuzluğun yasallaştığı iflah olmaz bir çağ haline gelmiştir... Dünyayı kasıp kavuran maddi ve manevi yangınların, insanlığı daha büyük felaketlere doğru sürüklediği görmezden gelinmektedir... Ahlâk, haya, saygı ve dayanışmanın her gün biraz daha yok kaybolmaya yüz tuttuğu bu çağın; tarihe, felaketler ve hukuksuzlukların zirve/tavan yaptığı çağ diye kayıtlara geçmesi yeridir. Yukarıda vermiş olduğumuz, "sarhoş atlar zamanı" misali; günümüzde özellikle Müslümanların sekülerleşme hastalığına yakalanmalarında tezahür etmiştir sanki. Dünyaya ve dünyevîleşmeye pervasızca ve ölümüne aşık olan insan yığınlarının oluşturduğu bu asır; (Allah muhafaza) sanki daha büyük bela, felaket ve helaketlere gebedir gibi görünüyor! Dünya insanlarının, ama özellikle ve öncelikle islâm coğrafyasının bir an önce; söz konusu gaflet sarhoşluğundan uyanması ve zilletten kurtulması lazımdır. Yoksa bu hamur daha çok götürecek gibi görünüyor. Batı'da uyanış varken, Doğu hala uykuda! Bakalım ölü toprağını ne zaman atacağız üzerimizden!

21 Mart 2024