Her yaz aynı manzara... Şanlıurfa’dan binlerce çocuk daha okullar kapanmadan, birilerinin tabiriyle “tatil” için yine yollara düştü. Sırtlarında okul çantası değil, omuzlarında çapalar, ellerinde kalem değil, nasır yapan tırmıklar… Bu çocuklar sabah zil sesiyle okula koşmak yerine, minibüslerin arka koltuklarında tarlalara, yüzlerce kilometre öteye gidiyorlar.
Bu yıl yevmiye bin lira olmuş, ama kimse sormuyor: “Bu parayı kim kazanıyor, ne karşılığında?”
10 yaşında bir çocuk, 50 derece sıcağın altında, toprağa terini akıtıyorsa; bu sadece ekonomik yoksunluk değil, açık açık eğitimden koparılmanın, sistemin çocukları yüzüstü bırakmasının ta kendisidir.
Düşünün ki; bir ülkede, bir şehirde çocuklar kitap yerine çapayla büyüyor. Kalem tutması gereken ellerde, su kabarcıkları var. Biri çıkıp da “Bu nasıl bir eğitim düzenidir?” diye sormuyor!
Bu ülkede Şanlıurfalı bir bakanın kendi şehrinin çocuklarını için "batıya tarım işçisi olarak gönderdiğimiz çocuklar için gurur duyuyorum" diyecek kadar küçülmüştü.
Şanlıurfa'nın tek başına yaklaşık 900 bin öğrencisi var. Yani neredeyse bir Avrupa ülkesi olan Yunanistan’ın öğrenci nüfusuna kafa tutacak kadar büyük bir eğitim potansiyelinden söz ediyoruz. Ama bu şehirde her yıl binlerce çocuk tarlalarda eriyip gidiyor. Sayılar konuşuyor ama kimse duymuyor.
İyi de o çocukların ne kadarı okula devam ediyor? Ne kadarı diplomasını alabiliyor?
Rakamlar güzel, ama gerçekler acı. Tarlada çalışan çocuk, istatistiğe girmez. Onlar sistemin tozuna karışır, yok olur.
“Çocuk işçiliği” diyemiyor kimse, çünkü bu ülke garip bir suskunluk içinde.
Ne siyasetçiler konuşuyor ne de bürokratlar kılını kıpırdatıyor. Çünkü Urfa gibi şehirler Ankara’nın haritasında sadece seçim dönemlerinde hatırlanan “oy depoları”ndan ibaret.
Seçim biter, bu topraklar yine kendi kaderine bırakılır. Olan yine toprağın çamurunu ayağında, güneşin sıcağını alnında taşıyan çocuklara olur.
Ücretli öğretmenlerle kadro eksiğini tamamlıyoruz diye övünen bir sistemde, eğitim olur mu?
Taşıma suyuyla değirmen dönmez.
“Öğretmen olmayan yerde okul da olmaz, umut da olmaz.” Evet, bu çocuklar sadece eğitimden değil, gelecekten de vazgeçiyor.
Bir kere okulu bırakan bir çocuk, tekrar dönmüyor. Çünkü soğanın toprağına gömülen sadece ter değil, aynı zamanda hayaldir, fırsattır, insan hakkıdır.
Şimdi soruyorum?
Tarlada çapa sallayan çocuk, devlete güvenebilir mi? Bu soruya cevap vermek hepimizin boynunun borcudur.
Artık Şapkamızı Önümüze Koyma Vakti Geldi Şanlıurfa’nın çocukları, memleketin vicdanıdır.
O vicdanı bu kadar kolay harcamaya hiç kimsenin hakkı yok.
Devletin, artık “kervan yolda düzülür” mantığını bırakıp, Urfa gibi iller için özel eğitim politikaları geliştirmesi şart.
Ücretli öğretmenle, üç yıllık projelerle bu iş çözülmez. Kalıcı, yerel, köklü çözümler gerek.
Bu yaz da yine binlerce çocuk tarlaya gidecek, güneşte kavrulacak.
Ve bizler yine olan biteni seyredeceğiz.
Ama unutmayalım:
Bir ülke, çocuklarını tarlada bırakıp kalkınamaz. Bir millet, kendi evladının geleceğine göz yumarsa, o göz bir gün kendi istikbalini de göremez.
Tarlada gelecek aranmaz.
Gelecek, okul sıralarında, kitap kokusunda, adaletli bir sistemde yeşerir.