DİNMEYEN NAĞME; MUHAMMED İKBAL

Bütün doğu dünyası ne hâle geldi bir bak. Külü göğe savrulmuş bir ateş sanki. Boğulmuş bir inilti, susuyor, eseri yok. Bu kaybolmuş bir feryat. Uyan derin uykudan. Derin uykudan uyan!” Muhammed İKBAL denilince bir resim geliverir aklımıza, eli şakağında düşünceli, hüzünlü ama umudu çağrıştıran bir resim. İkbal; Şair mi filozof mu, mütefekkir mi, Mutasavvıf mı? Tek başına hiç biri. Belki hepsi. Doğu ile batı arasında, gelenek ile yeni arasında, Gazali ile Nietzsche arasında bir med- cezirdirİkbal. Şarkın ruhunu arayan,doğunun sönmeyen yıldızı, ‘Benliğin Sırlarını’nda kaybolan, ‘Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu’nu dert edinen,gönül âlemine çağrıcı, derin bir mana, konuşması sukut, dili dilsizlik olan bir aşk adamı, bir dert adamı, bir amel adamıdır Muhammed İkbal. Aşka adanmış bir ömrün adıdır ikbal. Aşk maksattır, aşk davadır. ‘Eğer insan içinde amaç ve amaçlarına ulaşmak için bir arzu yaşatmazsa bir avuç topraktan başka bir şey değildir. Keklik ayağa sahip olduğu için güzel yürür zannedilir, oysa o güzel yürüdüğü için o ayaklara sahip olmuştur. Bülbül gagaya sahip olduğu için nağmeleri güzel sanılır, oysa güle en güzel nağmeyi söyleme arzusu onu gagaya malik etmiştir.’ Her yol aşka çıkar İkbal’de. Yolun zorluğunun bilincindedir aşkın zorluğunun. Canına aşkı yerleştirmesi ondandır. Aşk yolu çok uzundur, lakin bazen olur ki/Bir ah ile yüzyıllık yolu aşıp gidersin/Hakkı durmadan ara ümit eteğini elinden hiç bırakma… Bir dert adamıdır İkbal; ‘Allah’ım insanlar seni verdiğin nimetlerden ötürü sever, ben ise verdiğin belalardan dolayı seviyorum.’ diyecek kadar dertleriyle rıza makamında mutmain bir adamdır. Derdi Müslümanlardır, Müslümanların parçalanmışlığıdır. Ömrünü Müslümanların ittihadına adayan bir millet adamıdır, bir ümmet adamıdır. Bazen nasihat edecektir; İnci gibi onun ipine dizil yoksa toz gibi dağılırsın... BazenMüslümanların haline kızacaktır, Kaç Müslümandan sığın İslam’adiyecektir… İslam milletinin şirazesi bozuldu sen söyle senin Müslümanların nereye gitsin… Batı ile doğu arasındadır İkbal. Batının fırtınalı düşünce okyanusundan tek bir damla su yutmadan çıkabilmiştir. İman bunalımı yaşamamıştır ikbal. Batının değerleri hiçbir zaman gözünü kamaştırmamıştır,çünkü o gözüne Medine’nin sürmesini çekmiştir. Ve vardığı sonuç; Batı dünyayı gördü, Tanrıyı unuttu, doğu tanrıyı gördü dünyayı unuttu…Kalp ve gönül için fesattır batı medeniyeti, zira ruhu pak kalmadı o medeniyetin. Ruhu pak kalmadığı için onun ne özü pak,ne fikirleri yüce, ne tutkusu içten…Dinsiz medeniyete dikkat et! Bu medeniyete tutkunluk, fitneler doğurur ve Lat ile Uzza’yı yeniden Harem’e sokar. Kalp, onun büyüsünün tesiriyle kör olur ve ruh susuzluktan onun serabında helak olur. O, gönül şevkini öldürüyor, hatta kalbi kalıptan koparıp atıyor. Öyle usta bir hırsız ki güpegündüz soygun yapıyor!.. Bu medeniyet insanı ruhsuz ve kıymetsiz bir halde ortada bırakır… Çok gördüm doğu ve batının meyhanelerini /Burada saki yetişmiyor; orda ise tat yok şarapta... Dinsiz fikirler yüzünden batıda aşk ölmüştür, tutarsız fikirler yüzünden akıl köledir doğuda... Bugünkü ilimden aşk yanışını bekleme bu kâfirin kadehinde hakkın keyfini bulamazsın…Gelenek ile yeni arasındadır ikbal; Gönlüm dünde; gözlerim ibretle bugüne bakıyor yarının tecellisi beni şehit ediyor. Benim yepyeni bir dinim var… Bu çağ İbrahimini aramaktadır, zira kâinat puthane oldu la ilah illa Allah… Benliğinin sırlarının peşindedir İkbal. Akla saplanıp kalanlara inat gönül kapısını zorlayan adamdır. Zira ona göre Nefsini adam etmeden dünyayı adam etmeye yeltenenler boş işle uğraşmaktadırlar. Kendini arama, kendini anlama çabasıdır. İnsan-ı kâmile nefsin arzularından, bencil düşüncelerden geçerek varılır. Benliğin olgunlaşması Hakk’ın varlığıyla ilişki kurmakla olunur. Benlik bahçesinden gül dermek gerek. Bir müddet gönülHira’sında otur/ Kendini terk edip Hak diyarına göç et… Seni aydınlatan senin kendindir/senin kandilin kendi kalbindir…Varlık nedir benlik özünün ortaya çıkmasıdır/ kendine bir bak, zira özün ortaya çıkmış değil… Mollanın yanında hakkı inkâr kâfirliktir Benim yanımda kendini inkâr daha da kâfirliktir… Benliğini altın gümüş karşılığında satma, Kıvılcım karşılığında alev vermezler… Birde Ali Şeriati’den dinleyelim. “İkbal bir din ve dünya insanı, iman ve ilmin, akıl ve duygunun, felsefe ve edebiyatın, irfan ve siyasetin, Allah ve halkın, ibadet ve cihadın, inanç ve kültürün, dünün ve bugünün kişisi, gecelerin abidi, gündüzlerin arslanı idi, tek bir kelime ile Müslümandı… Kurumuş bir çölden, ansızın selvi ağacı gibi özgürce yükselerek dostun ve düşmanın gözlerini kamaştırmıştır.” Allame Doktor Muhammed İKBAL 21 Nisan 1938 tarihinde Cihan işlerinin tekâmülü ve taze hayatın kapısı olarak gördüğü hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ruhu şad olsun. Ondan geriye dinmeyen nağmeleri kalmıştır.