AİLE OKULU

Kur’an-ı Kerim, “Allah sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmez halde çıkardı ve şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl, 78) buyuruyor. Böylece insanın öğrenmeye ve eğitime muhtaç olduğu ifade edilmiştir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli hususlardan biri de budur. Örneğin hayvanlar dünyaya geldikten dakikalar sonra ayağa kalkarak hayat şartlarına uyum gösterirler. İnsan ise ancak bir-iki senede ayağa kalkabilir. Kendi ihtiyaçlarını görebilecek duruma gelmeleri yıllar alır. İnsanlar birçok hususlarda ömür boyu birbirlerine muhtaçtırlar. Hayat boyunca da öğrenmeye ihtiyacı devam eder. Bediüzzaman'ın ifadesiyle, "İnsanın vazife-i fıtriyesi taallümle tekemmüldür." Yani insanın fıtri vazifesi öğrenmeyle mükemmelleşmektir. İnsanın kâinata hükmetmesi ve ondan en iyi şekilde yararlanması için kâinatı tanıması gerekir. Bu da ilimle, öğrenmeyle olur. Kâinatı ve Allah’ın kâinatta cari olan kanunlarını inceleyen ilimleri elde etmek şarttır. Bu gün dünyaya hükmedenler, bu ilimlerin başında gelen matematik, fizik, kimya astronomi gibi ilimlerle bu üstünlükleri elde etmişlerdir. Biz Müslümanlar genel olarak bu ilimlerden uzak kaldığımız için en üstün olmamız gerekirken bundan mahrumiyetle cezalandırılmışız. Peygamber (ASV) “Evlenin, çoğalın. Zira ben (diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” buyuruyor. Demek ki Resulullah (ASV)’ın iftihar edeceği bir ümmet yetiştirmek gerekir. Madde bağımlısı, değer tanımaz, her türlü günaha tereddütsüz atılabilen bir nesil, Resulullah’ın iftihar edeceği bir nesil değildir. Eğer İslam’ın emrettiği bir temel eğitim vermezsek, çocuklarımızın korkusundan sokağa çıkamaz olacağız. “Her doğan çocuk, fıtrat üzere doğar, sonra baba ve annesi onu Yahudileştirir veya Hristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.” Hadis-i şerifi de anne ve babanın, çocuğun tüm hayatını değiştirecek temel eğitimdeki rolüne dikkat çekmektedir. Çocuklar, konuşmayı, yeme-içmeyi, oturup kalkmayı, zorunlu kişisel temizliğini yapmayı, aile içinde öğrenir. Yıllarca lisede dil eğitimi alır ama dil öğrenemez. Oysa iki yaşında aile içinde dil öğrenir. Bu itibarla aile temel ve etkin bir okuldur. Sonraki yıllarda gideceği okulların ve eğitim kurumlarının temelini oluşturur. Bu söylediklerimizden daha önemli ve ailede verilmesi gereken bir eğitim daha vardır. O da ahlak, inanç ve ibadet eğitimidir. Öncelikli olarak çocuklara “iman” kazandırılmalıdır. Çocuklara Allah inancı verilirken Allah sevgisi verilmelidir. Allah’ın sevgi ve merhamet ifade eden çok isimleri vardır ama “azap veren” anlamında bir isim edinmemiştir. Rahman, Rahim, Kerim, Muin, Vedud, Rauf, Atuf, Muhsin, Hannan, Mennan, Rab, Rezzak gibi merhamet, şefkat ve iyilik ifade eden isimleri vardır ama “muazzib” diye bir ismi yoktur. Zalim, kâfir ve facirler için cehennem azabını hazırlamış ve onları orada cezalandıracaktır ama yine de azap kavramından bir isim almamıştır. Bu itibarla çocuklara korkutucu ve ürkütücü anlatımlardan kaçınmak, Allah’ı sevdirecek şekilde anlatmak lazımdır. İman, insanı şeytanlardan, fitnelerden korur. Vücudun günlük hayatta temas halinde bulunduğu her şeyde sayısız mikrop bulunmasına rağmen vücuttaki savunma mekanizması sayesinde bundan korunmaktadır. Şeytanlar ve fitneye düşürücü unsurlar da ruh ve kalp gibi manevi hayatın mikroplarıdır. Hakiki imanı elde etmiş insana çevresindeki şeytanlar zarar veremez. Aile eğitiminde çocuklara bir de ibadet eğitimi verilmelidir. Bunun için anne ve babanın sadece uygulamada örneklik etmeleri yeterlidir. Anne ve baba namazın önemini tavır ve yaşayışlarıyla göstermelidirler. Anlatmak, sözle uyarmak gerekmez. Çünkü namaz insanı kötülükten alıkoyar. En önemli kalkandır. Ailede namaza önemi görmeyen çocukların namaza önem vermesi mümkün değildir. Ailedeki eğitimde çocuklara güzel ahlak ve nezaket eğitimi verilmelidir. Ailede, güzel ahlak öğretilmeli ve anne-baba buna modellik etmelidirler. Bu nedenle model olacak bilinciyle hareketlerine dikkat etmelidirler. Anne kediyi terlikle dövse, karıncalara kızıp “pis mahlûklar” deyip öldürse küçük çocuk merhametsizliği öğretmiş olur. Ama “yavrucaklar aman ayakaltında ezileceksiniz” deyip onlara şefkatle davransa, çocuk sevgiyi ve şefkati öğrenir. Çocuklar ve gençler sürekli gözetim altında tutulmalı, başıboş bırakılmamalıdırlar. İnsanlar tavuklarını bile başıboş bırakmazken ne yazık ki çocuklarını sokakların insafına terk ediyorlar. Bu takip hissettirilmeden ve olumsuz bir tavır takınılmadan yapılmalıdır. Fitne ihtimali olan yerlere gitmelerine ve kötü arkadaş edinmelerine engel olunmalıdır. Hz. Ali efendimizin “Gençlik delilikten bir şubedir” sözü unutulmamalıdır. Gençlerde akıl henüz olgunlaşmamıştır. Öyleyse aklı olgunlaşmış olanlar gençlere sahiplilik etmelidirler. Eskiden sapık şeytani inançsızlık tehlikesine karşı çocukları ve gençleri korumak gerekiyordu. Günümüzde ise daha büyük bir tehlike eklenmiştir. O da “Müslüman görünen sapkınlar” diyebileceğimiz şeytani hareketlerdir. Peygamber (ASV)’a saygısızlık eden, Kur’an’ı sıradanlaştıran, dini değerleri ayakaltına alan, hadisleri inkâr eden sapkın hareketlerden de çocukları ve gençleri uzak tutmak gerekmektedir.