KADINLARDAKİ ŞEFKAT

Yüce Allah, yeryüzünün halifesi olarak insanı tayin etmiş, bütün insanları bir kadın ve bir erkekten yaratmıştır. Erkek ve kadınları birbirlerine yardımcı kılmış, koruyup kollayıcı farklı özelliklerle donatmıştır. Yükümlü oldukları görevlerine binaen erkeklerde cesaret, fiziki kuvvet kadınlarda bulunandan daha yoğun düzeyde bulunur. Kur’an-ı Kerim bu durumu, “Er-ricalu kavvamûne ‘ala’n-nisâi: erkekler, kadınlar üzerine yönetici, gözetip kollayıcıdırlar..” (Nisa, 34.) ayetiyle ifade etmektedir. Buna karşılık kadınlara Allah’ın rahmetinden kaynaklanan halisane ve zengin bir şefkat yüklenmiştir. Kadınlardaki şefkat, erkelerde bulunandan çok daha yüksek düzeydedir. Kadınlardaki şefkat doğrudan Allah’ın rahmetinden kaynaklandığı için, en halis, en katıksız, en samimi ve karşılıksızdır. Çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek için gerekli olduğundan dolayı bu şefkat, yavruyu da annesini de yaratan Allah tarafından ihsan edilmiştir. Şefkat donanımı, kadını her hareketinde hilesiz kılmıştır. Kadın, toplumsal veya kişisel her davranışında hilesizdir ve tamamen samimidir. Bu nedenle hak olsun batıl olsun toplumsal her hareketin, her ideolojinin planlayıcıları, güçlenme ve yayılmada kadınları araç yapmışlardır. Tarih boyunca ortaya çıkan her hareketin temelinde kadınların bulunduğu dikkat çekmektedir. Bütün hareketler kadınlar sayesinde önemli başarılar elde etmişlerdir. Peygamber (ASV)’a destek olarak İslam’ın yayılıp güçlenmesinde ilk Müslüman Hz. Hatice’nin payı büyüktür. Aynı şekilde Hz. Musa’dan önce Firavun’a karşı hakkı savunan Hz. Asiye olduğu bilinmektedir. Yine Mekke’nin ve Kâbe’nin temelinde Hz. Hacer’in samimiyet ve sebatının bulunduğu tarihi bir gerçektir. Kadınlardaki şefkat Rahmanî olduğundan, yalnız kendi çocuğu değil, bütün çocukları, hatta bütün canlıları kapsayan geniş bir merhamet mahiyetindedir. Bu nedenle samimi görünen sinsi ve aldatıcı, hileli durumları fark etmeyebilir. Çünkü hayat şeytan ve avanesinin bu tür tuzaklarıyla doludur. Eğer bu şefkat akıl ve iman ile birlikte olmazsa aldanır, masum görünen zalimane tuzaklara düşebilir, fıtri şefkate aykırı olarak şefkatin yanlış kullanılma tehlikesi oluşur. Şefkatin diğer bir özelliği de “Ahirette yalnız müminlere merhameti” tazammun eden Rahîm isminden kaynaklanmasıdır. Buna göre çocuğuna şefkat eden anne, onu sadece dünyevi değil, ahiretteki cehennem tehlikesinden de korumayı hedefler. Ancak aldanan annenin şefkati, dünya hayatıyla sınırlı kalınca çocuğun sadece dünyasını kurtarma çabasına yönelik olur, ahiretteki ebedi tehlikeyi düşünmez. Bu ise şefkatin yanlış kullanılmasıdır. Bediüzzaman’ın şu açıklaması konumuza ışık tutan önemli tespitlerdir: “Evet, bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fıtriyesi itibariyle kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki; hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile; hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymetdar seciye inkişaf etmez veyahut sû-i istimal edilir. Yüzer numunelerinden bir küçük numunesi şudur: O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. "Oğlum paşa olsun" diye bütün malını verir; hâfız mektebinden alır, Avrupa'ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor ve dünya hapsinden kurtarmağa çalışıyor, Cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak o masum çocuğunu, ahirette şefaatçı olmak lâzım gelirken davacı ediyor. O çocuk, "Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?" diye şekva edecek. Dünyada da terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder. Eğer hakikî şefkat sû-i istimal edilmeyerek, bîçare veledini haps-i ebedî olan Cehennem'den ve îdam-ı ebedî olan dalâlet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat sırrı ile çalışsa; o veledin bütün ettiği hasenatının bir misli, validesinin defter-i a'mâline geçeceğinden, validesinin vefatından sonra her vakit hasenatları ile ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de değil dâvâcı olmak, bütün ruh u canı ile şefaatçı olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlâd olur.” (Yirmidördüncü Lem’a) Aynı şekilde batıl hareketlerde de kadınların temel alındığını görüyoruz. Bu tür ideolojilerin tasarlayıcıları, kadınların masum ve halisane şefkatlerinden istifade etmekle su-i istimale uğratmaktadırlar. Batıl hareketlerde araç edilen kadınlar, sinsi bir şekilde söz konusu hareketin haklılığına inandırılarak aldatılır ve şefkatlerinden istifade edilir. Rahman ve Rahim isimlerinin tecellilerini ruhlarında taşıyan şefkat kahramanı kadınların akıl ve iman bağından kopmadan sadece fıtri amaç için kullanmaları gerekir. Yoksa insî ve cinnî şeytanların tuzaklarına düşerlerse şefkatlerini yanlış kullanmaktan da sorumlu tutulacaklarını unutmamalıdırlar.