HAYAT GÖRÜŞÜ

“Dünya görüşü, en geniş manasıyla varlık karşısında geliştirilen muayyen bir duruşu ve bu duruşun ahlaki kodlarını ifade eder. Bir dünya görüşü hem varlığı açıklar hem de bu varlığa karşı nasıl bir tutum takınılması gerektiğini ortaya koyar.(.) İnsanlar günlük yaşamlarında bu “arka plan dünya görüşü ”nün farkında olmayabilirler. Fakat bu, dünya görüşü ile pratik tutum ve davranışlar arasındaki ilişkinin varlığını ortadan kaldırmaz.” (İbrahim Kalın; Barbar, Modern, Medeni) Bir hayat görüşünüz var mı, ya da yaşam felsefeniz veya dünya görüşünüz nedir? Çok zaman karşı karşıya kaldığımız soruların bizim açımızdan cevabı önemli. Vereceğimiz cevaplar bizim açımızdan önemli olmakla beraber soruyu soranların bizi tanımasına da imkân verir. Bakış acısı diyorum azizim bakış acısı. Bakış acısı yaşıyorsak bakış açımızdandır, bakış açlığımızdandır, bakamadığımızdandır, göremediğimizdendir. Göremediğimiz için görüşümüz olmuyor, bakışımız hayat sunmuyor bize. Burada; dün ile yarın arasında, bu arada, bu dünyada yaşıyoruz. Hayat görüşümüzün olabilmesi, bizim “bura”yı öteye bağlayan yaklaşımımız ile mümkün olabilecektir. “Dünya görüşü” ya da “yaşam felsefesi” yerine “hayat görüşü”ne ihtiyacımız var. Bizi Hayy’a bağlayacak bir varlık anlayışına, bizi diri kılacak bir yaklaşıma yönelerek dahası, var olmanın hakikati ile ulaşabileceğimizvecd halinde ancak “vucud” bulabileceğiz. Cevher ile arazı, ilke ile tecelliyi, fizik ile metafiziği, suret ile maddeyi, somut ile soyutu, dünya ile ahireti bir bütün olarak kavrayarak, birini diğerine feda etmeyerek sahih bir hayat görüşüne ulaşabiliriz. Bunun aksi kendimizi, dünyayı ve öteyi anlayamamaya götürecektir. Mevcudatın aslı değil bir parçası olarak varlığımızı; mutlak varlık olan, “VacibulVucud”a bağlayarak, “Allah, Alem ve Adem arasında uyum ile mikro kozmostan makro kozmosa ahengi oluşturup yaşamı ve yaşamımızı kaostan kurtarabiliriz. Var olan olarak var edemeyeceğimize göre, varlığa iştirak ederek, yaşamdan hayata ulaşabiliriz. Bu ilkeler doğrultusunda varlığımızı anlamlandırabildiğimiz bir görüş ancak bize sahih bir hayat görüşü sunacaktır. Tam da bu noktada açıklığa kavuşturmamız gereken önemli bir husus; dünya görüşü ve ahiret görüşü değil aslolan bu ikisini bütünleştiren hayat görüşüdür. Yaşam felsefesini hayat görüşüne ulaştırmadan varlığın vecdine ve de zevkine ulaşamayacağız. Yani dünya görüşü olmadan; buraya ait bilgiye ulaşmadan, dünyayı keşfedip tanıyamadan “hayatgörüşü”müzün olmasının mümkün olmayacağını ifade etmek isteriz. Zira dünyayı anlamlandıramadan ahireti anlayamayacağız, ya da ahireti anlamlandırabilmemizin yolunu bize açacak olan yaşamış olduğumuz dünyaya dair bilgimiz ve bu bilgi ile sunacağımız teklifimizdir. Hayat görüşümüz; halife olmamızın gereğine uygun olarak edineceğimiz kendilik bilgisi, dünya bilgisi ve tanrı bilgisi ile bir bütünlük oluşturacaktır. Bu bütünlüğün oluşturduğu hayat görüşü dünyayı imar edilecek bir yer olarak görüp buna uygun teklifler ortaya koyacaktır. Dağların yüklenmek imtina ettiği emaneti yüklenmenin insana yüklediği sorumluluk mükellefiyete mükellefiyet de tekliflere dönüşecektir. Ne diyoruz; seküler bir yaşamdan, bize hayat sunacak bir “hayat görüşü”ne ulaşamayacağız. Seküler bir halin bizi ulaştıracağı yer seküler bir dünya görüşü olacaktır. Seküler dünya görüşü ile de ancak “öte”den koparılmış bir dünyanın huzursuzluğunu yaşayacağız. Huzuru yaşamanın imkânını bize sunacak olan Hayy ile olma imkanını sunacak olan “Hayat Görüşü ”dür…