İNSAN, MEKAN VE İMKAN.

İnsanınşahsiyetinin ve bilincinin oluşmasında en temel unsurlardan birisi hiç kuşkusuzyaşamış olduğu mekândır. İçinde yaşadığımız mekânlar anlam değer dünyamızınşekillenmesinde başat rolü oynar. Buanlamda sahip olduğumuz, ‘mekân tasavvuru’ bizim hayata bakışımızın ipuçlarınıortaya koyacaktır. Kendimize ait bir mekân tasavvurumuzun olması medeniyetanlayışımızın olmazsa olmazıdır. Evimizden, sokağımıza, mahallemizden, şehrimize; yaşamış olduğumuz tümmekân esasen düşüncemizi, idrakimizi, fikrimizi, bilincimizi, hayat tarzımızı inşa eder. Dahası bizevaroluşumuzun, varlığımızın imkânını sunan mekândır. Mekânın; insana imkânsunan alan ve zemin olarak tarif ediliyor olması da dikkate değerdir. İnsan mekân ilişkisi birbirleri ile o kadar iç içedir ki;insan mekânı oluştururken bir yandan da, yaşamış olduğu mekân tarafından şekillenir. ‘Nagehan ol şarevardım/ olşarı yapılır buldum/Ben dahi bile yapıldım/ taş ü toprak arasında’(Ansızın bir şehre vardım/ O şehri yapılır gördüm/ Bende birlikte yapıldım/ Taşve toprak arasında) diyen, Hacı Bayramın ifadeleri; şehirde taş ve toprakarasında yani mekânda şekillenen insanı ifade eder. Taş, toprak esasen yaşayanunsurlardır. Yaşamış olduğumuz mekânın yaşayan bir olgu olduğu, bir ruhu olduğuzaman ancak insanı şekillendireceği unutulmamalı. Yaşamış olduğumuz çevreyiderinliği olan bir dünyaya çevirebilmenin yolu yaşayan yani ruhu olan mekânlarıoluşturabilmekten geçer. Ya kendidüşüncemize, inancımıza, fikrimize, köklerimize, hayat tarzımıza uygun, ruhuolan yaşayan mekânlar inşa edeceğiz. Ya da bize ait olmayan mekânlarındayattığı hayat tarzını yaşamak durumunda kalacağız. Ve dolayısıyla bu yenihayat tarzının ortaya koyduğu garabetle karşılaşacağız. Evini, sokağını,meydanını, mahallesini yitiren, hepsinden önemlisi, şehrini yitiren bir toplumhalini aldık. Ruhu olmayan, sıcaklığı kalmamış ‘kent’te yetişen çocukların,uyuşturucu, tiner ve bilumum madde bağımlısı olmaları ve de büyüklerin kazancıuğruna mekânı alt üst etmesine şaşırmayalım dersem abartmış olmam herhalde. Altüst olan sadece binalar değil aslında ilişkiler ve hayat. Evet, mekân insanıkendine benzetir ya da insan mekânı kendine. Var olanasaygıyı esas alan mekân bilincinin yerine, ikame edilen modern mekânların,insanın faniliğini yansıtacak alçak gönüllülük ve estetikten yoksun, ahlakikaygıları olmayan kapitalist yaklaşımla gösterişe dayalı mekân anlayışıçevresini, dünyasını güzelleştirmekle görevli insanı kendindenuzaklaştırmıştır. Azameti, gösterişiesas alan insanın; zarafetten ve tevazudan uzak şahsiyetsiz yapı yığınlarıarasında hüsnü muhafaza edemeyeceğinin bilinmesi gerekiyor. Birimkânsızlıksa yaşadığımız, birçok konuda bir mümkün algımız yoksamekânsızlığımızdandır. Mekânı imkân sunmayan hale getiren insan, insani olmayanmekânlarla tatmini arar hale gelmiştir. Hayatın her alanını imkânlıkılabilmenin yani umudun ve de ümidin yolu kendimize ait bir mekân bilinci ileoluşturulabilir. Mekânlarımızın bir bilinç inşa edebilmesi mekânları bizimkılabilmemizle mümkün. Mekânın ruhunu anlayan bir bakış açısı ile ancak mekânınruhunu kavrayabiliriz. Yaşamış olduğumuz çevreyi derinliği olan bir dünyayaçevirebilmenin yolu sahih bir mekân anlayışı ile mümkün olacaktır. Mekânlar gitgideaynılaşmakta, birbirine benzemekte, birbirinin aynısı gibi olmaktadır.Mekânları aynılaşan insanların kendileri de aynılaşmakta. Her biri bir âlem olan insanların aynılaşmasıinsanı sıradanlaştırmaktadır. İnsan mekân ile sağlıklı bir ilişki kurmakdurumunda, zira mekân insan ilişkisinin sağlıklı olduğu bir toplumda ancakhedeflenen insan modeline ulaşabiliriz. Sözün özü; mekân insanın imkânı olmalı,güzelliği mümkün kılmalı.