BEKLEYİŞ

 

 

Ateşin Söndürülme İhtimali, Yayılması İhtimalinden Az.

Hizbullah üzerinden yaptığı tüm kışkırtmalara rağmen sonuç alamayan ve Hizbullah’ın ortaya koyduğu kontrollü denklemi bozamayan İsrail, Şam saldırısı ile tekrar İran kartını kullandı. Uzun süredir Suriye’deki İran unsurlarına kayıplar verdiren İsrail, dozu iyice yükseltti ve İran’ın stratejik sabrını kırarak tuzağa çekme cüretini zirveye taşıdı. Her zaman olduğu gibi yine uluslararası hukuku hiçe sayarak, uçaklardan fırlattığı füzelerle, bu defa Devrim Muhafızları’nın Levant bölgesi sorumlusu Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi ve yardımcısı Tuğgeneral Muhammed Hadi Hacı Rahimi’nin yanı sıra Hüseyin Emanallahi, Mehdi Celaleti, Muhsin Sadakat, Ali Akababai ve Ali Salihi Rozbehani adlı subayların şehit edildiği bir saldırı düzenledi.

Yaşananın ne olduğunu ve kimler arasında cereyan ettiğini, yeniden kurulmakta olan dünya düzeni ile direkt ve dolaylı ilişkisini ve 3. Dünya savaşında, yani büyük resimde nerede durduğunu doğru kritik etmeden, nereye evrileceği/evrilebileceği konusunda fikir beyan etmek sağlıklı olmaz. Bu hususlara çok değinildiği için sadece şu kadarını belirtmekle yetinelim. Evet bu savaş 3. Dünya savaşının bir cephesinde cereyan ediyor ve bu cephede ise Emperyalizm/küresel Siyonizm/Atlantik ile İslam ümmeti, ağırlıklı olarak Batı Asya coğrafyasında, mücadele etmektedir.

Bu coğrafyada/cephede; ABD, Britanya, Avrupa, İsrail tüm cüsseleri ile savaş meydanında ve İslam ümmetinin ise daha çok dolaylı olarak sahada olduğunu müşahede etmekteyiz. Yemen’in direkt çabalarını saymazsak; mezkur devletler gibi doğrudan savaş ilan eden ülkelere karşı İslam ümmetinden de doğrudan karşı bir savaş ilanı gelmedi. Hatta birçoğu zalim soykırımcıların yanında yer aldı ve her türlü tedariğini arttırarak sürdürdü.

 

Bu savaşa direkt girebilecek tek/ilk ülkenin İran olacağı varsayımı, denklemin en önemli noktasında duruyor.

 

7 Ekim’le stratejik bir yenilgi girdabına giren Siyonist cephe, soykırıma rağmen bu girdapta debelenmeye devam ediyor. ABD ve İsrail, Beyaz Saray’ın, İsrail'in Refah'ta planladığı saldırıda “ABD'nin kaygılarını dikkate alacağını” belirten açıklaması ile üzerinde anlaştıkları Refah’ a yeni bir saldırı başlatmadan önce İran’ ı ve Hizbullah’ı test etmek istiyor olabilir. Yeteneklerini, olası sürprizlerini şimdiden görmek istiyor olabilir. Bu saldırı, diplomatik olarak ABD’ den habersiz bir defacto olarak lanse edilmiş olsa bile ABD’ nin planladığı ve yönettiği bir saldırı gibi duruyor.

İran’ın, ABD’nin Tahran’daki çıkarlarını temsil eden İsviçre aracılığıyla saldırıdan, İsrail’e sonsuz desteği nedeniyle, Washington’un sorumlu olduğu notunu iletmesi önemli.

Böylesi bir durumda, destek ülkesi olan İran’ın, direnişin kazanımlarını, mevcut küresel konjonktürü, içinde bulunduğu tek kutupluluk karşıtı kanadın gerektirdiği sorumluluklarını ve uluslararası hukuku dikkate alarak komplike bir cevap vermesi kaçınılmaz bir gerekliliğe dönüşüyor. Kısacası, stratejik sabrın itibarsızlaşma tehlikesinin de bertaraf edilmesini gerektiren bir tokat gerekli. Sırası gelmişken belirtmeli ki; İsrail’ den daha çok ABD, İran ile karşılaşmayı şiddetle arzu etmektedir. Ancak bunun, ona neye mal olacağını bildiğinden dolayı bu aşamada yanaşmak istememektedir. Elbette tüm bu zorluklarına rağmen günü geldiğinde bu karşılaşma da olacaktır ve İran ve Direniş , o günü sabırla beklemektedir. Şimdi olmasa da çok da uzak bir ihtimal değil…

*

Yaklaşık on gün önce Biden’ın İsrail için 25 adet F-35 ve binlerce bomba onayına ek olarak şimdi de 50 kadar F-15, havadan havaya füzeler ve güdüm kitleri için onay verilmek üzere. Toplam değeri yaklaşık 20 milyar $ ve bu defa 2 tonluk bombalar ve daha bilmediğimiz bir sürü mühimmat. Bu tahkimatın sadece Refah’ ta yeni bir soykırım başlatmak için fazla olduğu açık. ABD, Refah’ ta başlatacağı yeni bir soykırıma gösterilebilecek tepkilerin, Kuzey Gazze’ de gösterilen tepkiler gibi kotarılabilir olmayacağını öngörüyor da olabilir ve İran’a meydan okumasının/Suriye elçilik binası saldırısının önemli hedeflerinden birinin de bu olduğu da uzak ihtimaller arasında olabilir. 

*

Tez elden İran’ın olası misilleme yapabileceği ihtimaline binaen, İsrail rejimi, Azerbaycan, Emirlikler, Kıbrıs ve Ürdün'deki elçiliklerini tahliye etti. Muhtemelen daha başka hedefleri de tahliye etmiştir. ABD, başta Azerbaycan olmak üzere, Türkiye’ye eliyle Kıbrıs ve Türki dünyayı İsrail ile daha sıkı ilişkilere ve NATO iltisaklı Karadeniz ve Kafkaslar gibi bölgelerde, Rusya ve İran başta olmak üzere tek kutupluluk karşıtı aktörlerin ve dolayısıyla Batı Asya cephesinin/Filistin’in aleyhine olabilecek, Türkiye’ nin bekasını tehdit edecek ve yükselmekte olan çok kutuplu dünyada yerini almasını önleyecek olan projelere hazırlıyor gibi bir görünüm, sahada ki pratiklerle de dikkat çekici hale gelmiş durumda. Parsel parsel Kıbrıs’a yerleşen İsrail konusunda tepki ve uyarılara cevaben Kıbrıs başkanının “İsrail, düşmanımız değil” tarzında ki cevabı, Azerbaycan’ın artık açık seçik övündüğü ilişkileri ve işleri. Son Karabağ savaşında İsrail’in Karabağ meselesine, evin içinden biri edasıyla müdahil olması. Gazze soykırımında, İsrail’ e tedariki sürdürerek destek olması ile sahaya da yansıyan politikasıyla, dünyanın önemli bir süreçten geçtiği ve yeniden kurulduğu bu günlerde, Türkiye’ nin böylesi talihsiz ve kendi cüssesine, tarihine uygun düşmeyen bir pozisyona teslim olmuş olması, toplumun, haysiyetini, kimliğini ve asaletini kaybetmemiş kesimleri için oldukça üzücü olmuştur…

*

‘PİŞMAN EDİCİ’ VE ‘HIZLI’

İran-Suudi normalleşmesinin ivme kazandığı, BAE’nin, şimdiye kadar terör örgütü muamelesi yaptığı Hizbullah’ın yetkilisiyle resmi görüşme yapması, Şam-Hizbullah-Arap Birliği ilişki trafiğinin hızlandığı ve İsrail’in, savaşın bölgeselleşmesine olan ihtiyacının arttığı bir süreçte İran, Şam’ da, Kasım Süleymani suikastinden sonra, bir kez daha direkt cevap verme zorunluluğuna sürüklendiği bir saldırıya maruz kaldı.

Şam saldırısı, ister ABD ile koordineli ister İsrail’in tek başına yaptığı bir eylem olsun, burada ki önemli husus şu: İsrail’in, kendini kurtarmak için savaşı bölgeselleştirmeye duyduğu ihtiyaç. İran’ ın vereceği cevap nasıl olmalı ki; hem İsrail’e misliyle bir cevap niteliğinde caydırıcı olsun ve hem de İsrail’in eline, savaşı bölgeselleştirici bir fırsat sunmuş olmasın. Çok zor bir denklem. İran’ın nasıl bir yol izleyeceği bilinmez ama en zayıf ihtimal o ki, İran, bu defa bu saldırıya cevap verme hakkını saklı tutarak ve stratejik sabrın devamını sağlayarak sadece vekiller üzerinden bir cevap vermekle yetinecek. Daha farklı da olabilir. İran, ille de savaş bölgeselleşmesin diye sınırsız bir tahammüle de sahip değil zira bu da bir sorumsuzluk ve zayıflık olarak okunacaktır. O halde Hamaney’in bu saldırı ardından yaptığı açıklamasında kullandığı ‘bizim yiğitler eliyle’ ibaresi üzerinden bir okuma yapılabilir ki; bu durumda da devrim muhafızlarının veya vekil olmayan bir gücün direkt İran adına bir cevap verme olasılığı akla gelebilir. İhtimalleri çoğaltmak mümkün.

Ayetullah Hamaney’in, gerek 2 Nisan Salı günü Farsça paylaştığı mesajında, “Allah’ın izniyle Siyonistleri, Şam’daki İran Konsolosluğu’na yönelik işlediği suça pişman edeceğiz” ifadesi, gerekse x hesabından İbranice yaptığı benzer paylaşım bir beklenti oluşturmuş durumda. Sadece İsrail değil, tüm dünya bir beklenti içinde.

İran tarafının yaptığı açıklamalardaki ifadeler önemli: ‘Pişman edici’, ‘hızlı’. 'Hızlı' ibaresi 'ne zaman' sorusunun cevabı olmayabilir; belki hipersonik veya farklı bir silahın/füzenin/yöntemin/teknolojinin hızı da olabilir. Diğer husus ise nereye? Hayfa, Telaviv gibi İsrail’in hakimiyeti altındaki bir toprağa mı yoksa Golan gibi İsrail’in işgali altındaki bir toprağa mı? Ya da mukabiliyet esasına uygun ama uluslararası hukuk açısından sakıncalı olarak diplomatik bir misyona mı? Ya da bir casusluk üssü, askeri komuta merkezine mi? Tüm dünya gibi beklemekteyiz. Tüm münafıklar da beklemekte, Hüseyin ve Ömer’in, İslam bayrağını yüceltmesini, yerlerde sürünen namuslarının yerden, kaldırılmasını. Bir katkı sunmadan ve hatta buna engel olmaya çalışarak beklemekteler. Tökezlemesini beklemekteler, yere düşmesini beklemekteler. Kuşkusuz Allah da hepimizle birlikte beklemekte.

Bugün Kudüs Günü (05.04.2024). Cuma hutbelerinden verilecek mesajlar önemli ipuçları taşıyacak, toplumun/İslam ümmetinin ruh halinin meydanlara yansımaları olacak.

Artık herkes askeri ve stratejik olarak kaybeden İsrail’in, hıncını soykırım yaparak Gazzeli sivillerden çıkarmaya çalıştığını, ateşi daha da yayarak ömrünü uzatmaya çalıştığını biliyor.

Gazzeli çocuklar, gururla bekliyor. Kimilerinin cesedi sokak köpeklerinin ağızlarında dolaşıyor olsa da, kimi açlıktan ölümü beklemekte olsa da, hepsi İnandıkları İsrail’in sonunu beklemekteler. Hepsi Bağımsız Filistin Devleti’nin kurtuluşunu beklemekteler. Hepsi İsrail’in sonunun, bütün İsraillerin sonu olacağını bilmekteler. Bu son, çoktandır başlamıştır. İnsanlık vicdanı, doğmakta olan İslam’ın, hürriyetin güneşini beklemektedir.