KİME GÖRE?

İlm-i Vehbi ile takvanın hakikatine vakıf olmuş olan bir zata sorarlar, zekâtın kaçta birini verelim diye? O zat onlara: kime göre diye cevap verince, Onlarda efendim kime göresimi var bunun, hangi mezhebe göre ne kadar yani diye yinelerler sorularını. O zat onlara: " Tamam anladım, size göre malın kırkta biri verilir, ama bize her şey Allah’ındır ihtiyaç fazlası hepsi verilmelidir der. Şimdi yaşadığımız topluma bakıyorsun, insanların bir kısmı; kendilerini dünyanın sahibiymiş gibi yaşamaya alıştırmışlardır. Allah kendisine mal mülk evlat vermiş, onun; Allah'ın bu ikramına karşı şükrünü eda etmesi gerekirken, tam tarsini yaptığı görülür. Şımarık şımarık yeryüzünde dolaşır, saçıp savurur, nereden niçin geldiğini düşünmez ama ufak bir yer sarsıntısı görse veya hastalansa, Hemen aman Allah'ım diye yalvardıkları görülür. Adama sormazlar mı? Bre arkadaş senin dünyadaki vazife-i asliyen, kendine göre değil; Allah'ın muradına göre yaşaman gerekir ki; seni yaratan, seni rızıklandıran, sana saysız nimetler ikram eden Rabbin senden razı olsun. Kim Allah namına yaşar, Allah namına verir ve Allah namına mücadele ederse; o her iki dünyada da mesut ve bahtiyar olur. Fakat acı bir gerçek var ki, günümüzde ebeveynlerin çoğu; çocuklarını İslam’ın terbiye ve ahlâkî kurallarına göre değil, modern çağın göz boyayan kandırmaca vaatlerine göre yetiştiriyorlar. Hal böyle olunca, yetişen nesiller; kime göre yaşamamız gerek diye akıllarından bile geçirmezler. Zira onlar sadece, hayatın bu dünyadan ibaret olduğuna inanmakla kendilerine zulmederler. Nefisleri için yaşar, ceplerini paralarla doldurmak, lüks arabalara binmek, şatafatlı mekânlarda oturmak, batı hayranı olan çevrelere takılmak onların günü birlik ödevleri haline gelir. Böyle olunca da, o kimselerde var olan ulvi hasletler yerini süfli hasletlere bırakır. İslam coğrafyası kan ağlamakta, fitne kazanları fokur fokur kaynamakta; İslam beldelerinde yönetimi ellerinde bulunduranların çoğu; şehevi duygularının ve şeytani zevklerinin kölesi olmuşlardır adeta. Müslüman görünür, Müslümanlara zulmeder. Adaletten bahseder, zalim ve gaddarın önde gideni olur. Yerine göre kılık ve kabuk değiştirir. Tıpkı bukalemun gibidirler, renkten renge girip; binbir sürat oynayan tiyatrocu gibidirler. Onun için söz konusu olanların, Allah namına yaşamak, Allah namına vermek ve inşa etmek diye bir gayeleri yoktur. Vurgun talan, karaborsa, stokculuk, gabni fahiş, riba, kara para vs. Onların olmazsa olmazı ve amaçları olur. Hülasai kelam hasıl-ı meram, "vakt-i zamanında İngilizlerin Paris’i işgal ettiklerinde, bir Fransız düşünürün şu sözüyle bitirelim; Fransız düşünür, Fransızlara der ki: "Bizi konfora olan düşkünlüğümüz bitirdi başka bir şey değil. Evet, bu İslâm alemini darmadağın eden ve onları öz değerlerinden uzaklaştıran dünyaya ve konfora düşkün olmalarından başka bir şey değildir... Her birimizin kendimizi sorgulamamız lazım: "kime göre yaşıyoruz diye." Kalın sağlıcakla.