DUR EY ZAMAN, DUR BİRAZ

Yazın ortasında, güneşin altında, pazarın ortayerinde; buz satan adamın kaygısını yaşıyoruz her geçen zaman. Bir nidadı r dile gelen; ”sermayesi hızla tükenen şu adama yardımedecek yok mu?” Ve bu nida karşısında, zamanı kavrayan arif adamın bayılarakyere yığılışı gelir akla. Arifin anlayıp, bizim anlayamadığımızdır zaman.Nedir, zamanın bilincine varabilmek, “eriyen ömür sermayesidir.” Sermayeyitüketiyoruz, kayıp gidiyor ellerimizden zaman, geçiyor ömür denen sermaye. Tüketiyoruz; Yaşayabildiklerimiz, yaşıyorolduklarımız ve kim bilir yaşayabileceklerimiz. Yaş(l)anıyor hayat. Bazen acıya da tatlı, bazen hüzün ya da mutluluk. Bazen umut, bazen kapkaranlık umutsuzluğadönüyor zaman. Zaman bir başkazamanadönmeli, mekân başka bir mekân olmalı. Olmuyor, zamanı tüketiyoruz,yitiriyoruz. “Ne çok acı var”dedirten günlerden geçiyoruz. Acının bin bir türlüşeklini yaşıyoruz, koma halindeyiz, çıkış yolları arıyoruz, hep yenidençırpınma halini yaşıyoruz. Zamanı tüketen insan tükenmektedir, ziyanolmaktadır. Un ufak olmakta zaman, hep bir telaş, hep bir koşturma arasındaküçülmekte. Küçültmekte insanı. “Geleceği düşünmek bize acı veriyor, geçmiştebizi geri çekiyor, işte o yüzden şimdiki zaman avuçlarımızdan kayıpgidiyor.” Kalbi yaralı hayatlaryaşıyoruz, bükülmüştür beli içinden geçtiğimiz zamanların, boğuşmaları bitmiyoriçimizdeki deryaların. Akıp gidiyor bakamıyoruz zamana, canını okuyoruz, zamancanımızı okuyor, Anı yitiriyoruz, zamanının canını yitiriyoruz. Pişmanlıklar,mutluluklar, sevinçler, yaşanmışlıklar, yaşanmamışlıklar; geçiyor zamantüketiyoruz, tükeniyoruz. Dün ile yarın arasındaki kavgayı yaşıyoruz. Ve zamanbize sesleniyor yüceler yücesinden; zamana yemin olsun ki insan hüsrandadır. Herşey bir zaman içinde oluyor. Biz zaman içinde ‘ol’uyoruz ve ya ölüyoruz.‘Ol’durmak ve öldürmek arasında yaşanıyor zaman. ‘Ol’durduğumuz oranda ölmektenuzaklaşıyoruz, öldürmekten uzaklaştırıyoruz zamanı. Tüketiyorsak, zamanı, zamanı öldürülen bir hale getiriyorsak,zamanı öldürüyorsak, zamanla ölüyoruzdur. “Sonsuza dek yaşayacağız bu gidişle.Hiçölmeyeceğiz!‘Asra yemin olsun ki insan hüsrandadır…’Böyle diyordu, Tarık Tufan.Kitabın sonlarından üç kısa, fakat çok uzun cümleler gelir, arzı endam ederönümüzde. Bakar yüzümüze, haykırır bütün zamanların hakikatini; “zamanaandolsunki, asra an andolsun ki, geçip giden ana andolsun ki, insan zarardadır,ziyandadır, hüsrandadır.” Oysa insan, dünyaya sarılmıştır,dünyayla ebedi birilişki içindedir. Sahi ölecekmiydi insan. Sonsuza dek yaşayacak mıyız, bize deulaşacak mı ölüm, hiç ölmeyecek miyiz…? Asra yemin olsun ki insan hüsrandadır. Dur ey zaman, ne olur dur biraz.. Durmuyor zaman, geçiyorkayıyor avuçlarımızdan, zaman hüsrana uğratıyor bizi. Kurtuluş mu? Kitabadokunuyor zaman, sonra Kitap değiyor zamana. ‘Zamana andolsun ki’, diyor. Akıp giden, döndürülmesi mümkün olmayan, olamayan zamana andolsun ki; insanzarardadır, ziyandadır, hüsrandadır. Geceye andolsun ki, gündüze andolsun ki,kuşluk vaktine andolsun ki… Andolsun zamanın her anına. Zamanın ve mekânınsahibi, zamana yemin ediyor. “Andolsunzamana ki, insan gerçekten hüsrandadır, zarardadır, ziyandadır içindedir. Ancak, imanaerip doğru ve yaralı işler (salih amel) yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiyeedenler başka.” Evet, tümyaşanmışlıklarıyla bir yıl geride kalıyor. Ve yeni yılın bizleri hüsrandaolmayanlardan kılması temennilerimizle. Selam ve muhabbetle.