HİKMET-İ HÜKÜMET

Pazar. Evdeyim. Hava yağmurlu. Arabanın aküsü bitti. Kim bilir bir akü ne kadar. Benzin on iki TL’yi bulmak üzere. En iyisi bundan sonra arabayı kapıya demirlemek ve toplu taşımayı kullanmak. İşsizlik ve meşguliyetsizlik yeryüzünün en zor şeyi. Hafta içi su gibi geçiyor günler. Hafta sonu saatler gün oluyor, günler saat. En büyük bela can sıkıntısı. Ve çalışmak bunun tek ilacı. Yani beyni uyuşturmak. Bütçeye göre satılık ev yok. Çar-naçar kiraya devam. Dünyada kiracıyız zaten. Ne güzel teselli değil mi? Teselli yaşam kaynağı insanın. Bir kitap aldım elime, elli sayfa okudum ve bıraktım. Bundan sonra okuyacağımı sanmıyorum. Çünkü adetimdir: bir kitabın ilk elli sayfası sarmazsa gerisi gelmez. Elimde bu kabil nice kitap var. Sadece verdiğim paralara acıyorum. Ev fiyatları uçuyor. En sıradan ev yarım trilyon. Bu gidişle bir trilyonu bulacak. Bu kadar uçmasına rağmen anında alıcı buluyor. İnsanlar nereden buluyor bu kadar parayı? Anlamak zor. On yedi yıllık devlet memuruyum, bir evim yok hala. Kiracıyım. Biriktirdiğim para ile en sıradan bir ev bile gelmiyor. Kitaplardan biraz gelseydi belki olurdu ama o da yok. Yıllardır bütün kitaplarımdan elime geçen para devletin verdiği bir maaş kadar bile değil. Hükümet hikmeti kaybetti. Bunu hatırlatanlar en sevilmeyen kişiler. Çünkü hikmeti kaybetmenin en büyük alameti bunu hatırlatandan nefret etmektir. Akademisyen olsaydım günde saatlerce çalışırdım. Üretmek için değil, kendimi unutmak için. Büyük yazarlar bir kurgu ile çıkarlar insanların karşısına. Benim en büyük talihsizliğim kendi kurgumu henüz kurgulayamamış olmak. Gerçekleri bir kurgu içinde okumak ve görmek ezelden beri kalabalıkların en sevdiği şey. Onun için roman ve sinema denemeye göre ölümsüzdür. Tarkovski'nin bir filmde veya Dostoyevski'nin bir romandaki mesajları kısa bir denemede özetlenebilir. Ama o deneme ölümsüzleşemez. Çünkü ölümsüzlüğü temin eden ve denemede olmayan şey sanattır. Özetler, yani denemeler klasikleşemezler, dolayısıyla ölümsüzleşemezler.