NİÇİN İNTİHAR EDİYORLAR?

Şanlıurfa'da artan üzücü olaylara intihar vakaları da eklendi. Basından öğrendiğimize göre 17 Nisan tarihi itibariyle son 4 gün içerisinde dokuz intihar vakası oldu. Ramazan-ı Şerifte bu tür ölümler toplumun geleceği açısından endişe vermektedir. İnsanı hayatta tutan, inanç ve geleceğe dönük umutlardır. Avrupa’dan İslam coğrafyasına akan en kötü fitne olan inançsızlık ve bunun sonucu olarak da insanı çıkmaza sokan umutsuzluk ne yazık ki yeni nesil gençlerimizi sarmıştır. Hayata bağlayan bu iki temel bağ kopunca ve bir çıkış yolu bulunamayınca boğucu bunalım kaçınılmaz olur. İnsanın manevi yapısı ancak inançla aydınlanır ve varlığını sürdürür. Bu durumdaki insanlar çevrelerine karşı serinkanlı ve rahat olmaya çalışırlar ama büyük bir bunalım içinde oldukları, kesindir. Dikkatle gözlemleyen kimse, bunu bazı tavırlarından ve tereddütlü konuşmalarından anlayabilir. Görünür bir sebebi tespit edilemeyen intiharların, kanaatimce zahiri olmayan sebepleri vardır. Önemli gördüğüm bazılarını sunmak istiyorum: 1-Bütün intiharların temelinde aklın işlevsiz kalması, bazı heves ve duyguları kontrol edememesi yatıyor. Akıl, koruyucu bir güç iken, bu durumda zarar verici bir tehdit olur. 2-İntihara kalkışan hiç kimse ölümün dönüşü olmayan bir yol olduğunu düşünemez. İç dünyasında hedef seçtiği kimselere bir mesaj vereceğini, bütün dikkatleri üzerine çekip herkesi kendisiyle ilgilendireceğini düşünür ama bu dünyaya bir daha dönmeyeceğini düşünmez. Bu kısım, düşüncesinde karanlık ve kapalıdır. Ayrıca ölüm acısını da hiç hesap etmez. Şeytan, bir şov yaparak tekrar bu dünya hayatına devam edeceğini zannını verir. İğneden bile korkanların ölüme teşebbüs etmeleri bundandır. İntihar teşebbüsünde ölüm acısını hissetmeye başladığında son anda kurtarılarak hayata dönenlerin çoğunluğu bir daha intihara kalkışmamıştır. Ancak intihara kalkışıp bir şekilde kurtarılan ve yoğun ilgi ve iltifatla karşılanarak şımartılan bazı şahısların bir daha intihara teşebbüs ettikleri görülmüştür. Ölüm her canlı için kaçınılmaz bir gerçek olduğu halde, insan ölüme tam olarak inanmamaktadır. Hiç kimse ölümü kendisine yakıştırmaz. Her bir ölüm haberi duyduğunda tedirginlik oluşur ama “o ben değilim, ben ölmem!” vehmi ruhunu kaplar. Ruh ebedi özellikte yaratıldığı için, ölümü istemiyor. Bu nedenle duygulara “ölümü kabullenmeme” kuruntusu sinmiştir. 3-Aşırı şımartılarak yetiştirilen çocukların belli bir zaman sonra şımartıcı ilgilerin kesilmesi, iç dünyasında bir krize neden olur. Çocuğun sütten kesilmesi ya da emziğe alıştırılmış çocuğun aniden emzikten kesilmesi hayli zor ve sıkıntılıdır. Uyuşturucuya alışmış bir bünyenin aniden uyuşturucudan kopmasının krize yol açması gibi, şımarıklık da bunalıma sebep olabilir. Çünkü şımarıklık da bir çeşit uyuşturucudur. 4-İnsan, hoşuna gitmeyen veya zararlı gördüğü her duruma tepki gösterir, bu sayede onlardan korunmuş olur. Aklın veya inancın direktifleriyle tepki gerektiren durumlara tepkisiz kalması herhangi bir zarara yol açmaz. Ama tepkisizlik akıl ve inanca dayanmayan sadece toplum baskısı veya zorbalık tehdidiyle olursa, düşüncenin de müdahalesiyle onurunu rencide edilmiş hisseder, iç dünyasına ateş düşürür. Bu durum, intihara kadar götüren bir bunalıma yol açar. Çünkü tepki vermek istediği halde gücünün yetmemesi fakat bunu da içine sindirememesi ve kabullenememesi müthiş bir baskı oluşturur. Dönüşü olmayan karanlık bir tünele girip hiçbir çıkış ışığı bulamamak gibi bir tazyik ve korku yaşatır. İntihara kadar götüren çok hazin sonuçları vardır. Kül altında gizlenmiş ateş gibi sıkıntılarını içinde hapseden, yüreğindeki ağlamaları yüzündeki gülümsemeyle gizleyen gençlere özellikle dikkat etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki “muzmer maraz, daha muzırıdır: gizlenmiş hastalık daha fazla zarar vericidir.” Çocuklukta ve gençlikte uygun tarzda insanlarımızın içleriyle, dışlarıyla, çevreleriyle barışık olmaları için fitnelerden, şeytanlardan ve kötü tutkulardan uzak tutulmaları gerekir. İnancı güçlendirecek umutla ışıklandırılmış ve şımarıklıktan korunmuş, temeli Hz. Peygambere dayanan bindörtyüz yıllık İslam kültüründen kopmadan Kur’an’a dayalı bir eğitim tarzıyla yetiştirilmelidirler. Avrupa’nın sunduğu “mimsiz” medeniyetine dayalı kültürümüzle bağdaşmayan inançsız ve sapkın özgürlükleri esas alan sistemleri toplumumuzla uyuşmamaktadır. Onlardan gelen fitnelere milletçe geçit vermemeliyiz.