TANIDIK

Ticaret tanıdıkla yapılmaktaydı. Sonra ödeme kanalları gelişti ve tanıdık tanımadık herkesle yapılır oldu. Gelişme oldu ve bir daha da geri dönüş olmadı. Ziraat tanıdıkla yapılırdı. Öyle ya, sezon ortasında “ben yokum” deme ihtimali ortadan kalksın diye. Ardından makinalaşma ve profesyonel kontratlar arttı ve herkesle yapılır oldu. Gelişme oldu, bir daha da geri dönüş olmadı. Siyaset tanıdıkla yapılırdı. Sonra bakıldı ki, tanıdıklarla yapılan siyasette, yapılar güdük kalıyor. Dışarıda kalan hep dışarıda kalıyor. “Biz bize, diz dize. Gerisi bahara, güze” 90lı yıllarda kısmen, 2000li yılların başında ise daha geniş bir şekilde bu durumun hata olduğu keşfedildi. Artık siyaset de tanıdık kimselerin dışındakilerle yapılmaya başlandı. Siyasi yapılar bu yolla kabuğunu zorlar oldu. Kimi 4 eğilim dedi, kimi muhafazakâr demokrat dedi, kimi sosyal demokrat dedi. Ancak tanıdıklarının dışındakilerle siyaset yapma yolunu seçenler büyüdü. Diğerleri yerinde saydı veya kaybolup gitti. Son zamanlarda ilginç bir şekilde geriye dönüş yaşanmaya başlandı. Tanıdıklarla siyaset yapma kısırlığına tekrar dönüldü. -Siyasi partiler il başkanı atarken bile, “genel merkezde falanca genel başkan yardımcısının adamı”, ya da “filanca milletvekilinin adamı” durumunu önemser oldu. -Belediye başkan adayları belirlenirken yine aynı yöntem izlenmeye başlandı. Toplumu kucaklayan başkan adayları yerine, partililerin içinden biri belirlenerek milletin önüne çıkılmaya başlandı. Tabanı olan “zaten oy alıyorum bu şehirden” diyerek, tabanı olmayan “zaten bu şehirden oy alamıyorum” diyerek peşin kabulle, “seviyeyi” tartışmalı düzeye çekti. -Meclis üye adayları belirlenirken, toplumun farklı kesimlerinin temsiliyeti yerine, her parti dönüp dolaşıp aynı isimler arasında taksimat yapar oldu. İster iktidar, ister muhalif olsun; hiç bir partinin, halkın karşısına saygınlık ve karizmadan yoksun kimselerle çıkma hakkı yoktur. Özelde; tabanındaki sadık seçmene haksızlıktır, genelde; o şehre haksızlıktır. Hal böyle olunca, yıpranma had safhaya varıyor. Siyasi yapılar büyümüyor. Hep aynı kişilerle “bizim yağ bizim tuluğa” tabiri hayat buluyor. Yazımın başında örnek verdiğim ticaret ve ziraatın çağa ayak uydurmasının aksine, siyasi yapıların çağdan uzaklaşması, “hayatın olağan akışı” diye tabir edeceğimiz gidişata ters düşüşü doğurdu. Büyüme; farklı kimseleri ve farklı kesimleri bünyeye katmakla olur. Aksi takdirde, yerinde sayma ve revaç yitirme kaçınılmaz olur. Kendimden örnek vererek yazımı hitama erdireyim, -Ben bir iş adamı olarak; sadece benim gibi düşünenlerle gelişemem, en fazla yerinde sayarım. Benim gibi düşünmeyenlerin yanımda oluşu, telkin edişi ile büyürüm, zenginleşirim. Ülkem, memleketim benim şirketimden daha önemli olduğuna göre, yapacağım ve yapacağımız şey bellidir. Ez cümle; Her yapıyı, daha geniş kitleleri bünyesinde barındıran müesseseler olmaya teşvik etmeliyiz.