İKİNDİ VAKTİ

Bildiğiniz gibi vakit, namazın farzlarından biridir. Kur’an-ı Kerim, namazınmü'minlere belirli vakitlerde kılınmak üzere farz olarak yazıldığını bildirerek (Nisa, 103) vaktin şart olduğuna işaret etmektedir. Bu vakitlerden birisi de ikindi namazının vaktidir. Kur’an-ı Kerim, namazları vaktinde kılmayanları “yazıklar olsun!” ifadesiyle kınamış, namazları aksatmamayı, vaktinde muhafaza etmeyi emretmiş ve özellikle ikindi namazına dikkat çekmiştir: “Namazları ve ikindi namazını muhafaza edin (titizlik göstererek devam edin) gönülden bağlılık ve saygıyla Allah’ın huzurunda kıyama durun” (Bakara, 238). Kur’an, Asr’a yemin etmekle ikindi vaktinin önemine işaret etmiştir. İkindi vakti gün içinde ara bir vakittir, her hangi bir yemek ya da dinlenme öğünü olmadığından dikkat gösterilmediği taktirde ikindi namazını kaçırma ihtimali yüksektir. Bu nedenle Kur’an’da bu vakte özel bir önem verilmiştir. Ayrıca, ikindi anlamına gelen “Asr” kavramı, “yüzyıl” anlamını da ifade eder. Asr’a yemin edilen “Ve’l-Asr” ifadesinde, başında belirleyici “el” takısı bulunmakla belli olan asır anlamını taşır. Bu belli asır ise Resulullah (ASV)’ın asrı olan “Asr-ı Saadet” ten başka değildir. Çünkü dünyanın yaratılışından kıyamete kadar dünya ömründe insanlık için en önemli asır, asr-ı saadettir. Dünyanın ömrü bir güne benzetildiğine, Hz. Adem (AS)’ın zamanı fecir vaktine, Muhammed (ASV)’ın geldiği zaman da ikindi vaktine tekabül eder. Bu açıdan bakılınca “Ve’l-Asr” ifadesinin hem günlük ikindi vaktini, hem de dünya ömrünün ikindisi olan asr-ı saadeti kapsadığı anlaşılır. Şüphesiz namaz vakitlerini Peygamber (ASV)’ın uygulamalarından ve hadis-i şeriflerden öğreniyoruz. İkindi namazının vakti ile ilgili rivayetlerde iki farklı vakit bulunduğu görülüyor. Bütün kaynaklarda yer alan bir hadiste bu iki farklı vakit açıkça belirtilmiştir. Peygamber (ASV)’ın bir gün öğle namazını zeval vaktinde, (Güneşin gökyüzünde en yüksek noktadan batıya kaymaya başladığı vakittir) ertesi gün ise istiva gölgesi dışında her şeyin gölgesi bir misline ulaşınca kıldığı bildirilmiştir. (Ebu Davud, Salât, 2, Hadis no: 393) Bu nedenle ikindi vaktinin başlangıcı hakkında mezhep imamları arasında iki ayrı görüş ortaya çıkmıştır. Öğlen vaktinin az öncesinde güneş tam tepede bulunduğu zaman, cisimlerin çok az bir gölgesi vardır. Bu, gölgenin en kısa olduğu zamandır. Buna “istiva gölgesi” denir. Cisimlerin gölgesi bu istiva gölgesi dışında bir misline ulaşınca “Asr-ı evvel” adı verilen birinci ikindi başlamış olur. Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezhebi imamları ile Hanefî mezhebinden de “imameyn” olarak tanınan Ebu Yusuf ve Muhammed bu görüştedirler. İkinci görüş ise, ikindi vaktinin, cisimlerin istiva gölgesi dışında iki misline ulaşmasıyla başladığı şeklindedir. Buna da “ikinci ikindi” anlamında “Asr-ı Sânî” denilmektedir. İmam A’zam Ebu Hanife’nin görüşüdür. Her iki görüş de sahih kaynağa dayanmakla beraber, imam A’zam’ın görüşü olan asr-ı sânî uygulama açısından daha isabetli görünmektedir. Çünkü asr-ı evvelde, asr-ı saniyi savunan âlimlere göre henüz ikindi olmamıştır; ama asr-ı sânîde bütün âlimlere göre ittifakla ikindi olmuştur. Bu durumda en uygun olan, öğle namazını asr-ı evvel girmeden önce, ikindi namazını da asr-i sânî girdikten sonra kılmaktır. Böylece ihtilafsız bir şeklide öğle ve ikindi namazları kılınmış olur. Namazı ihtilafsız bir vakitte kılma gerçeğinden hareketle, yöremizde, Şafiilerin çoğunlukta olduğu köy ve şehirlerde bile eskiden beri İmam A’zam’ın görüşü olan Asr-ı sânî’ye göre ikindi namazları kılınırdı. Sonradan (sanırım 1987 veya 88’de) diyanet, aldığı kararla tüm Türkiye’de asr-ı evve’le uyulmasını zorunlu tuttu. Zaten takvimlerde ikindi vakti asr-ı evvel’e göre düzenlenmişti.