YEREL YÖNETİMLERDEKİ TUTUM FARKLARI

Günümüzde birçok yerel yöneticiye bakınca insanın aklına şu soru geliyor, Amaç “hizmet etmek mi? Yoksa siyaset yapmak mı? ” elbette ikisi bir arada da olabilir ancak son yıllarda ikisini bir arada yürütebilen pek az sayıda yönetici olduğunu gözlemlemekteyiz. 18 yıllık profesyonel ( kariyer veya iş ) hayatımda ülke genelinde 70 civarında belediye ve 14 ülkede çeşitli kuruluşlarla ve yerel yönetimlerle çalışma fırsatım oldu. Toplam 8 yılı belediyeler ve bakanlık bünyesinde bizzat çalışarak geçirdim. Akabinde, üstte sayılarını paylaştığım ölçüde geniş bir coğrafyada özel sektör temsilcisi olarak ya da kendi şirketim adına çeşitli projeler yürütmek ve danışmanlık yapmak babında hizmet verdim. Bu yüzden gerek yurt içi gerekse yurtdışı mecrada, yerel yönetimlerin yapısı ve vizyonu hakkında naçizane tecrübeye sahip olduğumu ifade edebilirim. Bu girizgâhtan sonra değerlendirmeye geçmemizin daha doğru olduğunu (olacağını) düşündüğüm için kısa bir aktarımda bulundum. Genellikle “siyasi gelecek amaçlı tutum” ile “hizmet esaslı tutum” arasındaki farkın, kentlere doğrudan yansıdığını müşahede etmekteyiz. Bu bağlamda hemen söylemeliyim ki; Bu iki gayeyi aynı anda taşıyan, maharetli yöneticiler elbette mevcut ancak “katma değeri yüksek” şehirlerin artması için bu tip yöneticilerin sayılarının artması gerekmektedir. Yerel yönetimlerde ki diğer cenah ise üst düzey bürokrat kesimi. Bu kesim dinlendiğinde, üstte izah ettiğimiz farkı daha net bir biçimde ortaya koydukları görülecektir. Ancak o kademede de iki tip yönetici hemen göze çarpmakta. Bunların bir kısmı belediyelerin “ hizmet odaklı tutum ” ortaya koymaları için çaba sarf ederken diğer kısmı ise “ ilk seçimde aday adayı olmak ” üzere bir kariyer hedefiyle hedeflenmiş durumda. Hal böyle olunca, yeni kurulan bir yönetime bakıldığında 2 bilinmeyenli bir denklemle karşılaşılıyor. Denklemin birinci bilinmeyeni; “ seçilmişlerin hangi tutumla ilerleyeceği ” konusu, ikinci bilinmeyeni ise “ etkin kademedeki bürokratın hangi tutumu sergileyeceği” konusu. Şayet “stratejiler ve faaliyetler” belirlenirken “hizmet esaslı tutum” gözetilirse, o kentteki yönetim; “model olmaya layık” hizmetler üretebilmektedir. Fakat yukarıda bahsettiğimiz 2 tutumdan birisini ihmal etme gibi bir eğilim söz konusu olursa ve üstelik ihmal edilen kısım “ hizmet esaslı tutum ” olursa, “kentin sorunlarını okuma ve proje üretme becerisi” maalesef tercih nedeni olmaktan çıkmaktadır. En basitinden bir örneği ele alalım; belediyelerin asli görevlerinden biri olan “ kent disiplini sağlama ” işidir. Bunun için dişe dokunur bir bütçe bile gerekmez. En azından bu konuda “ kentli olma kuralları ” tavizsiz tatbik edilmelidir. Her uygulamada olması muhtemel ihmaller bu uygulamada da yaşanırsa, işte o zaman Ortadoğu şehirlerini andıran görüntülere sahip kentlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. -“Tek gayesi siyasi geleceği” olan bir yönetici eğer “hizmet esaslı tutum” ile hareket ederse, zaten milletin tamamının takdirini kazanır. Bu da otomatikman siyaseten kazançlı çıkmayı beraberinde getirir. Zira üretilecek projelerle halkın hayatını ciddi oranda kolaylaştırmış olan bir yerel yönetim, halk desteğini doğrudan üzerine çeker. Fakat tüm bunların aksine; -Israrla tavizlerle hareket edilecek olunursa, hizmet bekleyen halk ilk sapakta ayrılır. Sadece taviz verilen kesim kısa vadeli bir memnuniyet duyar, fakat şehrin genelindeki imaj onları da etkileyerek yeni limanlar aramaya başlatır. Bu durum, insan fıtratı gereğidir. -Şahsi talebine genellikle olumlu yanıt alan birisinin, illa birkaç isteğine olumsuz cevap verilmesi muhtemeldir. İşte böyle bir anda, o tavizkar yöneticiye ait “ kâğıttan kale yıkılır ” ve tabiri caizse “ ondan daha kötüsü ” olmaz. Yönetici, bu kişiyi nankörlükle suçlar ancak nafile. Kendisini alaşağı etmeye çalışacak ilk kişilerden birisi kuvvetle muhtemel o ve onun gibi talep sahipleri olacaktır. Diğer bir deyişle; “ Taviz tavizi doğurur. En sonunda da taviz nankörü doğurur. Yöneticinin de, kendini savunma çabası içerisinde savrulan bir görüntüye düşmesi kaçınılmaz olur. ” Sonuç olarak bu makamlar araç değil amaç edinilmesi gereken, mesuliyeti yüksek olan makamlardır. Dolayısıyla siyasi de, bürokrat da “teknik ve idari beceriye sahip, iş ve işlemlerinde adil” ise bu görevlere talip olmalıdır. İlla bir kaygı olacaksa, ilk ve tek kaygı “ proje üretebilme ” üzerine olmalıdır. Bu durumun sadece “vaat olarak dile getirilmesinden” bahsetmiyoruz elbette, kişinin vicdanının sesi olarak “kendi kendisine verdiği cevabın” bu olmasından bahsediyoruz. Ancak böylelikle, “ güzel örneklerine şahit olduğumuz yerel yönetim tabloları ” sergilenebildiği akıllardan çıkarılmamalıdır.