TEVAZU DURUKEN TEKEBBÜR DE NEDİR EY FANİ?

Biz Müslümanlar olarak, dünyada aramızdan ahirete göç etmiş olan kardeşlerimizin arkasında; rahmet okuyup ve özlem duyan kadim bir medeniyetin mensuplarıyız. Onların ardından, varsa bildiğimiz hayır ve iyiliklerini yad eder, hataları konusunda dilimizi tutar, onlar için Allah'tan mağfiret dileriz. Onların arkasında, kötü konuşmaz ve onların kusurlarını, onlardan intikam alırcasına orta yere dökmekten imtina ederiz. Peki, bunu/bunları gerçekten yapıyor muyuz/yapabiliyor muyuz? İstisnai olarak evet, fakat genel olarak hayır!... Bakınız, mesela vefat eden herhangi Müslüman bir kardeşimiz, dünya serüvenini tamamlarken; hata ve sevaplarıyla Rabbinin huzuruna varıp yaptıklarıyla baş başa kalır! Peki, burada kalan bizlere düşen görev; nedir? Onları hayır ve dua ile birde bildiğimiz güzel hasletleriyle yâd etmek mi? Yoksa, ufak tefek yâd etmenin yanında; birde intikam alırcasına, yok şu davranışı güzel değildi, yok şöyle idi böyle idi demek mi? Hakikat, her ikisi de değildir. Gerçek şudur ki, bize düşen; aramızdan ayrılmış olan kardeşlerimizin iyiliklerini yâd edip, bilip gördüğümüz yanlış ve hatalarından sarfu nazar etmektir. Bu, İslam kardeşliğinin bize yüklemiş olduğu bir sorumluluk olduğu kadar, aynı zamanda fütüvvet şuurunun da bir gereğidir. Efendimiz (s.a.v) 'den rivayet edilen şu hadisi şerif; aslında, Müslüman kardeşimizin arkasında nasıl konuşmamız gerektiğini/gerekeceğini özetler mahiyetedir. Abdullah İbni Ömer (r.a) rivayet eder: "Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu: "Ölülerinizin iyiliklerini anın, ve kötülüklerini sarfı nazar edin." (Ebu Davud) Başka bir hadisinin de ise, "Ölülerinizi hayırla yad ediniz." Buyurmaktadır. (Tirmizi, Cenaiz) Şimdi bunları neden yazıp, hatırlattığıma gelince; bakıyoruz ki bir kısım çevre ve hazret-in(!); dünyadan el etek çekip ve aramızdan ayrılıp ebedi aleme göç etmiş bazı kardeşlerimizin arkasında şöyle idi, yok böyle idi gibi intikam vari söylemler sarf edip, o merhum/merhumlara karşı olan kem niyetlerini izhar ediyorlar. Aslında, bana kalırsa; en erdemli davranış biçimi, söz konusu zevatın işi kıvırmaya mıvırmaya çekmeden/çalmadan, er gibi çıkıp, iç ve dış niyetlerini söyleme cesaretini sergilemeleridir... Hz. Hasan (r.a) ne güzel buyurmuş: "Dostlarımız, yanımızda ehlimizden ve çocuklarımızdan daha sevimlidirler. Zira; ehlimiz bize dünyayı, dostlarımız ise ahireti hatırlatıyor." Kanaatimce, bu söz; İslam kardeşliğinin ve gönül dostluğunun en iyi özetidir. Evet, bu hakikatin canlı bir şahidi olarak; Hz. Hasan (r.a) efendimizin bu sözünün bende son derece tezahür edip karşılık bulduğunu ifade etmem gerekir! Allah için sevdiğim, Müslüman bir kardeşimi veya gönül dostumu gördüğüm zaman; dünyanın tüm tasa ve kaderlerini üzerimden atar ve çok hafiflediğimi hissederim... Özellikle son iki yıldan bu yana, başta korona illeti olmak üzere değişik hastalıklardan dolayı birçok Müslüman kardeşimizi, kaybettik. Aslında kaybettik tabiri kulağa o kadar hoş gelmeyebilir. Ya da en azından şu süreli dünyada kaldığımız müddetçe, dünyalarımız ayrıldı demek, daha doğru olur belki. Onlar ebedi yurtlarına göç ettiler, bizim de hala sürgünümüz devam etmekte. Evet, 2020 yılında, Seyyid Ahmed Kaya kardeşimiz ve daha nice güzel insanlar da öteler kafilesine katılmakla ayrıldılar aramızdan. Onlardan bize kalan, gönül dostlularının yanında; birde dostlarına karşı olan vefakâr duruşları ve davalarının sancılarıyla yaşadıkları samimi duruşları. TYB. Şanlıurfa Şube başkanlığımız, özellikle Seyyid Ahmed kaya kardeşimize karşı bir vefa borcu olarak; onun anısına bir eser hazırlamayı kararlaştırdı. Seyyidi tanıyan ve seven dostlarına, birer makale yazmaları için haber gönderildi. Sağ olsunlar, hemen herkes birer yazı yazıp gönderdi. Ve yazılar kitap formatında, işin uzmanları tarafından incelenip baskıya verildi. Allaha Hamd olsun, birkaç gün önce kitap baskıdan çıktı ve elimize ulaştı. Okuyunca hem Seyyid kardeşimizi hatırladık hem de ruhuna Fatiha okuduk. Böylesi güzel ve kadirşinas hizmetlerin oluşmasına sebep olan, öncülük eden tüm gönül dostlarımıza emeklerinden dolayı kendilerine şükranlarımı arz eder ve bu gibi vefa yüklü güzel hizmetlerin devamını dilerim. Peki, yukarıdan aşağıya doğru yazılan bu yazının, Seyyid Ahmed Kaya ve diğer kardeşlerimizle ne ilgisi vardır, söyleneceğini tahmin ediyorum. Aslında, bu genel bir serzeniş olarak; önden gitmiş her bir Ahmet’imizle ilgisi vardır. Belki şimdi, bu konu tam anlaşılmaz ama; müruru zamanla bu gibi durumlara vakıf olacağımıza adım gibi eminim. Unutmayalım ki, bu dünyada biz ne hâkim ne savcı ne de yargıcız!... Biz ancak, yeryüzünde hakkın ve hak davasının birer neferleri olarak; birbirimize karşı hakkın Şahitleri ve yükümlü olan inananlarız... Evet, dostlar! Biz, dünyadan el etek çekip gitmiş dostlarımıza sadece dua eder ve onlar için; Aziz ve Celil olan Allah'tan mağfiret dileriz... Mükemmel olan insan yoktur, ancak kâmil olan insan vardır. Hz. Mevlâna ne güzel özetlemiş: "Hatasız insan arayan, dostsuz kalır." Erenlerden biri şöyle demiş: Hatalarımı üst üste koyup üzerine çıksam; başım göğe değecek. İşte tek kelimeyle erdemlik budur. Soz söz: tevazu gibi bir meziyet dururken, kibir de neyin nesi ey fani? Kalın Sağlıcakla efendim…