HUZURU YANLIŞ ADRESTE ARAMAK

Bundan otuz kırk yıl geriye doğru baktığımızda, bu coğrafyada yaşayanlar olarak; belki de üzerimizdeki esvaplar fiyakalı değil eski idiler bu doğru, ayaklarımızda marka ayakkabıları, sırtımızda meşhur vitrin gömlekleri de yoktu, her şeye rağmen bir nebze de olsa huzurumuz vardı denilebilir kanaatindeyim. Bir ailenin tüm efratları, sabah sofrasında birlikte oturur ve o bereket anını birlikte paylaşırlardı. Varsa evin gelini şayet, büyüklerinden hayâ ettiğinden dolayı daha sonra yemek ihtiyacını giderirdi. Sıkı bir dayanışma, büyüklere hürmet küçüklere karşı şefkat vardı. Köylerin ayrı bir doğa güzelliği, şehirlerin de kendilerine özgü bir kıymet ve değeri vardı. Kıt kanaat geçinen birçok ailenin fertleri el ele verir gayret ve birliktelik aşkıyla, işlerini yapar, ufak tefek olumsuzlukların dışında, hayatın ve yaşamın zevki vardı. Sofralarda onlarca kahvaltı çeşitleri, üst üste konulan çay setleri, nakışlı sofraları olmasa da; insanların bir huzuru, yaşama karşı beklentileri ve büyük umutları vardı. Şimdi geldik modernleşmenin, sekülerleşmenin, her şeyin parayla sınırlı, sevgi ve dostlukların yapmacık, mevsimlik dava adamlarının bol olduğu yirmi birinci yüz yıla. Şimdi hasbelkader, bazı istisnaların dışında; herkeste para, son model araba, marka elbiseler, modern ve lüks döşemeli binalar, leziz ve envaı çeşit nimetlerin çokluğuna rağmen; eksik olan bir şey vardır o da: Huzur! İşte parayla satın alınması imkânsız olan bazı değerlerin kıymetini insanlar bilmediler; bilmeyince de kaybolup gittiler. Şimdi insanlar, hastane koridorlarında, psikolog ve psikiyatri veya başka kliniklerin önünde uzun süre kuyrukta beklemeye mahkûm hale gelmiş durumda... Stres, depresyon, ruh hastalıkları ve benzeri onlarca sıkıntı, insanların doğal dengesini bozmuş; kullanılan ilaçların çoğu, fayda yerine zarar vermekteler! Huzur nerede? Hiç istisnasız olarak genel tablo bundan ibarettir denilse yeridir. Fertler ve toplumlar dolayısıyla devletler huzurun gerçek adresini kaybedince; yanlış yerlerde aramaya koyuldular ama bulamadılar. Hâlâ da buldukları söylenemez. Nevzuhur bir nesil, tarih ecdat bilmez bir güruh, yol yordam hayâ edep kurallarından yoksun kalabalık kitleler türeyince, olanlar da oldu. Komünizm, kapitalizm ve Sosyalizm gibi çarkları insanları sömürmeye dayanan kufri ideolojilerin tuzağına düşen fert toplum ve devletlerin; özellikle son bir asırda bu yana, anarşizm ve benzeri illegal örgütlerle başları dertlerden bir türlü kurtulamıyor. Yani kısaca dünyanın huzuru kalmadı denilse yeridir. Çünkü huzurun adresi belliyken, yanlış yerde aramanın sonucunda toplumların varacakları son nokta bela ve felaketlerin ortası oldu. Evet, insanlarda para var huzur yok. Araba ev değerli eşyalar var huzur yok. Son model mobilyalar, kaliteli mefruşat ve pahalı mekânlar var ama huzur yok. Üniversiteler çoğalmış, cehalet bitti bitecek deniliyordu; birçok problemin oralardan topluma yansıdığı görüldü. Medenî muasır âşıkları, tam bir asırdır İslamla, kur-an ve Müslümanlarla uğraştılar lakin ne başkaları olmayı becerdiler ne de kendileri olarak kaldılar. Yanı kaybettiler. Huzurun adresi belliydi, ama birileri durmadan sihirli hurafelerle insanları o adresten soğutmaya uzaklaştırmaya çalıştılar. Akıllarını yerinde kullanamayan toplumlar da, haliyle düşmanlarının oyuncakları haline geldiler. Mevsimlik aşklar, altı aylık evlilikler, boşanmalar, menfaat üzerine kurulu dostluklar aldı başını yürüdü. Huzursuzluğun geride bıraktığı enkaza baktığımızda; on binlerce dul; kadın, bir o kadar; yetim veya ortada kalan çocuk, ölüm vakalarındaki artış; dağılan yüzlerce aile, şiddet gören masum çocuk ve kadınlar, cinnet geçirip aile fertlerini katledenlerin yani sıra daha sayamayacağımız binlerce olumsuz hadisenin varlığı rahatlıkla görülmektedir. Peki, bunca zarar ve ziyana rağmen; insanlar huzurun gerçek adresini bulmayı merak ettiler mi derseniz? Cevap kocama bir hayır... Kadınları kirli emelleri doğrultusunda kullanan kapitalistler karın tokluğuna çalıştırdıkları parayla; yüz binlerce ailenin dağılmasına sebep oldular.