HACI GÜLÊ

Geçen Salı günü sabaha karşı saat dört sularında gece sessizliğini yırtan telefon ötüşüyle irkildim. Telefondaki ses, teyzem Hacı Gülê’nin oğlu, adaşım Abdullah’ın sesiydi. Annesinin vefat ettiğini bildiriyordu. İki yıldır yatalaktı, tedavi görüyordu. Üç ayı aşkın bir süreden beri de yoğun bakımda tutuluyordu. Ancak hiçbir çaba Allah’ın belirlediği süreyi değiştiremez. “Her nefis ölümü tadıcıdır” ilahi kanunu Kıyamete kadar hükmünü icra edecektir. Kadere rıza, kazaya teslim İslam’ın şiarıdır. Bu nedenle, “İnna lillah ve inna ileyhi raciun!” deyip sabretmekten başka çare bulunmamaktadır. Bu vesileyle bir kez daha merhumeye Allah’tan rahmet, çocuklarına, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı ve sabr-i cemil dilerim. Mekânı Cennet olsun, nur içinde yatsın… Sıkıntılı bir hayat yaşadı ancak Allah’ın takdirine karşı tam bir teslimiyet içindeydi. 1979’da kocasının vefatından sonra hayat kendisi için daha da çileli bir hale geldi. Ama o her sıkıntıya katlanarak Ümmü Seleme annemiz gibi çocuklarının başında durdu. Teyzemin vefat haberini alır almaz hastaneye gittik. Yıkama ve tekfin işleminden, uzun süren koşuşturma hatta tartışmalar sonucunda ancak saat 8’de ölüm raporunu alabildik. “Beni Tuhup’ta defnedin.” Diye vasiyet ettiği için, cenazeyi Tuhub’a götürmek üzere belediyeden cenaze nakil arabası istedik. Sağolsunlar, hiç beklemeden gönderdiler ve hemen yola çıktık. Bu hizmetinden dolayı Şanlıurfa Büyükşehir Belediyemize çok teşekkür ederiz. Kızıltepe’den sonra yol boyu cenaze konvoyuna birçok kişi katıldı. Tuhub’a vardığımızda kalabalık bir topluluk bekliyordu. Akrabalardan, dostlardan ve Tuhup’lulardan duyan ve gelebilen herkes gelmişti. Mezar da hazırlanmıştı. Mezarlıktaki boş bir alanda, Yeşilli müftüsünün imametinde cenaze namazını kıldık. Bilindiği gibi cenaze namazının diğer namazlardan temizlik açısından hiçbir farkı yoktur. Namaz kılınacak yerin necasetten arındırılmış olması gerekir. Cenaze namazının rükû ve secdesi bulunmadığından ayakların bastığı yerin temiz olmasına dikkat edilmelidir. Bana göre, ayakkabıların kuvvetle muhtemel necisliği nedeniyle, namaz için çıkarılmalıydı. Orada çok sayıda briket vardı, cemaatin bir kısmı ayakkabılarını çıkarıp briketlerin üzerinde, bir kısmı da benim gibi ayakkabılarını çıkararak kurumuş otların üzerinde durdu. Az bir kısmının da ayakkabılarını çıkarmadan namaza durduklarını gördüm. Oysa Şafii mezhebinde, hiçbir surette ayakkabıyla namaz kılınmaz. Bazı yörelerde, ayakkabının tabanı necis olabilir düşüncesiyle ayakkabılarını çıkarıp üstüne basarak namaza dururlar. Bu durum ayakkabıyı çıkarmamaktan daha iyidir. Hanefi Mezhebine göre, ayakkabı temiz ise elbette onunla namaz kılınabilir ancak temiz değilse onunla namaz kılınmaz. Şafiilerle uyum olması itibariyle, tenzihi mekruhlardan bile şiddetle kaçınan Hanefiler, takvaya uygun olanı tercih etmelidir. Bazı çevreler, cenaze namazının aslında bir namaz olmayıp ölü için bir dua olduğunu söylüyorlar. Bu tamamen Kur’an’ın hükmüne aykırıdır ve yanlıştır. Cenaze namazı, içinde cenaze duası da bulunan bir namazdır. Tevbe Suresinin 84. Ayetinde münafıklar için cenaze namazını kılmaması ve kabirleri üzerinde durmaması konusunda peygamber (ASV) uyarılmıştır: “Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah’a ve Resulü’ne nankörlük ettiler ve fasık olarak öldüler.” Ayet, mefhum-u muhalifiyle, “Müslüman olanlar için cenaze namazını kıl ve kabirleri üzerinde de dur” mesajını vermektedir. Cenaze namazı farz-ı kifâyedir. Bir kişi dahi kılarsa toplumdaki diğer bi­reyler bu yükümlülükten kurtulurlar. Ama sevabını da sadece kılan kişi kaza­nır. Cenaze namazı sadece bu ümmete mahsus bir namazdır. Cemaatle kılınan cenaze namazında bulunamayan kişiler, daha sonra münferit olarak veya ayrı bir cemaatle, aynı cenaze için tekrar cenaze namazı kılabilirler. Peygamber (ASV), cenaze namazında hazır bulunamadığı Ümmü Sa’d için daha sonra cenaze namazı kılmıştır. Şafiilere göre, diğer namazlarda olduğu gibi cenaze namazında da Fatiha Suresini okumak farzdır; oysa Hanefilere göre, cenaze namazında Fatiha suresi okunmaz. Ancak, namaz için toplanan cemaatin içinden birilerinin sıklıkla “Elfatiha” diye seslendirmesiyle namazdan önce ve sonra Fatiha suresi aralıksız okunuyor. Bir Fatiha henüz bitirilmeden diğerini seslendirmek, okuyanların dikkatlice okumasına engel olmaktadır. Namazda Subhaneke duası “Ve celle senauke” cümlesiyle birlikte okunur. Kimileri bu cümlenin ölümle, cenazeyle bir ilgisi olmadığı halde cenaze namazında okumanın bir özelliği olmadığını söylemişlerdir. Bu düşünce bizce yanlıştır. Çünkü ibadetler ve okunacak dualar Mabud tarafından belirlenmiş ve sorgulanamayacak durumdadır. Eğer sorgulanacaksa ona ibadet denmez. Ayrıca, duaların her birinin feyiz ve rahmet makamları vardır. “Ve celle senauke” kutsi cümlesinin makamı cenaze namazıdır. “Senin övgün yüce oldu” anlamını taşıyan bu kutsi cümlenin elbette ölümle de ilişkisi vardır. Yani: “Ölümsüz olan tek varlık sensin, işte bir ölüm daha yaşadık, ölümü yaratan da sensin. Ölümü yarattığın gibi hayatı da sen yarattın; öyleyse övgüler senin şanındandır, övülmeyle yücelmek senin hakkındır” demek istiyor. Cenaze namazında okunması da en uygundur. Teyzem, kuvvetli imana sahipti, dinine çok bağlıydı. “Resulullah (ASV) vefat ettiğinde saçları kınalıydı.” Şeklindeki haberi hocalardan duymuştu. O sünneti de yaşamak için “Ben öldüğümde saçıma kına serpin” diye vasiyet etmişti. Çocukları bu vasiyetini de yerine getirdiler. Cenazenin defninden sonra onun torunlarından Halit Hoca, telkin okudu. Bu telkin, orada toplanan cemaate bir hutbeydi. Her ne kadar merhumeye hitaben söylense de, aslında cemaati hedef alıyordu. Oradaki herkes kendisi için bir mesaj olarak almalıdır. Yoğun programına rağmen Mardin’den gelerek cenazeye katılan Mardin il müftüsü İsmail Çiçek Hocamız da güzel ve duygu dolu bir dua yaptı. Kendisine ve tüm katılanlara teşekkür ederiz.