KÜRESEL OYUNLARI VE TEHDİTLERİ DOĞRU OKUMA

Ahlak, bir anlamda tuzun kokmaması anlamını taşır. Hukuk datuzdur. Tuz üstündür. Dengedir. Tuz, doğası gereği kokmaz; kokanın kokusunugiderir. Kim, ne kokarsa koksun, bir çaresi vardır: Tuz. Ama tuz da kokarsa? Bubir felakettir. Olağanüstü bir durumdur. Ne yapıp edip tuzun kokmasınıengellemek genel bir fayda ve gerekliliktir. Çünkü tuz herkese lazımdır. Tuzun, kokuşmuşluğu gidermeye yönelik tüm eylemler,niyetler, girişimler değerlidir. Bu eylemlerin hepsi erdemli insanlarınyapacağı, yapması gereken zorunluluklardır. Bütün kokuşmuşluklar, bir hakihlalini barındırır. Nerede hak ihlali varsa; orada kokuşmuşluk var ve tuzundevreye girmesi gerekir. Toplumlar, onların hak üzere kurmuş oldukları dengeyikorumak ya da toplumu bu dengeye götürmek için, hak ihlalleriyle mücadele eden,egemenleri uyaran, toplumu bilinçlendiren girişimlerde bulunurlar. Ancak, bununetkili olabilmesi için, tuzun kokmaması gerekir. Tuz ne zaman kokar? Tarafolduğu zaman. Adaleti, hakkı kaybettiği zaman. Aslında tuz kokmaz, koktuğuzaman, tuz olmaktan çıkar. Tuzun işlevini engellemek herkese zarar vermektir.Yine en büyük ihlal de; adaleti sağlamak değil de, başka hesaplarla ihlallerekarşı çıkma görüntüsüdür. Erdemli insanın tarafı tektir: Hakkı gerçekleştirmek. Bizdeki toplumsal kuruluşların da kendi toplumdinamiğimizden kaynaklanıyor olmaması, onların toplumda etki bırakmasınısınırladı. Özellikle insan hakları örgütlerinin, insan, haklar ve ihlallerkonusunda kısmen toplumda farkındalık oluşturdukları gerçeği inkar edilemezancak genel anlamda toplumun haktan yana olması tavrı gelişkin bir ivmeyeevrilemedi. Bu bakımdan toplumun önemli bir kesimi hala manipülasyonlara veyanlış algılara karşı edilgen yapısını sürdürmeye devam etmektedir. Buörgütlerin yerel ve küresel olanlarının hemen hepsinde geri bir elin olduğu yada kimi küresel güçlerin hesapları olduğu zaman zaman gündeme gelmekteydi. Bunda, sayıları çok sınırlı da olsa insan haklarıörgütlerinin ve hukuk sisteminin gerçek anlamda tarafsız ve saygın bir konumagelememesinin de önemli payı var. Buna rağmen, tarihsel deneyimi ve toplumdamodern anlamda bir deneyime sahip olunmaması gibi sınırlıklara rağmen buörgütlerin önemli katkıları da olmuştur. Özellikle bölgemizde ve dünyada yaşananlar ve küreselzorbalığın daha aleni ihlalleri, küresel inandırıcılığı zedelemiştir. Bize tuzdiye sunulan küresel mekanizmaların, kendi asli amaçları dışında acımasızcakullanıldığını görmek, bu kurum ve kavramlara şüpheyle bakmayı beraberindegetirmiştir. Modern/seküler anlamda demokrasi, insan hakları gibi kavramlarında nasıl geçici birer araç oldukları ileride ortaya çıkacaktır hatta şimdidenortadadır. Ancak bu durum, siyasi ve küresel anlamda hiçbir hesapolmadan, fıtri, temel hakları anlamsız ve değersiz hale getirmez, getirmemelide. Bu yönde çabaların tümünü mahkum etme veya bu yapıların içinde bulunan veamaçları tuzu doğru kullanmaya yönelik çabalardan ibaret olanların saygınlığınıve bu çabalarını hiçe saymayı gerektirmez. Tüm bunlara rağmen, bu alanda faaliyet gösteren kuruluşlarınbazı verilerini, haberdar olma, resmin tamamı hakkında bir fikir yürütebilme vebenzeri nedenlerle irdeleme ve değerlendirme durumunda kalabilmekteyiz. Bundanda çekinmemeliyiz. Bu bağlamda, UHİM (Uluslararası Hak ihlalleri İzlemeMerkezi) tarafından her yıl düzenli olarak yayımlanan “Dünya Hak İhlalleriRaporu”nun 2017 sayısının tanıtımı amacıyla yapılan basın açıklamasından bazıverilere göz atalım: “Avrupa’da Aşırı Sağın Yükselişi 2008 yılında patlak veren ekonomik krizin etkileriyleberaber, son yıllarda mültecilerden duyulan hoşnutsuzluk Avrupa’da aşırı sağınyükselmesinde temel dinamikleri oluşturmuştur. Avrupalı devletlerde yapılan son genel seçimlerde aşırı sağpartiler; Avusturya’da yüzde 24, Danimarka’da yüzde 21,1, Finlandiya’da yüzde17,6, Fransa’da yüzde 13,6, Hollanda’da yüzde 13, İsveç’te yüzde 12,9,İsviçre’de yüzde 30,7, Macaristan’da yüzde 65,1,Norveç’te yüzde 16,3 vePolonya’da yüzde 46,4 oy almışlardır. Aldığı referandum kararıyla AB’den ayrılma kararı alanİngiltere’nin ulusalcı refleksi ve akabinde 2016’nın sonlarına doğru İslamkarşıtı söylemlerle ABD’de başkanlık seçimlerini kazanan Donald Trump’ıniktidara gelmesiyle Batı’daki sosyal ve siyasal dönüşümbaşka bir boyutaevrildi. Bu sürecin devamında Trump’ın 6 Müslüman ülkenin vatandaşlarınayönelik aldığı “vize yasağı” kararı ABD’nin İslam’a ve Müslümanlara yönelikbakış açısının en keskin tezahürü oldu. Batı’da “Dördüncü Aşırı Sağ Dalga” olarak nitelendirilen sondönemdeki bu “öfkeli” yükselişin, iki sebeple izahı mümkündür: 2008 Küresel Ekonomik Krizi ve mülteci meselesi Aşırı sağ fikirlerin bu denli revaçta olmasının tekgöstergesi siyasi partilerin oy oranlarındaki artış değildir. Son yıllarda,aşırı sağcı birey ve grupların gerçekleştirdiği saldırı ve suç eylemlerinde deciddi artışlar gözlenmiştir. Nitekim, 2017 yılının ilk çeyreğinde yalnızca Almanya’da200’den fazla Müslüman saldırıya uğramış, kadınlar tesettürleri nedeniyleaşağılanmış ve Müslümanlara ait özel mülkler tahrip edilmiştir. İngiltere’de yaşayan Müslümanlar da çalışma hayatında vesosyal yaşamda benzer önyargılı tutumlara maruz kalmaktadır. Müslümanlarayönelik saldırılara her gün yenisinin eklendiği ülkede, 2016 senesinde toplamda3.886 olan ırkçı ve İslamofobik saldırı sayısı 2017 yılında %41 oranındaartarak 5.848’e yükselmiştir. Fransa ise 2017 yılında, mülteci kamplarına yapılan ırkçısaldırılarla beraber hükümetin mültecilere karşı yürüttüğü ayrımcı siyasetlehafızalara kazındı. Çelişkiler Yılı Küresel aktörler, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibikavramlar üzerinden dünyaya direktifler vermeye kalksa da eleştirdikleripolitikaları kendileri uygulamaktan geri durmuyor. ABD’nin vize uygulamaları,Fransa’da OHAL, İngiltere’de güvenlik ve Almanya’da göçmen yasaları bunun enaçık örneği. Kamu kurumları ve bağımsız STK’lar tarafından yapılan tümaraştırmalar, ABD ve Avrupa’da Müslümanların maruz kaldığı ayrımcılık veşiddetin arttığını gösteriyor. Bütün bu veriler Batı’nın hamisi olduğunu iddiaettiği değerlerle çeliştiğini ortaya koyuyor. Dünya gündemi, Suriye, Irak ve Filistin ile meşgulken;Arakan, Patani, ve Moro’da yapılan katliam ve soykırımlar İslam âleminin dahidikkatini çekmiyor. ABD önümüzdeki on yılda nükleer enerjiye 400 milyar dolarharcayacak. Dünyadaki nükleer silahların %93’ü, yani her an alarm halindeki 10bin kadar nükleer silah ABD ve Rusya’ya ait. Buna karşılık en büyük nükleertehdit olarak; İran, Pakistan ve Kuzey Koreöne çıkarılmaktadır. Kapitalist sistemin şişirdiği finansal balon her geçen günpatlamaya daha çok yaklaşıyor. Dünya’nın en büyük ekonomileri olarak bilinenABD, Çin ve Japonya’nın toplam borcu 63 trilyon dolara varmış vaziyettedir. Toplumsal Hastalıklar Yılı Her geçen sene dönüşerek daha tehlikeli bir boyuta ulaşanİslamofobi, daha doğru bir tabirle İslam düşmanlığı, Batı toplumu açısındanruhsal bir hastalık haline dönüşmüştür. Küresel kültür endüstrisinin sinema, televizyon vb.mecraları kullanarak oluşturduğu popüler kültür tüm insanlığı bir kimlikbunalımına sürüklemeye devam ediyor. Küresel sistemin insanlığı felakete sürükleyen uygulamalarıneticesinde bugün dünyada 1 milyardan fazla sigara tiryakisi, 600 milyon obez,yüz milyonlarca madde bağımlısı ve alkolik insan mevcut. İnsanlık topyekun birbiçimde maddi ve manevi hastalıklarla boğuşuyor. Milyarlarca genç şiddet ve müstehcen içerikli dijitaloyunlarla teknoloji bağımlılığının pençesine düştü. Yalnızca ülkemizde birgünde dijital oyunlara ayrılan süre 52 milyon saattir. İki Yüzlülükler Yılı … Çevre sorunlarının çözümüne yönelik sözleşmeler imzalanıyorancak hiçbir Batılı devlet bu sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülükleriniyerine getirmiyor. Çifte Standartlar Yılı Türkiye dünyayı en az kirleten ülkelerden biri olmasınarağmen, dünyayı en çok kirleten ABD, Rusya, Çin ve Almanya gibi ülkelerle aynıkefeye konulmak isteniyor. … Küresel ilaç endüstrisi, patent sözleşmeleri aracılığıylayeni ilaçların geliştirilmesini tekeline alıyor ve Türkiye gibi ülkelerde milliilaç sanayilerinin gelişmesini, ilaçların daha ucuza mal edilmesini engelliyor. Dünyada hâlihazırda 444 adet nükleer reaktör bulunmakta, 64adet nükleer santralin yapımıysa devam etmektedir. Bunların 99’u ABD, 58’iFransa’da yer almaktadır. Fransa enerjisinin %77’sini, Güney Kore %30’ununükleer enerjiden sağlamaktadır. Fakat Türkiye’de yapımı süren tek nükleersantral dünyanın en büyük çevre sorunu gibi yansıtılmaktadır. Çevre kirliliği her yıl 10 milyon can alıyor. Ölenlerintamamına yakını düşük ve orta gelirli ülkelerden insanlar. Ancak oluşturulansuni gündemlerle bu konudaki sorumluluk, sorunun esas müsebbibi Batılı devletve şirketlerdense mağdur olan taraflara yüklenmek isteniyor. Küresel sistemin işgal politikaları yalnızca askerimüdahalelerle sınırlı kalmıyor. Toplumlar kültür-sanat, sağlık, çevre, ekonomi,medya ve eğitim gibi birçok alanda sömürü ve manipülasyona maruz bırakılıyor.Küresel güçler, kendi çıkarlarına uygun oluşturdukları gündemlerle resminbütününü görmemize engel oluyor.” Sonuç olarak bu tabloya bakıldığında; dünya, küresel anlamdasıcak savaşlara doğru bir sürece girmiş bulunuyor. Küresel anlamda yaptırımgücü olanların ise ihlal veya hak gibi bir duyarlılıkları olmadığı gibi; enbüyük ihlallerin de yine bu güçlerce yapılıyor olması dünya mazlumlarını farklıarayışlara götürebilir. Bu da küresel hegemonyaya karşı, etkili bir duruş vedireniş gerektirir… Bu bakımdan, kişisel duruşumuzu belirlerken, küreseltehditlerin kişi, aile ve toplum bazında bize yansımalarını iyi okumak veüzerimizde oynanmak istenen oyunlara karşı bilinçli davranmak zorundayız. Rabbim, haktan ve mazlumlardan yanadır, selam ve dua ile.