GÜNDELİK YAŞAMLAR VE GELECEĞİ OLMAYAN HAYATLAR

Taşrada yaşayan insanların çoğu, ya tarım işçisiolarak ya da hayvancılık yaparak geçimlerini sağlamaktadırlar… Hayvancılık derken, eskiden olduğu gibi; (özellikle bölgemiz için) kalabalık hayvan sürüleri yoktur artık… Çünkü yeni yetişen nesiller, daha çok insanın dünyevi hislerine etki ve hitap eden modern yaşamın aldatıcılığına kapıldıkları için; ne doğru dürüst bir eğitim, ne sağlıklı bir düşüncene de kalıcı bir mesleğe sahip olmak için çaba sarf etmiyorlar!... Tarlada çalışmak, koyun gütmek, sulama işleriyle uğraşmak;ve günlerini, bu gibi işlerle sonlandırdıktan sonra, akşamları Televizyonun karşısında saatlerce oturup maç veya dizileri seyretmekle zamanlarını zayi edenlerin sayısı, bir hayli kabarıktır buralarda. Mesela, Ali (lakabı Elo); on on beş keçisinin yanı sıra, altı yedi çocuğuvar ve çoğu küçük, hem modern eğitim, hem de dini eğitim konusunda, çok gerilerde kalmış bir ailenin sorumlusu. Ali kendisi cahil olduğu gibi, kendilerinden sorumlu olduğu çocuklarını da, tarlada sulama işi ve kırda hayvan gütmekten başka her hangi bir gelecekle tanıştırmamış, dolayısıyla bu çocuklar hem mazi hem ati konusunda; sadece gündelik hayatı sonlandırmayı düşünen ve geleceğe dair hiçbir düşleri, umutları ve hedefleri olmadan yetişmektedirler… Yaşadığımız bölgede, bunun gibi misal verilecek onlarca, yüzlerce hatta binlerce; çağın tüm olanaklarından geri ve mahrum kalmış, ilkel düşünce tarzıve düşünce biçimiyle yaşayan aileler vardır… Gelişen teknolojiyle, sadece akıllı telefonların aldatıcı verileriyle tanışan taşralı gençlerin çoğu; maneviyat konusunda acınacak durumdadırlar gerçekten! Çünkü çoğu hiç kitap okumuyor, sosyal ortamlarda bulunmaktan uzak duruyor, değişen dünya dengeleri hakkında sıfır bilgiyesahip, geleceği olmayan düşlerle gündelik hayatlarıya ölümle ya da başka olumsuz şeylerle son buluyor. Yani, bu dünyada! GüneydoğuAnadolu havzasında, derebeylik sistemi aktif isim olarak her ne kadar anılmıyorsa da; ruh, düşünce ve mefkûre olarak hala birçok yerlerde mevcudiyetini korumakta ve ezilen insanların emekleri de behemehâlsömürülmektedir. Nedeni ise, ufku dar ve geleceği düşlemeyen insanların çoğunlukta olmasından kaynaklanmaktadır. Şayet bu gibi insanlarla oturup böyle konuları konuşmaya kalkışırsanız, büyük bir hayal kırıklığıyla yanlarından kalkıp gidersiniz! Evet, çünkü geleceğe dair düşleri, umutları ve hedefi olmayan nesiller ve toplumlar; ezenlerin eziciliğini şefkat (!) belleyip güdülmeye razı ve sadece gündelik yaşamı yeğlemeyi düşünür hale gelmektedirler. Ali’den (Elo) Sinan’a (Sino); Hümed’den Maho’ya, Remo’danHaso’ (Hasan) ya kadar geniş bir yelpazede; ufukları kapalı, hedefleri belirsiz, ebedi hayatta dair herhangi bir gayesi olmayan kalabalık bir kitle, hala varlığını sürdürmektedir, bu yakın bölgede… Ağam, abim, beyim türünden yalakalık içeren göstermelik hürmetlerin yanında; sizi severim, işinizi iyi yapın yeriniz sizindir politikalarıyla kapitalizmi oynayan modern çarkçıların ruh halleri ise, havada uçuşmakta son sürat!... Dünyanın dengeleri değişmişse de, teknoloji meknoloji insan yaşamının her alanına girmiş olsa da; insanlar kendi durumlarını düzletmeyi düşünmedikleri müddetçe; ezenin acımasız tokmağı, ezilenin kafasından hiçbir zaman eksik olmayacağı kesindir. Şimdi bunları neden söylüyoruz değil mi? Çünkü yaşadığımız bölgede, iki üç kuşak gerilere gidildiğinde; o günün mevcut uyanıklarının, dönemlerinin şartlarını kendi lehlerine fırsata çevirmekle; kocaman dünyevi servetlere konup sahip olmayı başardıkları görülecektir. O gün bu gündür, tedavülde olan beşeri sistemler; bu dengesiz paylaşıma ne her hangi bir çözüm getirdi, ne de emekleri zayi olan kalabalık ezilen bir kitlenin, (Ali’ler, Maho’lar, (Mahmud) Remo’lar) (Ramazan) ve nice öz isimleri bile kendilerine yakıştırılmamış gariban insanların; hakları kendilerine verildi… Sosyal dengesizlikler, adil olmayan gelir dağılımları ve paylaşımlar; insanların arasına uçurumların açılmasına sebep oldu, olmaya da devam etmektedir. İşte adil olmayan gelir dağılımları, insanların vicdanlarında büyük yaralar açmış ve toplumsal felaketlere, kin ve adavetler kapı aralamıştır. Dolayısıyla hal böyle olunca, zamana gündelik, geleceğe karamsar bakan bir neslin oluşmasının alt yapısıkendiliğinden oluşmaya başlamıştır… Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi: “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul! Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa/ Yaşasın kefenimin kefili karaborsa!” Demekle ta o günlerin bile adil olmayan gelir dağılımınıve döneminin Kapital ruhlu yaratıklarının yapıp ettiklerini; Şiirsel olarak özetleyerek, insanları uyarmaya gayret etmiştir… Yazı mecrasından uzaklaştı denilebilir, aslında gündelikçi ve gelecekleri karamsarlığa gömülmüş olan garibanların; müsebbibi olan her dönemin ezenler tayfasını anlatma özeti olarak, yazının bir bütün olduğu okununca görülecektir… Selam ve dua ile.