HAYIR VE ŞER

Cenab-ı Hak, zıtları iç içe yaratmıştır; bu sayede her şey tanınır ve bilinir. Bu gerçeği ifade etmek için, “Her şey zıddıyla kaimdir” sözü darb-ı mesel olmuştur. Söz konusu zıtlıklar her alanda görülür. Zıtların iç içe girmiş oranları derecelendirmeyi belirler. Örneğin, soğuk sıcağı, karanlık aydınlığı işgal ettiği oranda azalıp çoğalma, güçlenip zayıflama ortaya çıkar. Ancak kararlarda “El-hükmu li’l-ekser: hüküm çoğunluğa göredir” kaidesi egemendir. Her ağacın çürük meyveleri, kurumuş budakları, dalları vardır. Buna bakarak “bu ağaç kurumuştur, meyveleri çürüktür, kesilmesi lazım” denilemez. En verimi tarlanın bile yeterince gelişmemiş ekinleri, yabani otları bulunur. “Bu tarla verimsizdir, burada ekin olmaz” demek yanlış olur. Her canlının güzel görünen sureti yanında görünmeyen çirkinlikleri vardır. Ancak buna dayanarak “bu çirkindir” hükmü verilmez. Her insanın bağırsaklarında necaset vardır, ancak bu durum onun abdestini bozmaz. Yine insanın damarlarında dolaşarak hayatını sağlayan kan, necis olduğu halde insanın saygınlığına zarar vermez. Hayaldeki kötü düşünceler kalpteki imanı söndürmez ve onu lekelemez. Her gün kendisini “Sübhan” vasfıyla zikrettiğimiz Yüce Allah, bütün kusur ve noksanlıklardan münezzehtir, beridir, uzaktır. O’nun dışındaki her şeyin mutlaka kusur ve noksanlıkları vardır. Bu itibarla her kulun günahı, her canlının hilesi, her peygamberin bile zellesi vardır. Belli bir hedef için oluşturulan topluluk ve teşkilatlar büyüdükçe, güçlendikçe içlerinde ikiyüzlüler oluşur, kusurlar belirginleşir. Peygamber (ASV)’ın Mekke döneminde, müşriklerin baskı ve işkencesi altındaki azınlık olan toplumunda münafık yoktu. Ama Medine dönemindeki güçlenmiş, kalabalıklaşmış toplumunda azınlık münafıklar oluştu. Zaman zaman bu münafıklar tüm toplumu sarsacak eylemler, iftiralar ve kalleşlikler gerçekleştirdiler. Nezih ve dikkatli her toplumun içinde hırsızlar, yolsuzluk yapanlar bulunabilir. Bunları tamamen yok etmek mümkün değildir. Ancak bu, tüm topluma mal edilmemelidir. Unutulmamalıdır ki yolsuzluk yapanlar çoğu kez sinsi planlar yapar, olaydan habersiz olan suçsuzlara yüklemeye çalışırlar. Yolsuzluk yapanların en büyük silahı yalan ve iftiradır. Bu itibarla, güçlenen, kalabalıklaşan her teşkilatın içinde ikiyüzlülerin, sinsi düşmanların bulunması kaçınılmazdır. Güçlenmiş her kardeş kitlenin kalleşleri vardır. Filleri dahi rahatsız eden parazitleri, çıldırtan sinekleri vardır. Bunların küçüklükleri ya da sayıca azlıkları, onları tehlikesiz kılmaz; tam aksine, bilinmeyen veya görünmeyen her tehlike büyüktür. Kur’an-ı Kerim, Felak Suresinin “min şerri mâ halak” ayetinde yaratılan her şeyde bir “şer” yönü bulunduğuna işaret etmiştir. Buna göre hayırlı olan her şeyin şerre yol açabilen bir yönünün de bulunduğunu unutmamalıyız. Mutfak gereci olan bıçak el kesebilir; medeniyetin en güzel eserleri olan arabalar, uçaklar kaza yapabilir; bugünkü hayatın bir vazgeçilmezi olan elektrik çarpabilir, yangına sebep olabilir. Ancak tüm bu “şer” yönleri onları bırakıp terk etmeye bir gerekçe olmaz. Ağaçlar ve ekinler gübreyle daha da güçlenip geliştikleri gibi, aslında olumsuz görünen şerler de iyiler ve iyilikler için gübre konumundadır; onları daha da güçlendirmeye, sayılarını arttırmaya yol açabilir. Yolların tehlikeleri, şoförü daha dikkatli olmaya sevkeder. Küçük sorunların varlığı büyük bir dikkate ve ciddiyete sebep olur. Bu da gelişmeyi arttırır. Örneğin: İtalyan Tarihçi Leone Caetani’nin İslam tarihi ile ilgili iftira ve hezeyanları, Asım Köksal’ın büyük bir dikkat ve titizlikle hazırladığı 18 ciltlik “İslam Tarihi” eserinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Demek, her şeyde bir şer yönü bulunduğu gibi, bir hayır yönü vardır. Her işte hayrı aramalıyız ki hayır görelim.