HASET, DÜŞMANLIK VE İFTİRA

Düşmanlık bütün canlılarda bulunan ortak bir özelliktir. İnsan olsun hayvan olsun, bencillik ve paylaşımın bir arada bulunduğu her toplulukta düşmanlık da bulunur. Çünkü bencillik, her şeyi kendine ister; topluluk halinde yaşama zorunluluğu ise paylaşımı gerektirir. Yani bencillik paylaşımı istemez, bir arada yaşama zorunluluğu bir “ortaklık bağı” oluşturmuştur ki bu da bencillik duygusunun bu tavrına zıttır. İşte bu da sürtüşmeyi ve düşmanlığı doğurur. Hayvanlar sürüler ve koloniler halinde, insanlar ise toplum halinde yaşamak zorundadır. Bu, Yüce Yaratıcının tasarımıdır. Hayvanlar, fıtri bir sevk-i ilahî ile büyüklerine, reislerine itaat ederek bencilliği frenler ve paylaşımı sağlarlar. Böylece düşmanlık en aza indirilmiş olur korunmuş olur. Etobur yaratıkların başka türlere karşı düşmanlık ve saldırganlıkları sadece karınlarını doyurmaya yöneliktir. Ancak insanların birbirlerine karşı düşmanlıkları yalnızca karınlarını doyurmak değil, çok çeşitlidir. Çıkar, makam, ideoloji gibi olgulara yönelik sürtüşmeler bulunduğu gibi, arada hiçbir gerekçe olmaksızın sırf hasetten kaynaklanan düşmanlıklar da vardır. İşte tüm bu düşmanlıkları önlemek için ilahi kanunlardan oluşan din gönderilmiştir. Ancak dine inanmayan ya da inananlarca kontrol edilemeyen kimselerin düşmanlıkları büyük ölçüde süregelmiştir. Hatta inananlar arasında bile düşmanlıklar olmuş ve büyük felaketlerle sonuçlanmıştır. Müminlerin birbirlerine karşı olası düşmanlıklarını önlemek üzere ilahi bir bağla müminler kardeş ilan edilmiştir. Düşmanlıklara yol açan zan, casusluk, gıybet gibi mel’un ameller yasaklanmış, sevgi ve fedakârlık emredilmiştir. İnsanlar arasındaki düşmanlık, insanlıkla beraber başlamıştır. Örneğin Hz. Âdem’in oğullarından Kabil’in Habil’i öldürmesi cinayetinin temelinde hasetten kaynaklanan düşmanlık bulunmaktadır. İlk insandan günümüze kadar düşmanlıklarda kullanılmak üzere çeşitli silahlar geliştirilmiştir. Zamanımızda medeniyet ve teknoloji geliştikçe düşmanlıklar ve kullanılan silahlar da buna uyumlu olarak gelişiyor. Kılıç, ok gibi silahlar müzelerde sergilenedursun, ateşli silahlar kullanıma girdi. Hatta düşmanlığın sınırsızlığı, kitle imha silahlarını ortaya çıkarmıştır. Nükleer silahların yanı sıra düşmanlıkta doyumsuz insan, biyolojik silahlar bile üretmiştir. Düşmanın kullandığı hiç bir silah, dostu düşman etmez, ancak dostları bile düşmana çevirebilen, en azından şüpheye düşürebilen korkunç bir kalleşlik silahı vardır ki ona “iftira” denir. Bütün zamanların insanlık dışı en kalleş silahıdır. İftira, delil sayılmayan en zayıf bir şüpheye bile dayandırılsa, düşmanlar ona en güçlü delil gibi sarılır; dostlar arasında şüpheler oluşturur. İftira, belge ve delillerle ne kadar çürütülse de zihinlerde bir “acaba?” şüphesi bırakır. Bununla da kalmaz, kişinin psikolojisini bozar, toplumdaki saygınlığını zedeler. Böylesine çirkin ve aşağılık bir silahtır. Hz. Aişe (RA) annemize atılan iftirayı hatırlayın, bizzat Allah tarafından aklanıp bu iftirayı atanların cezalandırılmasını emreden ayetler gelinceye kadar Peygamber (ASV)’ı ne kadar huzursuz etmiş, bazı müminleri şüpheye düşürmüş, müminlerden bile bu iftiraya inananlar olmuştu. Kur’an-ı Kerim, Allah’a, Resulüne ve müminlere iftira edenlerle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır. Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.” (Ahzab, 57-58) Müslümanların maruz kaldığı en tehlikeli düşmanlık, aralarında bulunan bir hasetçinin çeşitli yollarla sergilediği ve yaymaya çalıştığı, hasedinden kaynaklanan faaliyetleridir. Dikkat edilirse hasetçi şahıs, yalnız kendini beğenir, haset ettiği kimseleri de yalan, iftira ve hakaretlerle küçük düşürmeye çalışır. Çünkü şeytanla işbirliği yapan nefsi, “Bunları küçük düşürmekle sen yükselirsin!” telkininde bulunur. Haset hiçbir sebep yokken de depreşir, basit bir tartışma, en küçük bir çıkarın zedelenmesi ya da başkasının kendi emeğiyle elde ettiği bir menfaati elde edememek gibi tamamen mantıksız bir gerekçe ile dahi parlayabilir. Kur’an-ı Kerim Felak suresinde, “Haset etiği zaman hasetçinin şerrinden” Allah’a sığınmayı emrediyor. Türkçede kıskançlık, çekememezlik tabirleriyle ifade edilen hasedin, önüne geçilemez bir şer olduğunu anlıyoruz. Hayvanlarda da haset duygusu vardır ancak yeme-içmeye yönelik bir çekememezlik olarak ortaya çıkar. İnsandaki haset ise bundan çok daha şeni’ ve sebepsiz olarak da ortaya çıkan şeytani bir duygudur. Bu nedenle Allah’a sığınmaktan başka bu belayı defedecek bir çaresi yoktur. Bazen olur ki hasetçi şahıs, kendisine yapılan iyiliklerden bile rahatsız olur, içindeki hasedin etkisiyle iyiliklere kötülükle karşılık verir. Şeytan, “Sen niçin onun iyiliklerine muhtaç oluyorsun?” şeklinde haset damarını kışkırtarak iyiliğe şerle karşılık vermesine yol açar.“İyilik ettiğin kimsenin şerrinden sakın!”(Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, I, 44.)hadis-i şerifi bu tür hasetçileri ifade etmektedir. Hasedin temelinde bir küfür mahiyetivardır. Hasetçi şahıs, haset ettiği kimseye verilen iyiliklerden rahatsız, başına gelen kötülüklerden memnun olur. Bu durumdaüstü kapalı bir şekilde ilahi tasarrufu beğenmemiş ve takdir-i ilahiye karşı bir itiraz etmiş olmaktadır. Bediüzzaman bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup, kader ve rahmet-i İlahiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Adeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkid eden başını örse vurur kırar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır.” Bediüzzaman, haset illetinden kurtulmanın çaresini ise şöyle açıklamıştır: “Hasedin çaresi: Hâsid adam, haset ettiği şeylerin akıbetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattir. Faydası az, zahmeti çoktur.” (Yirmiikinci Mektub) Bu kâinat sahipsiz değil. Aklın alamadığı en ince ayrıntı ve noktaları kusursuz olarak yaratan bir sahibi vardır. Kâinatın sahibi her şeyi görüp bildiği için hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır. İftira edenler bilsinler ki, gün gelir kendileri de bir iftiraya maruz kalarak onun altında kalır.