HAC İLE İLGİLİ BİR DEĞERLENDİRME

Bilindiği gibi koronavirüs salgını uzun bir süredir herkesi evlerine kapattırdığı gibi işyerlerinin, okulların, camilerin, hatta tüm mabetlerin kapanmasına da yol açmıştır. Müslümanların kıblesi ve Hac ibadetinin Merkezi olan Kâbe de ne yazık ki kapanmıştır. Bu yıl haccın da iptal edileceği konuşulmaktadır. Kâbe’nin kapandığı, tavafın durduğu hiçbir zaman olmamıştır. Bu, müslümanlar için çok üzücü, ibret verici ve düşündürücü bir olaydır. İslam ümmeti olarak acaba hangi amellerimiz Kâbe’den kovulmamıza ve cezalandırılmamıza yol açtı? Şakaklarımızı iki elimizin arasına alıp düşünmeli ve kendimizi sorgulamalıyız. Kur'an-ı Kerim, bizi onurlandırarak "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız ve Allah'a iman edersiniz." (Al-i İmran, 110.) ayetiyle insanlara rehberlik etme görevini bizlere vermiştir. Başka bir ayette: "Siz insanlara gözetleyici olasınız, Resul de size gözetleyici olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık.." (Bakara, 143.) buyurarak yine insanlara rehberlik görevi ile bizi sorumlu kılmıştır. Bu itibarla biz sorumluluğumuzun bilincinde olmalıydık, diğer insanlara benzememeliydik. Acaba hangi görevimizi ihmal ettik, hangi sorumluluğumuzu yerine getirmedik de bu İlahî cezaya maruz kaldık? Bütün dünyasını iman ve Kuran hakikatlerine feda eden asrımızın büyük âlimi Bediüzzaman'ın yıllar önceden bu konuyla, yani “acaba ümmetçe nerede hata yaptık?" konusuyla ilgili olarak yaptığı tespitler bugün bize ışık tutacak niteliktedir. Sunuhat adlı eserinde "Rüyada Bir Hitabe" başlığıyla anlattığı bir rüyasında, İslam'ın mukadderatı teşekkül etmiş muhteşem bir meclisin kendisini “ felâket, helâket asrının adamı” unvanıyla çağırması ve sorular sorması üzerine verdiği cevaplar sunulmuştur. Namaz, Oruç ve zekât ile ilgili sorular sorulmuş, kendisi de cevaplar vermiştir. Ancak garip bir şekilde Hac konusunda sorular sorulmamış, bu konuda suskun kalınmış. "Rüya hacda sükût etti (sustu).” diyen Bediüzzaman, bu “sükût”un sebeplerini şöyle açıklıyor: “Çünkü haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Cezası da keffâretü'z-zünûb değil, kessâretü'z-zünûb oldu. Haccın bahusus taarrüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti." (Sunûhât, s. 58.) Sükûtun (susmanın) aslında çok mesajlar ifade ettiğini de anlıyoruz. "Sükût ikrardandır" sözü boşuna değildir. Demek bazen sükûtun içinde çok sözler saklıdır. Rüyadaki meclisin Hac konusunda suskun kalmasının nedenleri ile ilgili tespitleri günümüzde Haccın kapanmasına neden olan musibete yol açan hatalarımızı açıkça dile getirmektedir. Gelin bu tesbitleri açarak daha iyi anlamaya çalışalım: Haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celbetti: Namaz, oruç ve zekâtın terk edilmesi bazı musibetlere yol açtı, bu da ümmettin günahına keffaret oldu. Ancak haccın terki ve hikmetine uygun olarak gerçekleştirilmemesi, musibetle keffaret olma imkânı sunmadı. "Cezası da keffâretü'z-zünûb değil, kessâretü'z-zünûb oldu." cümlesiyle ifade ediyor ki: Diğer ibadetlerin ihmaliyle işlenen günahlar, musibet yaşatılarak keffaret olup bağışlanmasını sağlamasına karşın, haccın terki ve hikmetinin ihmali, gazap ve kahrı çeken affedilmez bir suç oldu. Bunun cezası olarak "kessaretü'z-zunub" yani günahların daha da çokça artması oldu. Sonraki cümlelerde "kessaretü'z-zünûb'" cezasına yol açan haccın ihmal edilen hikmetini açıklıyor. Bu hikmetleri şöyle sıralayabiliriz: 1- "taarrüfle tevhid-i efkârı"n ihmali: Haccın en önemli hikmetlerinden birincisi, müslüman olan tüm kavimlerin hacda birbirleriyle tanışarak fikir birliği etmelerinin sağlanmasıdır. Hacda biraraya gelen muhtelif kavimlerin tanışmak ve kaynaşmakla kardeşlik bağları kuvvetlenmiş olur. 2- "teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye"nin ihmali: Haccın önemli bir hikmeti de, müslümanların, siyasette, ekonomide, ticarette, sanayide, hatta kültürel alanlarda güç birliği yapmalarının sağlanmasıdır. İşte birbirleriyle yardımlaşarak çalışma ortaklığını, birlikte çalışmayı içeren ve her yönden güç birliği yapmayı sağlayan bu yüksek İslâmî siyaset ihmal edildi, gözetilmedi veya gereği yapılmadı. 3- "maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmali": Toplumsal geniş yararların ihmalidir. Başka bir deyişle, bütün toplumu çevreleyen büyük fayda demektir. Hacın önemli bir hikmeti tüm İslam toplumuna sağladığı geniş yararlardır. Örneğin, Müslümanların birbirlerinin ekonomik, siyasi, kültürel gibi çeşitli sıkıntılarından haberdar olmaları ve çözüm önerileri sunarak birbirlerine yardım ve destek olmaları. Bunlar haccın sağladığı toplumsal maslahatlardandır. İslam'da toplumun hukuku, şahsi hukuk ve kemalattan daha önceliklidir. Bediüzzaman, "Cemiyeti ve toplumu ilgilendiren vazifeler ve ibadetler, velev sünnet kabilinden dahi olsa, şahsi kemalattan ve vazifelerden daha ehemmiyetlidir." ifadesiyle bu meseleyi dikkatlere sunmuştur. 4- İşte bütün bu ihmallerin sonucunda, “ düşmana milyonlarla İslâmı (müslümanı), İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti." Yani haccın sağlaması gereken “fikir, güç ve maslahat (yarar) birliği” hikmetleri ihmal edilip gerçekleşmemesi, milyonlarca müslümanın düşmanlarının emrinde İslam ve Müslüman aleyhinde çalıştırılmasına zemin hazırladı. Müslümanlar, kendi düşmanlarının İslam aleyhindeki hizmetlerinde kullanılıp çalıştırıldılar. İslam’ın şartı olan Hac dahi düşmanlarının çıkarlarını sağlayan bir araca dönüştü, hacdaki yüklü ekonomi İslam düşmanlarının çıkarlarına hizmet etmiş oldu. Müslümanlar, dünyanın çeşitli bölgelerinden hac için yola çıktıklarında, aynı anda Amerika, Avrupa, Çin, Japon ticaret gemileri de Cidde limanına yanaşıyordu. Hacdaki Pazarda hep kazançlı çıkan yine yazık ki İslam düşmanları oluyordu. Elbette bu kabul edilemez bir durumdur. Demek ki hacca ve umreye gitmekle ya da hac ve umre organizasyonları yapmakla iş bitmiyor. Kâfirlerin çıkarlarına hizmet eden durumu tersyüz etmek gerekmektedir. Allah’ın yeryüzündeki sembolü olan Kâbe’nin ümmet olarak yüzümüze kapanmasından ders çıkarmalı ancak ümidimizi yitirmemeliyiz. Haccın hikmet ve maslahatlarını sağlayacak gerçekçi bir tövbe ile Allah’a sığınmalıyız. Bu konuda ümmetin yönetici ve kanaat önderlerine büyük görevler düşmektedir.