Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Türkiye Gazetesi yazarlarından Sayın Rahim Er’in geçmiş yıllarda yazmış olduğu yazısını özetle alıyoruz:
“Bir Müslüman genç kız ve kadının giyinişi sade olmalı; dikkat çekmemelidir.
Sade ve özenli bir kıyafet, muhatabında saygı uyandırır. Aşırı renkler ve dikkat çekici ve gösterişe kaçan süslerden kaçınmalıdır! Pantolon, erkek kıyafetidir. Ayrıca pantolon, hanımları çirkinleştirmekte, manto altında bile olsa kaba saba olmaktadır. Ayakkabıları da sade olmalı, yürürken ses çıkartmamalıdır.
Tesettür, sade ve gösterişten uzak ve zarif olmalıdır. Mümine narin olur.
Kadın, gülünç olacak şekilde giyinip süslenmemeli; partal da olmamalıdır. Sadelikteki ihtişam ve estetiği yakalamaya çalışmalıdır. Örtünme, gösteriş veya başka bir maksatla olmamalı. Tesettür, yüce Allah’ın emri olduğu için yapılırsa, bunu yapan hanım, her an sevap alır.
Sırf rızk endişesi ile, zaruretsiz, uygunsuz işlerde çalışmamalıdır. İş hayatında, erkeklerle sürekli muhatap olmanın büyük zararı olur. Evlerimiz kadınlarımızın sarayıdır. Kızlar ve kadınlar, bu saraylarda el işi, ev işi, mutfak işi... gibi işlere zevklerini, estetiklerini, göz nurlarını, ihlâslarını katarak eserler vermekte; anneler, dinimizin ve millet hayatımızın teminatı sağlam nesiller yetiştirmektedir.
Bunlar yapılırken de günün nasıl bittiğinin farkına bile varılmaz.
Nerede cennet benzeri bu hayat; nerede servise yetişme, işe ulaşma ve iş hayatında verimli olma kaygısı? Evlerde ne patron baskısı, ne müdür sorgusu, ne azar, ne de kem gözler vardır; günahtan uzak bir huzur iklimi.
Dışarıdaki işte çalışan bir kadın; ne kadın kalmakta, ne erkek olmakta ve bu çelişkinin ruhunda doğurduğu sancı yüzünden de çok çabuk çökmekte ve devamlı namahremlerle görüştüğü için de maalesef, yüzündeki nur kaybolmaktadır.
Bu sebeple, işte çalışmaktan başka çaresi olmayan hanımlar, günaha girmeden, günlerini kurtarmaya azami dikkat etmelidir. Bunlara uyan kazanır, uymayan ise kaybeder. Peygamber efendimiz, ‘Ateşe dayanacağın kadar günah işle’ buyuruyor. Ar damarı çatlamış kıyafetlerle sokaklarda dolaşmamalıdır.
Uygunsuz giyiniş, pervasız bakışlar, iç gıcıklayıcı ses tonu, dikkat çekici yürüyüş gibi dinimizin yasakladığı hal ve hareketlerden uzaklaş; yüksek iman, edep ve iffetle bayraklaş...
Bir hanım, zaruret olmadan, yabancı erkeklerle telefonla bile görüşmemeli, onlarla senli benli olmamalıdır. Zaruret varsa, konuşma gayet kısa ve mesafeli, resmi ve ciddi olmalıdır. İhtiyaçtan fazla konuşmak, şakalaşmak, şımarıklık, lâubalilik ciddiyetten uzaklaştırır; kötü puana sebep olur. Hareketler hiçbir zaman hoppa, hafif meşrep olmamalıdır.
Hanımlarının en büyük serveti iffet ve edebidir. İffet ve edep, insanla hayvanı ayıran farktır. Bir genç kız, kısmetini sokakta ve gayrimeşru yollarla aramamalıdır. Bir kız, evlenmek, hakkında hayırlı mı, hayırsız mı bilemez. Bu bakımdan mutlaka evlenmeyi değil, hakkında hayırlı olanı istemelidir!
Bu tavsiyelere uyan, herkesin hürmet edeceği hakiki bir hanımefendi olur. Hanımefendi olan da, Allah’ı, Resulullah’ı ve Müslümanları sevindirir; öbür halde ise şeytanı...
Bir Mümine öyle olmalı ki, başka Mümineler de ona imrenmeli ve ona benzemeye çalışmalıdır.”
Kadın gözü ile kadın
Erkek gözü ile kadın konusunu ele almadan önce, geçmiş yıllarda, kadın gözü ile kadınların halini anlatan bir yazıyı buraya alalım.
Bayan Gülay Göktürk, Yeni Yüzyıl’daki yazısında özetle diyor ki:
“Kadınların, hayatın çeşitli alanlarında vitrin süsü gibi kullanılmasına hep tepki duydum. Politik partilerin, vitrinlerine mostralık birkaç kadın koyarak, kolay tarafından çağdaş parti imajı peşinde koşmalarına da, gazetelerin her Allah’ın günü arka sayfalarında ayırdıkları ‘güzel kadın’ kontenjanına da, basının kadın unsurunu tabak-çanak gibi bir promosyon malzemesi olarak kullanmasına da, reklamlarda pazarlanan ürüne uysa da uymasa da çıplak kadınların boy göstermesine de bir türlü alışamadım. Ama, şu fuarlar var ya fuarlar... Kadın vücudunun fuarlarda son model arabaların, tekstil makinelerinin, inşaat malzemelerinin yanı başında ‘hostes’ olarak kullanılışı...
İşte aşağılanışın bu kadarına katlanamıyorum. Kim bilir, belki canlı canlı gördüğüm içindir; belki orada bulunuşlarına bir gerekçe bulmak için en ufak bir gayret gösterilmeye bile zahmet edilmeden, tam bir utanmazlıkla resmen ve alenen kullanıldıkları için...
Ne zaman bir fuara gitsem, bacaklarını açıp son model arabaların üstüne oturmuş mini etekli mankenleri görsem içim kalkıyor, midem bulanıyor. Ve şaşıyorum: İyi kötü birer kişilikleri olan bu kadınlar, orada öylece durup o arabaların birer aksesuarı gibi pazarlanmayı nasıl içlerine sindiriyorlar? Hem, kadın cinsini bu kadar aşağılatan o kadınlara karşı, hem de onları oraya oturtup müşteriyi kandırarak mal satmaya çalışanlara karşı öfke doluyor içim.
Bilişim 98’i dolaşırken yine aynı mide bulantısını yaşadım. Göğüslerini ve uzun bacaklarını açıkta bırakan giysileri ve frapan makyajlarıyla hostes kızlar yine iş başındaydı. Hayatlarında tek bir tuşuna basmadıkları, en basit bir soruya cevap verebilecek kadar bile tanımadıkları bilgisayarların yanında durarak, bulundukları standı bir cazibe merkezine dönüştürmeye çalışıyorlardı.
Önlerinden çabucak ve göz göze gelmemeye çalışarak geçip Bilgisayarlı Beste Yarışmasının yapılacağı salona yöneldim. Yarışmada finale kalan 11 gencin bilgisayarlarıyla kurdukları orkestralarına çaldırdıkları özgün besteleri dinledim. Yarışmacılar arasında bir tek bile kız yoktu. Hatırladığım kadarıyla geçen yıl ve ondan önceki yıl da yoktu. Erkekler bilgisayarda beste yapıyor, kızlar da o bilgisayarların yanında durup erkekleri çekmeye çalışıyordu.
Bence fuarlarda yapılan şey ticari ahlaka da sığmıyor. Kadın gösterip araba ya da bilgisayar satmaya çalışmak doğrudan dolandırıcılığa giriyor. Hostes kızlarımız da bu dolandırıcılığa alet oluyor.”
İşte tecrübeli iki köşe yazarımızın bu güzel yazılarının yanında artık başka şeyler yazmaya gerek yok diye düşünüyoruz.
Allah’u Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)