DÜNYALIK UĞRUNA RENK DEĞİŞTİRENLER

Ahsen-i takvim üzere yaratılmış olan insanoğlu; fıtratının gereği olarak, İslam’i istikametten sapmadığı müddetçe, şereflidir, değerlidir!.Fakat İstikametten uzak, nefsanî istekleri doğrultusunda hareket edip yaşadığı müddetçe de,değersizdir ve esfeli safilinin ehli olma yolunda son hız devam etmeye mahkûmdur. Bu ister, bir profesör olsun, isterse feylesof ve ister âlim kılıklı eşik yalakaları olsun hiç fark etmez. Namı, unvanı, makam ve mevkilerinin yüksek olmaları onları, bu süflilikten kurtarmaz. Dünyalık metaları elde etmek uğruna kıvıranlar; tarih boyunca, sözde dini bazı motifleri kullanarak, kitleleri etki alanlarına almayı, aldıktan sonra da kendi idealleri ve direktifleri doğrultusunda şartlandırmanın savaşını vermişlerdir. Yani, kirli işlerle iştigal edenler sürekli kirlenirken; nezafeti gaye addedenler ise hep takdir edilmiş, gıpta ile bakılan örnek insanlar olmuşlardır. Bundan dolayıdır ki, düzgün kurulan tezgâh, düzgün bez dokur denilmiştir. Bizden önce önden giden hayırlı nesilden; Ebu Mes’ud (r.a), hasta yatağında yatan Huzeyfe’nin (r.a) yanına girdi. Onu kendine yaslayarak: “Bize vasiyet et.” Oda: “Muhakkak ki asıl dalalet, daha evvel çirkin gördüğünü hoş görmen; hoş gördüğünü çirkin görmendir. Sakın Allah’ın dini hakkında kıvırma (renk değiştirme)” diye (EL-Haris) nasihatte bulunmuş, onun şahsında da, kıyamete kadar gelecek olan tüm nesillere evrensel bir mesaj vermiştir. Allah’ın dini konusunda, mevsimden mevsime kılık ve renk değiştirenler; hak dostlarını üzüp düşmanlarını sevindiren döneklerdir. Bu her dönem ve her çağda, var olagelmiş bir gerçektir.Tekrarına şahit olduğumuz şu günlerde, dünyalıklar uğruna, hakkın karşıtlarıyla iş birliği yaparak, içerdeki sırların hırsızlığını yapıp; tepsi üzerinde, Şaron’lara, Hans’lara, Coni’lere servis edenlerin sahnede rol üstlendiklerini görünce; ha demek ki yirmi yıl önce dediklerimiz doğruymuş da, o zaman insanlar bizi anlamak istememişlerdi, ama bu gün zaman her şeyi çıplaklığıyla tefsir edince de; dün bizi tenkit edenler bu defa bizi takdir edivermelerine de bereket dedik!. Tüm bunları söylerken, birileri bizi başkalarının muhipliğiyle yaftalayabilir fakat; olaylara bakış açımıza yakından vakıf olanlar bilirler ki, biz, her türlü ideolojik hareketlerden beriyiz. Ama hakikat şu ki, yakın çevreden tanıdık onlarca simanın; kısa süre zarfında, ne renk değişikliğine imza attıklarını görünce, yukarıda Ebu Mes’ud’un (r.a.) Huzeyfe’den naklettiği öğüt hatırıma geldi ve demek ki insanlar, dünyalık elde etmek adına şeytanın oyuncağı olabiliyorlarmış demekten alamadım kendimi!.. Çağımız; hiziplerin, ideolojik hareketlerin, din kisvesi adı altında ukala şarlatanların, ırkçı müsveddelerinin cirit attıkları bir çağ olmuştur. Dün dava adamı olan birçok insanın, bu gün nasıl da renk değiştirerek heva adamı olduklarını gördük. Dün ideolojik tüm oluşumları inkâr edenlerin bu gün, aynı ideolojik yapının çatısı altında görev almak için gece gündüz çalışanları gördük. Dün inkâr ettiklerini bu gün tasdik etme yolunda, bin bir dereden su getirerek; İslam’i hükümleri zorlayıp fetva üretenleri gördük. Fakir fukaranın sadakalarıyla, yat ve kat sahibi, şirket fabrika sahibi olan kıvıran bin bir surat ikiyüzlüleri gördü insanlar. İslam ve Müslümanlara karşı katmerli, Siyonistlere ve Nasranî kâfirleriyle, diyalog adı altında Din üzerinde tahribat ve tahrifat yapmak için müşriklerin necis ellerini sıkıp, onlara methiye dizenleri gördük. Kafirlerin ürken çocukları için yüreğim burkuldu deyip, ama her gün İslam topraklarında yüzlerce masum müslüman çocuğun ölümlerini görmezden gelenleri gördük!.Hayırseverlerin sadakalarıyla, ellerindeki bilezikleri bahşeden vefakâr kadınların umutlarını söndürüp, operalarla TV kanalları açıp karı kız oynatan dönekleri gördük. Evet,tüm bu olanlar; tek bir şey uğruna yapılıyordu: “dünyalık adına renk değiştirmek”!..Zaman en büyük müfessirdir hakikatine inandık ve adını sanını bildiğimiz birçok tahribatçı ve tahrifatçı ukalanın genetik ayarlarının bozuk olduğunu bir türlü zamane insanına kabul ettirmeyince, zamanın tefsirine bıraktık ve zaman bizi haklı çıkardı. Bu gün yapılmakta olan sürtüşmelerin, dilleşmelerin, gerginlik ve zıtlaşmaların temelleri bu gün atılmadı tabi, yaklaşık olarak doksan yıl önce bu fitne kazanının altına odun koyanlar; yarıda bıraktıkları görevlerini haleflerine devrettiler. Onlarda devraldıkları görevi nesilden nesle aktarıp bu günlere kadar taşıdılar. Tabi bizimkilerin (!) önemli(!) uğraşları vardı ondan olsa gerek tedavüldeki tehlikeyi fark edemediler!. Dünyalıklar için renkten renge, kılıktan kılığa girenler; bir zamanlar mücahit idiler.Sonra, müteahhit, sonra müşahit ve daha sonra da her şeye müsait birer sistem bekçisi haline geldiler!..Acı ama gerçek olan, son on yıllık süreçle beraber özellikle Müslümanların; haddi zatından fazla dünyalık yarışlara rağbet edip, İslam’i hassasiyetlerini kaybetmeleridir. Birileri de bu fetret dönemini, fırsat ganimettir kaidesinden yola çıkarak; nifak ve inhiraf tohumlarını ekmeye başladılar. Söz konusu tohum, kabardı, patladı, filizlendi ve büyük gövdeler üzerine uzamaya başladı. Uykudakiler, uyanınca da, çok geç olmuştu. Başladılar onları budamaya kesmeye, ama tüm çabalar nafileydi!.. Çünkü atlı çoktan Üsküdar’ı geçmişti. Haydi, hayırlı fecr-i sadıklara kavuşmak dileğiyle.