TAZİYE YEMEĞİ Mİ? ZİYAFET Mİ?

Ölen bir kişinin yakınlarının acısını paylaşmak üzere onları yalnız bırakmamak ve acılarının biraz da olsa azalmasına kadar geçen sürede ölenin aile efradının yanında bulunmak taziye olarak adlandırılır. Taziye hem dini hem de örfi bir gelenektir. Hz. Muhammed (a.s.) m uhtelif hadislerde, taziyede bulunmanın sevabının büyüklüğünden bahsetmiş, hatta bu mükâfatın, musibete uğrayıp ta sabredenin mükâfatı kadar olacağını belirtmiştir. Hz. Peygamber (a.s.) bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Kim bir felakete (musibete) uğramışa taziyede bulunursa Allah onun sevabının bir benzerini de taziye edene verir.” (Tirmizi) Genellikle şehir merkezlerinde üç gün, kırsal kesimlerde ise On-on beş gün gibi daha uzun süre oturulan taziye evinde ölen kişinin ailesine yakınları ve dostları tarafından yemek hazırlanır ve hem taziye sahiplerine hem de misafirlerine ikram edilir. Bu şekilde verilen yemeğe de taziye yemeği denir. Bir yakını vefat eden kimselere taziyede bulunmak ve ölenin aile efradının doyurulması, komşu ve akrabalarının yemek yapıp onlara götürmeleri hem dinimizin ve hem de sosyal hayatın bir gereğidir. Hz. Peygamber( a.s.) Cafer bin Ebi Talib’in şehit olduğu haberi geldiğinde, Cafer'in ailesine yemek yapılıp götürülmesini emrettiği rivayet edilmektedir. İslam âlimleri, bundan hareketle musibetli, meşguliyetli anlarda akraba ve komşuların yemek meselesinde ortaklaşması gerektiğine hükmetmişlerdir. Akraba veya dostların taziye yemeği hazırlamalarındaki tek amaç yas içerisindeki insanların bu hüzünlü dönemlerinde yemek gibi temel ihtiyacını karşılamaktır. Zira yas gibi elem ve hüzün verici durumlar, insanı yemekten alıkoyacak derecede meşgul eder. Bu nedenle taziye yemeklerinin şekli veya içeriği önemli olmamalıdır. Ancak bazı kesimlerde taziye yemeğinin gittikçe amacının dışına çıktığını ve Allah rızasından çok görenlerin ve kulların takdirinin hedeflendiği ve dolayısıyla da bir ziyafet havasına büründürülmeye çalışıldığını görüyoruz. Taziyeye gidiyoruz diye, ölü evinde toplanıp yemek yemek veya ölenin yakınlarını teselli etmek için taziyeye gelenlere taziye evinde ziyafet vermesi amacın dışına çıkan ve kasti aşan bir durum olur. Taziye yemeğinin abartılı ve pahalı sayılan bir külfete büründürülmeye çalışılması, taziye sahibi kişilere yemek vermek isteyen insanları da zor durumda bırakmaktadır. Bundan dolayı yemek vermek isteyen insanlar geri durmakta ve bu isteklerinden vazgeçebilmektedirler. Zira son zamanlarda bazı taziyelerde yemek yapmak isteyen insanlara lokanta adı ve yemek porsiyon adedi dayatıldığı yönünde söylentiler vardır. Yani, taziye sahiplerine yemek vermek isteyen bir kişinin, yaptıracağı yemek ve yaptıracağı lokanta belirtildiğinden dolayı, bu istekte bulunan adam zor durumda kalmaktadır. Böylece onların alacakları sevap engellenmiş olmaktadır. Kendi isteği ile yaptırmış olsa mütevazı ve fazla pahalı olmayan bir yemek yaptırabilir. Mesela “Falanca lokantada üç yüz porsiyon kebap yaptır” gibi bir istek taziyenin ruhuna aykırı bir durumdur. Böyle bir durumda kişinin bir yemek için yapacağı masraf üç veya dört bin lira gibi fahiş bir miktar olur. Burada dikkat çeken bir başka detay ise yemek porsiyon sayısı, yani yemeği yiyecek kişilerin adedidir. Yemek saatinde taziye sahiplerinin dışında çok yakın birkaç akraba ve dostlarından başkalarının özellikle taziye evinden ayrılmaları gidip kendi evlerinde yemek yiyerek tekrar taziye evine dönmeleri daha münasip olurken genelde tam tersi bir durum yaşanır. Taziye evinde tam yemek saatinde sayının birden arttığı görülür. Bu durum taziyenin ve dolayısıyla ölen kişinin yakınlarının acısını hafifletme ve destek olmaktan çok “kahveye gidip zaman geçirmek yerine taziye evine gidip oturma, hem de çayını içip yemeğini yeme“gibi bir vaziyet görüntüsü içine koymaktadır. Taziyeden çok bir piknik ve panayır havası oluşturmaktadır. Taziye “zaman geçirmek için bir uğraş” ve taziye yeri de “karın doyurulacak bir yer” olmamalıdır.