KURAN’IN İNİŞİNDEKİ ALENİLİK

İlim ve irfan dolu İslami kütüphanelerde bulunan binlerce kitabın hangisine bakarsanız kaynağını Kur’an’dan aldığını görürsünüz. Asırlardır yazılan bütün bu kitaplar Kur’an’dan çıkmıştır. Demek Kur’an, kütüphaneler hükmünde bir kitaptır. “O beyine (delil), Allah tarafından gönderilmiş bir Resuldür ki, içinde kıymetli kitaplar bulunan tertemiz sayfaları okumaktadır.” (Beyyine, 2-3.) ayetinde de buna dikkat çekilmiştir. Kur’an lafzıyla, manasıyla, üslubuyla, ölçü ve ahengiyle, benzersiz oluşuyla ve daha birçok özelliğiyle mucizedir. İşte bu mucize özelliklerinden biri de 23 yıl boyunca ayet ayet aleni olarak, dost-düşman herkesin, tüm kamuoyunun gözü önünde inmiş olmasıdır. Gizlisi saklısı olmamıştır. Ediplerin ve ehl-i ilmin hayran ve en küçük bir suresine bir benzer getirmekten aciz kaldığı belagatin zirvesinde bulunan Kur’an’ın, okur yazar olmayan ümmi bir zata indirilmesi zaten yeterli bir mucizedir. Sürekli halkın içinde, aleni olarak herkesin gözü önünde inmesi, şeytanın kışkırtmasıyla bir türlü Allah’tan geldiğine inanamayan ve mesnetsiz olarak Muhammed (ASV)’ın kitabı olduğunu iddia etmekten vazgeçmeyenleri de susturan, onları da ters köşe eden bir özelliktir. Evet, ilk vahiy olarak Hira mağarasında inen Alak Suresinin ilk beş ayeti gibi özel zamanlarda inen az sayıda ayetler dışında Kur’an’ın büyük çoğunluğu aleni olarak toplumun gözü önünde inmiştir. Önceden üzerinde çalıştığını çağrıştıracak en zayıf bir belirti dahi söz konusu değildir. Buna binaen şimdi lütfen şu hususlara dikkat buyurun: Hz. Peygamber (ASV)’ın Kur’an üzerinde özel bir çalışmaya girişmesini akla getirebilecek hiçbir fırsatı yoktu. Bırakın fırsatı, uykusu dışında özel bir vakti bulunmuyordu. Tebliğ görevi nedeniyle her gelen ayeti çoğu kez halk içinde, kendisine iman etmeyenlerin de bulunduğu ortamlarda tereddütsüz, hiçbir çekince ve endişe taşımadan, büyük bir rahatlık ve sevinç içinde okuyor ve vahiy kâtiplerine yazdırıyordu. Daha önce gelen ayetlerle en küçük bir uyumsuzluk endişesi taşımıyordu. En küçük bir hazırlık yaptığı düşüncesine asla yer bırakmadan ayetler bazen yolda bazen ashabı içinde iken, bazen sorulan sorulara yine halk içinde cevap olarak iniyordu. İnen ayetler yine çalışmasız, tereddütsüz, hiçbir tedirginlik yaşamadan gayet rahat bir vaziyette herkesin gözü önünde yanlışsız olarak, bir bütünlük içinde uygun surelere yerleştiriliyordu. Her gelen ayet, insanüstü bir tarzda, çok önceleri inen ayet ve surelerle ölçü, ahenk, insicam, üslup, belagat gibi tüm edebi özellikler yönünden tamamıyla uyumlu bulunuyordu. Ayrıca ümmiliğiyle beraber daha önce inen ayet ve surelerin de kendisinin yanında olmayıp her bir parçası farklı bir sahabinin evinde bulunduğu için onlara bakıp üzerinde çalışma yapma imkânı kesinlikle yoktu. İşte inişindeki bu alenilik, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunun en büyük kanıtlarından biridir. Kur’an’ın 23 yıla yayılarak ayet ayet, peyderpey indirilmesi “tenzil” kavramıyla ifade edilmiştir. İşte bu tenzil şekliyle, meydan okuyarak tereddüdü olanlara üzerinde düşünme, inceleme zamanı tanımış, inen her bir ayet gündem belirlemiş ve mucizeliği gözler önüne serilmiştir. En yüksek düzeyde ilim ehli bir kimsenin dahi bir kitabını telif için, inzivaya çekilerek, günün önemli geniş vaktinde yalnız olarak çalışmasıyla baş başa kalması yıllar süren özel gayret, araştırma ve çalışma gerektirmektedir. Kur’an-ı Kerim, ilmi ve edebi bütün yönleriyle, telif ustalığı, şekil, mahiyet, belagat ve sanat itibariyle en üst düzeydeki kitaplardan daha üstün olduğu halde, Resulullah’ın hiçbir çalışması olmaksızın aşikâre ve aleni bir şekilde herkesin gözü önünde inmesi, hiçbir şekilde beşer sözü karışmadığını, yalnızca Allah’ın kelamı olduğunu bir zerre aklı ve vicdanı olan herkese güneş gibi göstermektedir. Peygamberimiz (ASV) insanlara var gücüyle Allah’ın dinini ulaştıran Allah elçisi olduğu gibi, hem yoğun işler yüklenmiş bir devlet başkanı, hem ordusunu sevk ve idare eden başkomutan, hem kalabalık bir aile reisi, hem din işlerini de en güzeliyle yürüten imam, hem de zikir, dua, ibadette ve dine itaatteki titizlikte herkesten daha önde, kimsenin kendisine yetişemediği Allah’ın kuludur. Bu itibarla Peygamber (ASV)’ın gece gündüz çevresinin kalabalık oluşu, hanımlarının ve evinde barındırdığı yetimlerin varlığı, peşini bırakmayan suffe ashabı, gecenin belli vakitlerinde kalkıp ibadetini yapması dışında rahat ve sıkıntısız olarak uyuması, ayetler üzerinde bir çalışması olmadığını apaçık göstermektedir. Gündüzünün gecesinden daha kalabalık oluşu ve halk içindeki durumu, gün boyu halkla ilişkileri de Kur’an üzerinde özel bir çalışmasının olmadığını yine açıkça göstermektedir. O zamanlar kendisine bir bahane oluşturmak ve Kur’an’la ilgili bir kusur veya şüphe bulabilmek için peşine düşüp canhıraş bir şekilde araştıran o zamanın kâfirlerinin bulamadığı, aciz kaldığı, münafıkların dahi dize geldiği tarihçe sabittir. Ancak ne gariptir ki onların bulamadığı kusur ve şüpheleri bindörtyüz yıl sonra Kur’an’ın dilini dahi bilmeyen üstelik bir kısmı da ilahiyatçı geçinen zamanımızın sapkın inkârcıları, kendilerinin bulduklarını zannetmişlerdir. Unutulmamalıdır ki Kur’an ebedi bir mucizedir, dünyayı da ahireti de aydınlatıp gündüze çeviren sönmez bir güneştir. Ancak kör olanlar gece nasıl yürürse gündüz de öyle yürür. Hakikati görmede kör olan şeytan avanesinin hastalıklı gözleri ve küçücük aklı bunu idrak etmekten acizdir. Varsın onlar görmesin, milyonlarca mümin, o güneşe ayna olmuş onu yansıtıyor.