CENNET VE CEHENNEM

Sözlükte “bahçe” anlamına gelen Cennet, ahiretteki nimet ve mükâfat diyarıdır. Hadis-i Şerifte cennet nimetleri, “hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş ve hiçbir akla gelmemiş” şeklinde tanımlanmıştır. Kur’an’da da, “cennette nefisleri iştahlandıran ve gözleri lezzetlendiren her şey vardır” şeklinde tarif edilmiştir. (Zuhruf, 71) Başka bir ayette de “orada sizin için nefislerinizin iştahını çeken her şey ve istediğiniz her şey vardır” buyrulmuştur. (Fussilet, 31) Cennetin, bu dünyada bizi tasavvurundan aciz bırakacak ölçüde, her nimetin ve bütün güzelliklerin diyarı ve kaynağı; ağaçlarının altından ırmakların aktığı uçsuz bucaksız bahçelerden oluşan sınırsız bir mülk olduğu ayet ve hadislerden anlaşılmaktadır. Cehennem ise, ahirette kâfir ve günahkârlar için hazırlanmış ateş azabının yoğun olduğu ancak her türlü azabın bulunduğu ebedi bir cezaevidir. Cehennemin de birçok vasıfları ayet ve hadislerde bildirilmiştir. Çeşitli tabakaları, bölümleri bulunan cehennem, azabın her türlüsünün kaynağıdır. Cenab-ı Hak, bir nebze anlamamız için dünyada cennet güzelliklerinin ve cehennem azabının bir kısım misallerini bizlere göstermiştir. İnsanın ruhunu okşayan, gözleri lezzetlendiren ve nefislerin iştahını çeken bahçeler, akarsular, nimetler ve güzellikler bir nebze de olsa cenneti hatıra getirir. Önüne gele her şeyi yutan lav püsküren yanardağlar, yılan, çıyan gibi ürkütücü korkunç yaratıklar, insanın yakasını bırakmayan çeşitli acı, keder ve sıkıntılar da cehennemi akla getirir. Odamızdaki aydınlık güneşin yansımasından dolayı olduğu cihetle, bu dünya hayatında bize sunulan tüm nimet ve güzellikler de ana kaynak olan cennetin yansımalarından ibarettir. Bu dünyadaki bütün azap, sıkıntı ve acılar, bütün korkunç ve hüzün verici unsurlar da aslında cehennemin etkisindendir. Onun içindir ki Peygamber (ASV) “hummanın (ateşli hastalığın) harareti, cehennemin kükremesindendir” (Müslim, 78, Hadis no: 5751) buyurmuştur. Başka bir hadiste de “(Yaz) sıcağının şiddeti cehennemin kükremesindendir” buyurmuştur. Cehennemden bu dünyaya yansımalar bulunduğuna işaret etmektedir. Dünya hayatında zıtların iç içe girmesiyle nimet, lezzet ve ferahlığın derecelerini algılamamızı sağlamaktadır. Söz gelimi hararetin arasına giren soğukluk sıcağın derecelerini oluşturur. Aşırı sıcaklık olmasa serinlik lezzetini kim fark edebilirdi? Dondurucu soğuklar olmasa kışın sıcaklık lezzeti nasıl algılanabilirdi? Her bir tadın zıddının araya girmesi oranında da o tadın derecesi ortaya çıkar. Örneğin şirin tadın arasına giren ekşilik veya acılık oranında şirinliğin dereceleri anlaşılır. Zıtların bir arada iç içe girmesiyle bir ömür boyu lezzet türlerini algılama eğitimi verilmektedir. Bu fıtri eğitim, zıtların bulunmadığı sadece lezzet ve güzelliklerin katıksız bulunduğu cennet hayatına bir hazırlıktır. Dünya hayatında zıtların bir arada bulunmasıyla lezzet türlerinin ayrışması, cennette her türlü lezzeti en mükemmeliyle algılamak içindir. Demek ki bu yönüyle de dünya ahiretin tarlasıdır. Nitekim cennet ehline sunulacak olan bazı nimetlerle ilgili olarak “biz bununla daha önce de rızıklanmıştık” diyecekleri Kur’an’da bildirilmiştir. Ayetin meali şöyledir: “İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce de rızıklandığımızdır” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.” (Bakara, 25) Dünyada “Rahman” isminin gereği olarak bütün canlılara, kâfir olsun mümin olsun çalışan ve isteyen her insana merhamet eden, fırsat tanıyan, her türlü imkânları sunan Allah, ahirette Rahîm isminin gerektirdiği şekilde müminleri cennetle mükâfatlandırarak merhamet edecek, kâfirleri cehennemle cezalandırarak adaleti gerçekleştirecektir. Cennet bir lütuftur, bir merhamettir. Ama cehennem amellerin karşılığıdır, adalettir. Rahîm ismi cenneti de cehennemi de gerektiriyor.