İSTİKLAL MARŞI’NI ANLAMAK

12 Mart 1921’de, kabul edilen İstiklal Marşı’nın kabulünün 100. yılındayız. Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile 2021 yılının “Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı Yılı” olarak ilan edilmesi sonrası anma ve kutlama faaliyetleri icra ediliyor, edilecek… İstiklal Marşı’nı ve Mehmet Akif ERSOY’u; alışılagelmiş resmi toplantı ve etkinliklilerle anlayabilir miyiz, ya da Akif’i tanımadan İstiklal Marşının ruhunu anlamadan millet olarak büyük şaire karşı görevimizi yerine getirmiş olabilecek miyiz? Akif denilince yarım yamalak bir biyografi, safahatından bir iki şiir onu hakikaten anlamamıza yol açar mı? İstiklal Marşı ve birkaç destan şiirinin dışında millet olarak ne kadar biliyoruz? Üzerinde durulması gereken konular var Akif’le ilgili. Akif’in esasında bir hüzün şairi olduğunu, bir yalnız adam olduğunu, hayatının 11 yılını uğruna İstiklal Marşı yazdığı vatanından ayrı geçirdiğini, fakirlik içinde geçirilen bir ömür yaşadığını, oğlu emin ERSOY’un hüzünlü hikâyesinin sonunda bir kamyon karoserinin içinde ölü bulunduğunu bilmeden anlayamayız Akif’i. Tarihle yüzleşmek adına bunları bilmek durumundayız. Bu vatanın kendi evlatlarının kıymetini bilmesi adına gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Bu yüzden “Hicran Şairi Akif”i tanımalıyız. Dilerseniz Akif’i tanıma konusunu başka bir yazıya bırakarak biz bugün İstiklal Marşını anlamaya çalışalım. Elbette ki İstiklal Marşı’nı anlamayı kastederken okunan metnin ne demek olduğunu ortaya koymayacağız. Belki metnin arka planındaki ruhu ortaya koymaya çalışacağız. "İstiklal Marşı; bu topraklar için bir var oluş manifestosudur. İmparatorluğun yıkım sürecinde ya tamamen yok olacaktı ya da kendini yeniden var kılacak bir tavır ortaya koyacaktı. Bu topraklara var oluş imkânı sunacak olan ruha ihtiyaç vardı. Birinci Meclis açılmış, Ankara Hükümeti kurulmuş idi, tam bu süreçte Sevr Anlaşmasını bu millete dayatan emperyalist anlayışa karşı mücahede-i milliye (milli mücadele değil, milli mücahede) başlamıştı. Yok olma tehdidi ile karşı karşıya olan Anadolu insanının umuda ihtiyacı vardı, bu toprakları ve bu topraklara ruhunu veren millet anlayışını diri tutmak dahası korumak gerekiyordu. İstiklal Marşı tam da bu süreçte bu topraklarda yaşayan Anadolu insanına millet olma duygusunu yitirmemek için bir ses olmuştu. “Korkma” diyerek başlamıştı. Çünkü korku, koruma güdüsünden kaynaklanıyordu, insan korumak, muhafaza etmek istediğini yitirmekten korkardı. “En son ocak” sönmeyinceye kadar umut var olacaktı bu topraklarda; zira ocak aile demekti, sofra demekti, “maide” demekti. Aile medeniyetimizin en küçük birimi idi, ne kadar zor şartlar içinde yaşarsak yaşayalım, bu topraklarda aile yıkılmadıkça, aile yok olmadıkça karanlıkların ardında şafak muhakkak doğacaktı. Hakka tapan, hakka inanan bir milletin hakkıydı elbette istiklal… Allahın hür kıldığını kimse esir edemeyecekti, tek dişi kalmış medeniyet ne kadar büyük teknolojilere sahip olursa olsun, iman varsa imkân da var olacaktı. Zorluklardan sonra kolaylık, karanlıkların ardından aydınlık olacaktı. “İstiklâl Marşı’nı nasıl yazdın? diye soruyorlar Akif’e; Yavaşça yatağından doğruluyor, yastıklara yaslanıyor, sesi birden canlanıyor: - ‘Doğacaktır, sana va’dettiği günler Hakk’ın!..’Bu, ümitle, imanla yazılır. O zamanı düşünün… İmanım olmasaydı yazabilir miydim?” İlk dizesinden son dizesine varıncaya kadar Kur'an-ı Kerim'in aydınlattığı bir idrakin, bir gönlün, bir duruşun ifadesidir İstiklal Marşı. “Korkma!” ile başlayıp, “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!” ile bitiyor. Daha ilk kelimesi ile ilhamını Kurandan aldığını ortaya koyuyor; “La Tahzen” "Korkma, hüzünlenme Allah Bizimle beraberdir.” (Tevbe 40) Şüheda,şehadet, hudâ, Hak, iman, cennet, mabet, ezan, mahrem, vecd, secde, arş, hilal kelimeleri de bizi Kuran’a götürecektir. Evet, İstiklal Marşı; Akif’in Leyla’sı olan “Millet”i küllerinden diriltmek için öz(gürlüğ)e dönüş çağrısıdır. Bu milleti millet yapan değerleri ortaya koyuyordu, bu millette her şeyi kaybetse bile nereden ve nasıl ayağa kalkacağını gösteriyordu, millet olma duygusunu aşılıyordu. İstiklal Marşı millete sesleniyordu ama aynı zamanda baştan sona duaydı. Allah’a sesleniyordu. “Ruhumun senden, İlahi, şudur ancak emeli...” yakarışıyla bir münacata dönüşüyordu. Bakmayın marş dediğimize, bir dua, bir manifesto, bir özgürlük bildirisi, emperyalizme karşı bir duruş ve elbette “var ölüşten” kurtulmak için “bir varoluş” metnidir İstiklal Marşı… İstiklal Marşı’nı anlamak; bu milleti millet yapan değerleri anlamaktır, milletin özünü tanımaktır zira İstiklal Marşı bizi son tahlilde İslam’a götürecektir, Kuran-ı Kerim’e ulaştıracaktır… “Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ” diyen İstiklal Şairi 1925’ten sonra ölümüne yakın zamana kadar 11 yıl bu vatandan ayrı kalmıştır. Bugün İstiklal Marşı’nı anlamak belki de Akif’in bu vatandan ayrılışı anlamakla mümkün olacaktır. Kim bilir belki de Akif; “İstiklal Marşını yazmış olmanın bedelini” çektiği hasret ve hüzünle ödemiştir ama Akif’in İstiklal Marşı ile yaptığı aşı bu milleti her zaman ve her şartta yeniden ve yineden küllerinden diriltecek kadar tazedir… Ruhu Şad mekânı cennet olsun