UMUDA NOT DÜŞERKEN

"Allah insanın ümidine nazar eder." Ayşe Şasa “Ne çok acı var.” Böyle başlıyordu Cahit Zarifoğlu; “Yaşamak” adlı kitabına. Zor günlerden geçiyoruz. Korona günlerinde;“ Ne çok ölüm var” cümlesi en çok dilimize dolanan cümle. Umuda ihtiyacımız var; karanlığa inat, zorluklara inat, sıkıntılara inat her şeye rağmen ümide yol bulmaya ihtiyacımız var. Her ne yaşayacaksak, her ne kadar yaşayacaksak, yaşadığımız sürece bize emanet olan hayatı umutla yaşamak için ümidi azık etmek durumundayız.Kervan göçmeden, yolda kalmadan, toprağın altına girmeden toprağın üzerinde mezar olmaktan kurtulabilmek için, varlığı varoluşa çevirebilmek için, kim bilir belki ölümü bile bir diriliş kılabilmek için yaşadığımız günlerde umuda yol bulmak, umuda yol olmak, umuda yol açmak durumundayız. Umuda notlar düşmek zorundayız. Notlarıma bakıyorum, yaşadığım dünyadan dünyama uzanacak bir pencere arıyorum. Garaudy, Don Kişot’undiliyle sesleniyor: “Benim açımdan dünyanın en büyük günahı, umutsuzluğa kapılmaktır.İman sahibi olmak ise, fırtına ve kasırgalara rağmen sabaha ereceğinize ve günle buluşacağınıza inanmak demektir...” Al sana pencere diyor; iman varsa imkân vardır, umutlu ol diyor. Eyvallah diyorum… Sonra Hz Ali sesleniyor çağlar öncesinden tüm çağlarda; sıkılan ve bunalan insana, kendine gel, kendini fark et diyor; “Derdin kendindedir bilmiyorsun. Derman da yine sende görmüyorsun. İçine koca bir âlem yerleştirilmiş. Kendini hala küçük zannediyorsun.” Kendime geliyorum, yöneliyorum yönelmeye en layık olana “Duha” makamında yakarıyorum : “Ve-d Duha” diyorsun ya. Sabaha, kuşluk vaktine, karanlığı sonlandıran mutlak aydınlığa yemin ediyorsun ya. Ey rabbim; Duha’yı istiyorum, İnşirah’a sığınıyorum. Karanlık gecelerin ardından gelmesi beklenen sabahını bekliyorum.Gecenin ardından gelen sabahı istiyorum. Bitsin istiyorum. İnşirahına sığınıyorum… Her zorluktan sonra kolaylık vardır… Biliyorum senden diliyorum. Yakarışıma şahit olan Ataullah İskenderi; gel diyor, gel ve dinle : “Melal içindesin. Yoksul olduğunu düşünüyorsun.Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? Kederle dolusun, merak ve endişe içindesin demek ki hakikatıgöremiyorsun. Karamsarlığın kaynağı Işıktan uzak durmaktır.Gayret atına bin, himmet dile ve ümit et. Bidayeti parlak olanın nihayeti de parlaktır. Gönül eri garip olmaz.” Geçmişten geleceğe ışık olan bir kandili veriyor elime. O ışıkla yola dönüyorum yeniden. Yolda Şirazlı Hafız’a rastlıyorum, Şiiri umut oluyor; düne, bugüne ve yarına… "Kaybolan Yusuf döner gelir Kenan’a, üzülme. Hüzünler kulübesi döner bir gülistana, üzülme. Gamlı gönül, düzelir halin, karamsar olma Şu divane başım kavuşur yine huzura, üzülme... Felek dönmediyse iki gün muradımızca Devran böyle sürmez ya hep; üzülme. Gönlüm, varlığımın temelini götürse de yokluk seli. Nuh’tur kaptanın; dert etme tufanı, üzülme..." Metin Karabaşoğlu’nu dinliyorum sonra; “Başkaları için yaşayanlar, başkaları sayesinde yaşayanlar; sorun olanlar çözüm olanlar; Ümit kıranlar ümit verenler; dert üretenler deva üretenler; şikâyet edenler çare bulanlar... Her iki tarafın insanlarının yaşadığı dünya gerçekte aynı dünyadır. Soludukları hava, içtikleri su, yedikleri ekmek aynı... Ama arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır...”“Melekleri Ürkütmeden” yürüyemediğim için utanıyorum. Niye böyle oluyor diye kendime sorduğumda meczubun diliyle cevap veriyor Gökhan Özcan; "Gözünü aç, avcunu aç, kalbini aç” dedi meczup,“rahmeti ıskalama!”Yürürken yolu yorduğumu, kalbimi ve avucumu gereği kadar açamadığımı fark ediyorum… Kendime gelebilmek için, karanlıklardan aydınlığa ulaşabilmek için sabaha yürümeye karar veriyorum. Sabaha sığınıyorum. Sabah en büyük umuttur insana. Gelir ve her gün yeniden öğretir;Karanlığın ardından aydınlığı müjdeler,Gecenin ardından sabahı gösterir.Nedir o zaman bu umut yoksunluğu?Nedir o zaman bu kadar karanlık çığırtkanlığı?Ey insan, insandan umudu kesme, Kendinden umudu kesme. Çoğalt aydınlığı, çoğalt umudu,Çoğalt güzelliği ve de iyiliği.Bırak kutsasın umutsuzluğu kutsayanlar,Sen sabaha yürü, aydınlığa yürü, Gecenin karanlığını yırtarak yeni güne yürü, Güneşe inan, güne inan,Güzelliğe, iyiliğe inan. Umuda inan, umut ol... Umutla ol... Sözü Yola Koymak” içindir, “hâl”i yola koymak içindir söylediklerim, umut içindir… “Bütün umutsuzluklarımızı, bütün karamsarlıklarımızı bir tarafa bırakalım istiyoruz. Bir yol olsun istiyoruz ve alsın bizi, bütün olmazlarımızı oldursun, yaşadığımız kargaşadan, fırtınadan kurtaracak bir liman olsun, bütün kalp yetmezliklerimize, dar almışlıklarımıza, yürek sıkışıklıklarımıza inşirah olsun, açsın gönlümüzü, ferahlatsın yüreğimizi. Umut olsun, nur olsun, aydınlık olsun, genişlik olsun sarsın her yanımızı.” Evet, umut için, umut olsun için, umuda imkân olsun için, umuda dair notlar topluyorum. Düşsem de düşüm hep olsun, düşmesin umudumun yüzü istiyorum. Cümleler şifa olsun, satırdan “sadır”a, dilden “dil”e yol bulsun istiyorum. Kelimelerin sıcaklığını doyasıya hissetmek istiyorum. Umuda not düşen kelimelerim, cümlelerim olsun istiyorum…